- 1144 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖRSELENMİŞ KADIN FOTOĞRAFLARI(*)
Örselenmiş bir kadının resmiydi,güzelce yerleştirdim çerçeveye.Ona,büfenin üstünde, kapıdan salona girişte ilk göze çarpacak bir yer buldum.Şimdi sanırım güzel ve alımlı bir kadın olmanın kalanıyla,ne kadar kaldıysa geriye hoyratlıklardan,memnun görünüyor!
Aslında onun özel tarihini,bir kasabanın genel tarihinden ayrı bir yere koymak mümkün değil.Nasıl ki bir kasabanın tarihi bir ülkenin tarihinden ayrı düşünülemezse; ülkenin,ülkelerin, çağın ve çağların tarihi de,iç içe geçmişliğinde hep gelir,insanın,insan olmanın ya da olamama nın tarihine dayanır.İşte o fotoğraftaki kadın,bir türlü kendinin olamayan hayatı kendine ait kıl mak için çekilmiş acılardan,yoksunluklardan,ihanetlerden ve düş kırıklıklarından kurtarabildi ği ne varsa mutluluk adına,mutluluk sanmak adına,onun şükrü ve memnuniyeti içinde bana, bunları ihtar edip duruyor.
Fotoğraflar,habersiz çekilmemişlerse,kurgulanmış bir mutluluğu zapt ederler yapmacık bir poz ve eda içinde.Işık-gölge oyunları ve son hamlede rötuşlar yalancı tanıklığın işbirlikçileri olur özel tarihin tespitinde ve yanıltırlar insanı.Ben bu yüzden,aile albümünde ihtiyatla dolaş tım; ta ki,çerçeveye yerleştirdiğim o fotoğrafı buluncaya değin.Çünkü o fotoğrafta gizlenemez bir hüznün buğusu vardı.Yüreğinin kırgınlıkları,yılgınlıkları ve umutları yer etmişti,olgun ka dın yüzünün hatlarında.Eksik yaşanmış bir hayat hikâyesi olan her insan gibi,mahzun bakıyor du! Sanırım benim fotoğraflara ve hayata dair derin tefekkürlere dalışım,fotoğraflardaki insan larla ülfetim,fotoğraf merakım,asıl bu fotoğraf ile başladı.
* * *
Fotoğraf karesinin içindeki suret,kendisini orada zapt eden bütün çizgileri zorladığında,olup biteni bir göz yanılması diye yorumladım önce.Gözlerimi açıp kapattım birkaç kez; ovuş turdum.Birini kapattım elimle,diğeriyle tek baktım.Sırayla yaptım bunu,önce sağ ve sonra sol gözümle.Ardından ikisiyle bir baktım çerçevedeki fotoğrafa, suret çizgileri hareketsiz duruyordu!Ama,benim işte o zaman,fotoğrafların fendine ilişkin şüphelerim arttı.
Hatta bu nedenle,sırf bundan,göz hapsine aldım çerçevedeki fotoğrafı.Gazete okuyormuş gibi,dışarıya bakıyormuş gibi yapıp birden başımı çevirdiğim oldu,fotoğraftaki kadının kımıldadığını görür müyüm diye! Bir keresinde de gözlerini kırpıştırdığını fark ettim,ağlıyordu,camın üzerine nereden geldi o ıslaklık,çözemedim.Eşime söyledim,güldü:
“Komik olma!” dedi. “Temizlik yaparken su damlamıştır üzerine.”
Biliyorum,bile bile söylemedim deli olduğuma hükmeder diye kaygımdan,geçen gün mut
fakta kahve pişirirken ve üstelik evde benden başka kimse yokken,salondan gelen hapşırık sesini! Boş bulunup “Çok yaşa!” demişim.Sonra aklım başıma geldi,bir “Allah!” nidası kopar dım ki,sormayın! Yalnızsanız evde günün bir vakti,elbette ürkersiniz canlanan bir fotoğraftan.
* * *
“Hoş geldin!”dedim,elini öptüm. “Ne zaman geldin?Geldiğini duymadım bile!”
“Hoş bulduk!”dedi kırgın bir sesle. “Ben aramasam arayacağınız yok!”
Eli-yüzü dua kokuyordu,aydınlık ve arınmıştı.İki elimle yüzünü avuçladım:
“Hiç olur mu? Unutmak,bu nasıl söz güzel anam?”dedim.
Yanına oturup başımı omzuna dayadım. Bir top beyaz bulut gibi yumuşacık ve uçucu
omzuna!Şehir ve zaman her zamanki gürültüsüyle akıyordu,kirpiklerimin ıslaklığına yapıştı bir soğan-patatesçinin narası süzülüp camdan.
“Biliyor musun?” dedim. “Senin gibi kimse kızartamıyor patatesleri!”
O,beyaz örtüsü içinde derin bir yerlerden bakıyordu,güldü:
“Canın çok mu çekti,kızarmış patatesi?”
Puf puf kabarmış köfte ve kızarmış patateslerin kokusu!Okul dönüşleri,çoğu zaman, daha kapıda başlardım:
“Hımmm!”derdim boşluğu koklar gibi.
“Yine sevdiğim yemekler yapmış bana,güzel anam!”
Yanağımdan bir tomurcuk göz yaşı yuvarlandı,parmaklarıyla sildi canımın acısını.O par
maklardan cennet ırmakları mı aktı serin serin,bilemedim.
Sustuk.Susuldu.
Soğan-patatesçinin narası ırayıp gitti...
“Sen!..” dedim, “Çok örselendin be anacığım şu hayatta.Kıymetini bilemedik senin!Göz
göre göre,yıkılışına seyirci kaldık bir ulu mabedin...Hayat senden yana çıkmadı be anam!
Senden yana olmadı talihin.Hiç...Hiç anlamadık galiba yüreğinden geçenleri,biz.Evlatların,
kocan!...Bu kadar mı derinden ve sabırla akar insan dediğin?”
Sustuk.Susuldu.
Yüreğimin yangını farıyıp gitti...
“Dur!” dedim, “Bir kahve yapayım da,içelim birlikte.Hem gör bakalım nasıl olurmuş,
evlat kahvesi!”
Kalkıp gittim kahve pişirmeye,sonra o hapşırık sesi geldi içerden.Baktım,salonda Çerçe vesinde örselenmiş buğulu bir kadının resmi,büfenin üzerinde kımıltısız duruyor!
* * *
Biliyorum,yine çok geç kaldım güzel anam,sana ellerimle kahve pişirmelere...affet!
........................................
(*)“Eksiksiz,her fotoğrafın bir hikâyesi vardır veya olmalıdır.Önemli olan,fotoğraftaki saklı hikâyeyi keşfe çıkmaktaki istek ve kararlılıktır.”A.Günay
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.