- 647 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KAÇAKLAR(BÖLÜM2)!!!
Akşam hayli ilerlemişti.Dizlerinin üstüne çömelmiş olan Reşit ağa,fötr şapkasının altından hiddetle bağırdı.Ağzından çıkan tükürükler suyun kabarcıklarıyla kucaklaştı.
-Fazla uzağa gitmiş olamazlar.Bulun onları.Bulduğunuz yerde de öldürün.
Reşit ağanın sözleri,ilk bahar akşamı kadar soğuk gelmişti genç Emin’e.En az elinde tuttuğu tüfeği kadar soğuk gelmişti bu sözler O’na.Öyle ya öldürülecek olan kendi kardeşi.Kendi canı.Ölüm emrini veren de babası.Öz babası…Kalbinde bir fırtınanın koptuğunu hissetti Emin.Beraber büyüdüğü kardeşi,ölecekti.Onu düşündü.Oynadıkları oyunları düşündü.Saklanacaktı kardeşi.Bir daha çıkmamak üzere saklanacaktı.Her suçunu üstlenen kardeşini düşündü.Artık olmayacaktı o bu dünyada.Sesi yankılanmayacaktı evlerinin duvarlarında.Kimse kızdırmayacaktı onu deli Emin diye.Genç Emin bu düşünceler içindeyken,sırtındaki elin varlığını hissediverdi birden.Elin sahibi:
-Oğlum!O kahpe kardeşini bulmalıyız.Namusumuza sürülen bu lekeyi temizlemeliyiz.Onu öldürmeden bize durmak,dinlenmek haram.Kalk hadi gidelim.
Genç Emin cevap veremedi.Sadece başını sallayabildi.Ve Azrail kervanının peşi sıra yola çıktı.Vakit hayli ilerlemişti ki konvoyun en ön safında bulunan,bıyıkları tütün sarısına bulanmış,beyaz saçlı adamın sesi yankılandı:
-Ağam,ağam!
İzler şehir yoluna sapıyor.Bu taraftan gideceğiz.Eğer onları bulmak istiyorsak,onlar şehre varmadan onları bulmalıyız.Eğer şehre inerlerse bir daha onları bulamayız.
Reşit ağanın ses tonu değişti birden.Arkasında onunla birlikte yol yürüyen üç kişiye dönüp:
-Durmak yok.Onları bulmadan,gebertmeden durmak yok.
Babasının sözlerindeki kan kokusunu alabiliyordu Emin.Kızıla boyanmıştı gözleri.Siyahtı tüm sözleri gece kadar siyah.Ve konvoy şehir yoluna girdi sessiz sedasız…
Derin uykuda olan Zübeyde,Ahmet’in sesiyle irkildi birden.
-Zübeyde!Zübeyde!Kalk bizi bulmuşlar.Haydi kalk gitmeliyiz.Korkuyla gözlerini geceye açan Zübeyde şaşkınlıkla sordu Ahmet’e:
-Bulmuşlar mı?Ama nasıl olur?Sabah olmadan benim yokluğumun farkına nasıl varmışlar?
Simsiyah geceden derin bir nefes çeken Ahmet:
-Belli ki birisi kaçtığımızı söylemiş babana.Seni ya da beni,bizi çekemeyen biri söylemiş.
Ama nasıl olurdu?Kaçacaklarını bilen tek bir kişi vardı.O da babasının ikinci karısından olan üvey kız kardeşi Ayşe’ydi.Ondan başkası bilmiyordu.Üstelik o da kaçmalarını istiyordu.Tüm bu sorular kafasını kurcalarken mırıldandı birden:
-Ama kaçtığımızı bilen bir kişi vardı.O da kaçmamızı istiyordu.Başka kimse bilmiyordu ki kaçtığımızı.
Ahmet bir yandan yürüyor ve bir yandan da soruyordu:
-Kim biliyordu?
-Üvey kardeşim Ayşe…Bir tek onun haberi vardı.
İsmi duyunca Ahmet’in başından aşağı kaynar sular döküldü.İsmi güzel ama gönlü çirkin olan Ayşe.Kıskanç Ayşe.Ve birden anlatmağa başladı.
-Zübeyde,bilmen gereken bazı şeyler var.Sana daha önce bahsetmedim çünkü kardeşinle aranızın bozulmasından korktum.Ondan dolayı anlatmadım sana bunları.Ama madem ki iş bu noktaya kadar geldi,bilmen gerek.
Şaşırmıştı Zübeyde.Ne demek istiyordu Ahmet.Sonları kadar giz dolu sözler söylemişti Ahmet.Neyi bilmesi gerekiyordu?Saklı olan neydi?O düşünürken Ahmet konuşmağa başlamıştı:
-Ayşe beni seviyordu Zübeyde.Sana belli etmeden beni seviyordu.Kızmandan korktuğu için bir şey söylemiyordu sana.Geçen günde eğer benden başkasına yaz olursan seni vururum demişti.
Zübeyde irkildi.Ama onun bu duydukları ne ilk olacaktı bu gece ne de son.Daha nice esrarın pençesinde kuşkuya dalacaktı.