Boş mu ?
Yalnızlığı anımsatan bir müzik, yalnızlığı anlatmaya çalışan yazarlardan daha etkileyicidir. Şarkı sözleri müzikle hayat bulunca, derinliklerimizin köşesinde gizlenen acımıza dokunur.
Acıyan yanımızın yanı sıra, bir çok duygumuzu gizlediğimizi de o an anlarız.
Neyi gizlemiyoruz ki ?
Oysa ki bir çok duygumuzu saklıyoruz. Belki de sevgimizi gizlemeyi tercih etmişizdir. Bir yanlışın devamını yaşamak için hayat çok kısa, doğrularımızı ise toplumun belirleyiciliğinde yaşamayı sürdürüyoruz.
Belki de gizlediklerimizi açığa çıkartan müziklerdir. Ve belki de dost bir yüzün sıcak tebessümüdür…
Kalabalık bir cadde üzerinde yürüyen binlerce insanın ayrı sokaklarda, yalnızlıklarında kaybolması ne kadar da garip, bazıları bir çay evinde ilk defa görecekleri yüzün meraklı bakışlarında tedirginliği yaşarken, bazılarımız tanımadığı bir yüz ile beraber bir bardak çay içmek için cesaretlerini sınıyor, bazılarımız ünlü bir yazarın sözleri arasında yalnızlıklarını gidermeye çalışırken, bazılarımız ise vakit geçirmek için oynadığı oyun içinde oyuna geliyor.
Ve belki de görmediği yüze sevgi duyuyor…
Oluşmuş tüm düşüncelerimizi yıkanlar ise hayatın sol kaldırımında yürüyenler. Nedenlerin ve nasıl olurların arasında sıyrılmak için kendilerini ikna etmek zorunda kalıyorlar.
Ve bazılarımız diye sonsuz bir tarifte yaşamı yaşıyoruz. Aklımıza yansıyan başka bir yüz, başka bir söz, başka bir bakış içinde şaşkınlığımızın düşündürdükleri ile kalıyoruz.
Ve bazılarımız içimizde var olan gizemi sözleri ile körüklüyor, onlara ait bir söz ve cümle okuduğumuz an meraklı bakışlarımız canlılığını koruyor, oysa ki onlarında bizim gibi korkuyu soluklandıklarını biliyoruz.
Yaşamdan korkmayan insan yok diye düşünüyorum. Sahip olmak için mücadele ettiğimiz tüm güzelliklerin bir korku ile mutsuzluğa dönülmesini herkes yaşıyordur. Bu korkunun farkına varamayanlar ise, bir kaç bölümden oluşan tiyatro oyununda ayrı rollerle seyirci karşısına çıkan oyuncular oluyor.Yaşamdan korktuğumuz gibi yalnız kalmaktanda korkuyoruz, yalnız kalmaktan korktuğumuz gibi sevgimizi söylemekten de korkuyoruz…
Sevgilisini öpmek için saatlerce düşünen aşık gibi, içimizde yürüyen adımların bir başkasına ait olduğunu düşünüyor ve o adımların sahibini görmek için korkularımıza sığınıyoruz.
Oysa ki hepimiz başka bir beden içinde kaybolmayı istiyoruz. İstediğimiz şey korkularımızı silecek bir belirti ve o an ilk düğmenin çözülmesiyle tüm korkumuzu yeniyoruz. Bütün duygularımız sahip olmak duygusu ile sakinleştiğini anladığımızda, yaşamın bir denklem üzerine kurulduğunu farkına varıyoruz. İlk düğme, korkuları, ilk dokunuş, hazzı, söylenen güzel sözler ise oyunun başrolünü bize sunuyor.
Bu denklemin farkına vardığımızda, yalnızlığın neden canımızı acıttığını da anlıyoruz.
Belki de biz, bütün acımızın ilk düğme ile son bulmasını istiyoruz…
.....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.