- 545 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Dilinde Aşk Vardı Yüreğinde İhanet Bölüm - 13
Dilinde Aşk Vardı Yüreğinde İhanet Bölüm - 13
ONÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Gerçek Aşk ve Ben
Seni tanıdığımda sevda çiçeğim, ben kırk sekiz sen ise on sekiz yaşındaydın. İki senede birbirimizi tanıyabildik. Ve birlikte olmaya karar verdik. Yeni bir şehir, Hayatımızda görmediğimiz insanlar ve yeni bir ev. Sen yirmi idin ben elli. Ayrılmaya karar verdin. Sen yirmi bir ben elli bir. Uzun geçen dört sene sen yirmi beş ben ise, rüzgarın peşine takılmış.Şaşkın bir adam. Yaşın ne önemi var. Sen yeni bir hayata yelken açmış, ben ise yelkenlerini dolduran rüzgarın önüne düşmüş bir o yana bir buyana savrulan kazazedeyim.
Bahar da bitti sevda çiçeğim. Yazın ilk aylarındayız. Doğum gününe çok az kaldı. Baharın başında diktiğimiz Gül fidanlarının hepsi tuttu.Himmet dayıyla on gündür, bahçe ile uğraşıyoruz. Beni boşta yakaladı mı çalıştırıyor. Bu yaz kiremitleri aktaracağız, kaytaracağım ama izin vermiyor. Fidanlar boy atmaya başladı. Gövdeleri de ele avuca geliyor. On beş gün sonra iki fidanın arasına masayı yerleştireceğim. Pastayla çaylarda hazır oldu mu? Himmet dayıyla beraber Veda’nın doğum gününü kutlayacağız.
Aralık 1998
Eve yerleşeli bir ay oldu zamansız gelmişiz. Burnumuzu dışarı çıkaramıyoruz. Hava çok soğuk. Nerdeyse karlayacak. Mutlaka bir yere yağıyordur. Bütün gün soba yanıyor. İçerisi sıcacık. Bu kasabaya geldiğimizden beri sona ermeyecek olan balayımızı yaşıyoruz. İkimizde çok mutluyuz. Hafta içi, sabah kahvaltılarını ben hazırlıyorum. Karımı burnunun ucunu öperek uyandırıyorum. Güle oynaya karnımızı doyuruyoruz. Sonra bende yeni bulmuş olduğum işime gidiyorum. Öğleyin, yine sofranın başına geçiyoruz. Tabi karşımda giyinmiş hafif makyaj yapmış bir güzel oturuyor. Bana neler yaptığını anlatıyor. Bende kendi yaptıklarımı anlatıyorum. Ayşenaz’la çok iyi anlaşıyor. Sultan hanım da Veda’yı Ayşenaz dan ayırmıyor. Akşamları radyo dinliyoruz. Daha televizyon alamadık. Geceleri uzun ve sakin geçiyor. İşimiz olmadığı zamanlar birbirimize sarılıp yatıyoruz. Yaymış olduğu enerji tüm soğuğu unutturuyor. Ve karı koca olmanın güzelliklerini yaşıyoruz.
En büyük lüksümüzü hafta sonu yaşıyoruz. Erken kalkmak yok. Bir kural koyduk, Pazar günleri sabah saat ona kadar yataktan çıkmak yok. Kahvaltı hazırlama görevi Veda’ya ait. Beni öperek uyandırıyor. Bende onu yakalayarak yatağın içine çekiyorum. Yoruluncaya kadar oynaşıyoruz. Yorgun bir şekilde kahvaltı sofrasının başına gelince, çayın soğumuş olduğunu görüyoruz. Kahvaltıdan sonra programda kasabayı dolaşmak var. Kutu gibi küçücük bir yer. Kırlara açılıyoruz. Kasabanın dışında küçük bir göl var Oraya kadar sıkı bir yürüyüş yapıp Gölün güzelliğini seyrediyoruz. Geleceğimizin falına bakıyoruz. Gölde yüzen balıkları sayarak.
Burada günlerimiz, tek düze ama mutlu geçiyor. Geriye dönüp baktığım zaman geçmişimizin sis bulutlarının arkasında kaybolduğunu hissediyorum. Bazen öyle anlar oluyor ki, hem kendimi, hem de Veda’yı Jervantes’in Donkişot’una benzetiyorum. Hiç durmamacasına yel değirmenleri ile savaşan.
Geçen cumartesi akşamı yemekten sonra Sultan hanım bizi oturmaya çağırdı. Kendisini kıramadık gittik, ben Sultan hanımla laflarken Veda ile Ayşenaz mutfakta çay demliyorlardı. Ayşenaz seslendi:
... Hasan ağabey bu gün okulda arkadaşlarla tartıştık hayatta gerçek aşk diye bir şey var mı? Ben var diyorum Veda ablam yok diyor.
Sultan hanım
... Bu kız da nereden bulur böyle münasebetsiz şeyleri. Kız Ayşenaz bunları düşüneceğine mısır patlatın.
Artık lafa karışmak zamanı gelmişti.:
... Dur hele sultan hanım, gerçek aşk vardır. Bana göre Ayşenaz’ın, uzakta aramasına gerek yok. Yanı başında ona baksın. İstanbul gibi bir şehirden kalk, hiç tanımadığın görmediğin bir yere yerleş derdi neydi ki, sevdiği bir çok insanı geride bıraksın. İşte o gerçek bir aşkın kahramanıdır.
Veda çayları getirip dağıtırken Ayşenaz’da mısırları patlatmaya başladı. Çay dağıtma işi bitince gelip yanıma oturdu.
Veda
... Bizim yaşadığımız aşkın gerçek aşk olduğuna inanmıyorum.. Gerçek aşkın olup olmadığını ancak en az on yıl beraber yaşadıktan sonra bahsedebiliriz.
Hasan cevat
... Ben senin gibi düşünmüyorum. Gerçek dediğimiz aşkı yaşayanlardan ne farkımız var? Geriye dönüp bakalım. Neler feda etmişiz. Sen on sekiz yılını silip attın. Bu hareketin sana ne kazandırdı? Onu da anlatacağım. Geride kalanların gözünde sen yolunu şaşırmış, yaşlı genç fark etmeyen, ilk tanıdığı kişiyle kaçan hastalıklı dengesiz bir kızsın. Birkaç arkadaşını bir kenara ayırırsak, ailenden dahi böyle düşünen çıkacaktır. Bana gelince hayatım. Boyunca çocukları olan, kızı yaşında bir kızla ortadan kaybolan ihtiyar bir sapık, bundan sonra ki yaşamımı sürdüreceğim. Biz ikimizde gerçek aşkı yaşayan iki kişi olmayı hak etmiyor muyuz? Söyle bir tanem hak etmiyor muyuz?
Sultan hanım
... Tamam yeter Hasan Cevat bak kızı ağlattın. İkinizde ne yaşamışsanız hepsini unutun. Her ne kadar anne ve babalarınızın yerini alamayız ama burada dostlarınız. Yalnız değilsiniz. Kızım sil gözünden akan yaşları dayanamam ağlamana. Ayşe çayları tazele.
Veda
... Ben bu kötü sıfatları hak etmiyorum Sultan hanım.Haksızlık bu. Ne yapayım benim kısmetim akranım değilmiş.Ayşenaz mısır patlatıyor, çayları ben tazelerim.
Ayşenaz
... Vallahi dışarıda kar yağıyor. Tutarsa yarın kar topu oynarız.
Hasan Cevat
... Yarın Veda’yı kardan kadın yaparız. Bütün gece bahçeyi bekler.
Evdeki hüzünlü hava dağılmış ve Veda yeniden aramıza dönmüştü. Arada sırada da olsa ailesini düşündüğünü hissediyorum. Şimdilik üzülmekten başka bir şey gelmiyor elimden.
Veda
... Hasan Cevat unutma sen bir erkeksin. Lafa geldi mi güçten kuvvetten bahsedersin.. Beni koruyamayacak olduktan sonra, anamdan babamdan niye ayırdın ki. Dışarıda nöbet beklemesi gereken kişi sensin.
Hasan Cevat
... Kendine geldin ya benimle kafa bulursun. Bizde koynumuzda dost diye düşman besleyelim. Hain. Neyse gerçek aşklardan bahsetmiştik değil mi? Gençlik yıllarımda bir film seyretmiştim. Love Story. Türkçe adıyla aşk hikayesi, orda gerçek aşk vardı. Birde Titanik, hala o sahneyi gözlerimde canlandırabiliyorum. Kız salın üzerinde,çocuk suyun içinde donup öleceğini bildiği halde son ana kadar kızı düşünüyor. Orada da gerçek aşk var. Ben size gerçek bir aşk hikayesi daha anla-tayım. Yanlış hatırlamıyorsam olay Avustralya’da geçiyor. İki genç motosikletle dağ yolunda ilerliyorlar. Yokuş aşağı inerken arkada oturan genç kız, arkadaşına seslenir / Ne olur yavaşla korkuyorum./ Delikanlı cevap verir / Bütün gücünle seni seviyorum diye haykırırsan belki yavaşlarım. Genç kız bütün gücünü toparlar ve haykırır / Seni seviyorum / Sesi yamaçtan aşağıya dalga dalga yayılır. Fakat delikanlı bununla yetinmez / Şimdi bana sıkı, sıkı sarıl / der. Genç kız tüm saflığıyla delikanlıya sarılır. Delikanlı devam eder / Bak yavaşlıyoruz fark etmedin mi? Kaskı mı al kendi başına geçir sıkıldım / genç kız delikanlının dediğini yapar. Bu sıra-da motor viraja girer ama fazla hızdan dolayı virajı alamaz ve savrulur. Şarampolden aşağı uçar iki gençte yola savrulurlar. Ve bu kazada bir ölü vardır. Oda kaskı kıza veren delikanlı.
Peki hikaye böyle mi bitmiştir?
Hayır Hikayenin aslı şudur. Motorun frenleri patla-mıştır. Bu yolculukta bir kişinin kurtulma şansı vardır. Kask kimde ise o. Şimdi bana söyleyin bu olayda gerçek aşk var mı, yok mu? Peki Veda, sen ve ben bu aşkın neresindeyiz. Gerçeğinde mi? Yoksa elbise değiştirir gibi sevgili değiştirenler gibi sahtekar mıyız? Hiç sanmıyorum sevgilim biz gerçek aşkı yaşayanlardanız.
Veda
... Hasan Cevat vakit geç oldu kalksak nasıl olur?
Ayşenaz
... Biraz daha oturun. Ne güzel sohbet ediyoruz.
Hasan Cevat
... Sultan hanım müsaade edersen biz kalkalım
Sultan hanım
... Hadi bakalım herkes evli evine yarın kartopu oynamak istiyorsanız erken yatın.
Tuğrul PEKEL / devamı var