- 704 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Okuyacak mısınız bu yazıyı?..
Hala bu soruyu soruyoruz. “Ne olacak bu memleketin hali?”. Kukumav kuşuyla yarışır hale geldik. Her birimiz ayrı düşünceli. Her birimizde alıp başını giden bir gelecek kaygısı. Kısıtlı özgürlükler, ekonominin giderek kötüye dönen tablosu, günü geçen faturalar, çocuklarımızın dersleri, iş için çaldığımız kapılardan eli boş dönüşümüz, sağlık sorunları… hep bunlar, hep değişen dünya düzeni unutturdu bize insan olmanın gerekliliklerini.
Küçük şeyleri anımsamaz olduk. İç değerlendirmeden yoksunuz. Hep daha fazlasını istiyoruz. Boyumuzu aşan düşlerden, kafamızı kaldırıp da göğe bakamıyoruz. Caddelerde yağmurdan kaçarcasına koşar adım yürümekten, her zamanki bakkalımızın artık orada olmadığını bile fark edemiyoruz. Tüm sevgilerimiz çantada keklik. Kapıyı her akşam sevdiğimiz yüzün açmama ihtimalini unutuyoruz. Sahip olduğumuz her şey gibi sevdiklerimizi de hor kullanıyoruz. Birbirimize ulaşmak çok kolayken, birbirimizden kaçmayı yeğliyoruz. Yollarımız uzun ve ince. Dahası çetrefilli ve yalnız… bundan belki de çok olmak istemiyoruz. Azalıyoruz. Kalabalık sofralar, komşuya hal hatır sormalar, hastaya çorbayla gitmeler, bilmediği yolu soranı gideceği yere bırakmalar, ağlayana mendil uzatmalar, mahallenin çocuğuna şeker almalar… geçmiş zaman hatıralarımız artık. Aslında itiraf etmeli, bunları özlüyoruz.
Kırılgan mıyız ne? Kendimize de mi kırılıyoruz? Yüzümüze dargınız. Herkesle aynı model olmak için belki de, tüm çabalarımız. Yoksa, hayatımızı esir alan hızlı yaşam kültürü mü mahvetti bizi? Tüm yaşanmışlıklarımız, hayatımızdakiler, tek kullanımlık hazır kahve mi? Yaşayıp, tüketip, sindirip, paketini çöpe mi atıyoruz?
Hadi hadi kabul edin, öyle yapıyoruz…
Affedilmez kusurlarımız var değil mi? Kusurluyuz, gülümsemeyi unutuyoruz. Ahhh! Gülümseme de bir şey mi? Kendimizi unutuyoruz. İç geçirin bakalım şimdi bu yazıyı okurken. Ki insan hayatında kaç kere iç geçirir? Saysanız, yetişemezsiniz.
Yemek pişirirken, yolda yürürken, şarkılara eşlik ederken, bir film karesinde, elindeki dosyaları incelerken, çocuğunu uyuturken, kravatını bağlarken… neler yatar o iç geçirmelerin altında? Sorularımız, sorunlarımız gibi çok. Daha da çoğalacak. Hazır olmalıyız. Yarına hazırlık yapmalı, bir valize yangında ilk kurtarılacaklarımızı koymalıyız. Düşmeden önce son bir defa, önce kendimize sonra sevdiklerimize sarılmalıyız.
Ve hatırlamalıyız. Çok hatırlamalıyız. Sevdiğimiz yüzleri, sesleri, bakışları, sevdiğimiz “bizi” hatırlamalıyız.
Kapatın bakalım gözünüzü. Hadi ama kapatın. Özür dilerim, önce yazının sonunu okumalısınız değil mi? Tamam, yazı bitince ve gözünüzü kapatınca uçurtmaları göğe salın. En yukarı. Daha yukarı…
bitti…