TREN TÜCCARLARI
Hafta sonu izinlerinin vazgeçilmezi olan tren yolculuklarında, samimi bir çehreyle tesadüf ettiğim hayat emekçileri… Hani didarında hayatın elemi, gözlerinde şaşkın güvercin telaşı olan ve en iyi pazarlamacıları dize getiren tren tüccarları…
İlk istasyon işte geldi; yılların gücünden bir şey çalamadığı, ilerlemiş yaşına rağmen hala dimdik ayakta duran sakızcı nine. Gözlerinin derin elemi ve edasının belagatiyle ağır adımlarla dolaşırken vagonları masumiyetini marifetiyle birleştirir ve mütevazi sesiyle ‘’ sakızlar yüz bin, sakızlar yüz bin ‘’ diyerek kulaklar yerine yüreklerin merhametine hitam ederdi. Kimileri son model araçlarla mutlu olmazken onun için mutluluk; satılan küçücük bir sakızdır.
Sakızcı nineyi mutlu bir şekilde uğurlarken hüznü yüreklerden silecek bir ferahlık kokusu ve ustalıkla yazılmış manilerle bir başka satıcı uğultusu… Merakıma engel olan kalabalıktan sıyrıldıktan sonra o da ekmek derdinin verdiği yetenekle ‘’ bu nane başka nane, ağzına atarsın tane tane… Maksat yolcular mutlu olsun nane bahane.’’ gibi itina ile yazılmış birbirinden farklı manilerle sergilerken hünerini; oda başarıyordu elleri ceplerle birleştirmeyi.
Cebimdeki fazla bozuk paralar yavaş yavaş tükenirken zamanı zamansız yaşardım bu usta insanların hünerlerini seyretmekten kendimi alamadığım tren yolculuklarında. Her istasyonda birbirinden farklı hizmetler ve hizmet bedeli ücret’e tabi olmadan hediyesiyle birlikte ayaklarımıza kadar gelen tren tüccarları. Mesela muhafazası en zor olan siyah pilot kalemi yanında beş çeşit renkli kalemi, silgisi, çakmağı ve tarağıyla sadece bir lira ya satın alırdım. Bu yüzden hiçbir zaman üzülmezdim ödünç alınıp da geri gelmeyen siyah kalemlerime.
Tren yolculukları hep hüzünlüdür hikâyelerde ama sirkeci-halkacı seferinde bir bakaydı… Hüzünler, neşeler, kederler, sevinçler her demdi ve de hep iç içeydi. Tren tüccarlarının biri gelir biri gider ve de onları izlerken bir anda kısalırdı seferler. Bazen de camların buğusunda bulurdum kendimi tren tüccarının yokluğunda efkârımı ve yorgunluğumu dağıtmak için karanlıkta bir ışık ararken. Ama bir gün yine camların buğusunda aydınlık aradığım günlerden birinde; bir tren tüccarı beliriverdi elinde küçücük ama marifeti büyük olan el feneriyle. Yakıp söndürürken feneri başladı hitabetine ‘’vatandaş sende kalırsın karanlıklarda, yolumu bulsam dersin bir ışık olsa da işte böyle bir durumda düşmek istemiyorsan dara, al bu yüz metre aydınlatan feneri 1 liraya…’’ biraz abartı birazda trajik komik de olsa onlar vazgeçilmezimdi sirkeci-halkacı yollarında.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.