- 566 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MİŞA’LI GÜNLERİM : Perde : 5….SAHİPLENME
“Deli diyorlar bana
Desinler değişemem
Desinler değişemem”
Mişa söz konusu olduğunda insanlar bana “delisin” diyorlar. Hayatının en rahat dönemi ve sen bir sorumluluk aldın. Hayatını kısıtladın. Deli..deli..deli…
Desinler…değişemem…parayla pulla değil ya..benim ki de bu cins bir delilik işte…
Bazı insanlar vardır, bilirsiniz hatta belki siz de öylesiniz. Onlar illa ki birinin peşinden koşmak isterler. Toparlamalılar. Pişirmeliler. Hayatlarında odak noktası olmalılar. Öyle mutlu olurlar. Ruhlarında “hizmet etme” sendromu vardır. Ve tabi ki, alttan alta da sahiplenme. Çünkü yaşamını kolaylaştırdıkları insanın her şeyini de bilmek isterler. Onlara sorulmadan hiçbir fiil gerçekleşmemelidir. Bu olduğu zaman yıkılırlar. Şu bildiğimiz meşhur “ saçımı süpürge ettim “ edebiyatını hemen devreye sokarlar.
Ben bu edebiyatı hiç sevmem. Erkekte de kadında da. Erkek, eğer çiftlerin ortak anlaşması ya da erkeğin tek taraflı tercihi ise, çalışır ve kazanır. Evin maddi bakımını üstlenir. Bunu vazife edinmiştir. Hele ki bu kendi tercihi ise, niye acınır olsun ki, çalışıyor diye. Çalışacak elbette. Kadın da erkeği dışarıda çalışıp kazanırken evin düzenini ayarlayacak. Ne diyoruz “ ev hanımı”. Adı üstünde değil mi? İş yeri neresidir? Evi. Ne yapacak? Bütün gün yan gelip yatmayacak herhalde. Pişirecek, temizleyecek, yıkayacak. Zamanını ayarlamasını öğrenecek. Boş saat yaratacak, azıcık aklı varsa tabi, o süreyi kendisi için kullanacak. Öyle parmağını sokup deliklere toz almayacak. Ki, akşam evin erkeği geldiğinde pestil gibi yere serilmiş olmayacak. Erkek eve geldiği andan itibaren evde aile saatlerinin başladığı zamandır. Varsa çocuklarla paylaşılan zamanlardır. Vs vs. zaten herkesin bildiği şeyler bunlar.
Demiştim ya daha önce, 2 çocuk büyüttüm. Ev hanımlığında da 31 senemi devirdim. Yok efendim, emekliliği yok bu işin, hala devam. Ancak becerebilenler sayıyı azaltıyorlar, benim gibi.
Her iki çocuğum da üniversite yaşına geldiklerinde aynı sözü söylediler : “ ben İzmir dışında okuyamam. Arkamı toplayacak biri lazım. Yalnız yaşayamam” . ve tercihlerini İzmir olarak yaptılar. Yani şu cümleyi açmama gerek var mı? Sanmıyorum. Anladınız değil mi? Her ne iş yapıyor olursam olayım. Aynı mekanda olmam da şart değil di. Sürekli takibim altındaydılar. Çünkü hiç durmadan bir eşyalarını kaybederlerdi. Tabi ki müracaat müdüriyet yani anne yani ben olurdum. Ve mutlaka da doğru yanıtı alırlardı. Ha bu arada evi de öyle 32 odalı, batı kanadı-doğu kanadı olan bir ev sanmayın sakın. 4 kişilik bir ailenin yaşayabileceği boyutta normal bir apartman dairesi.
Her ikisi de asla yalan söyleyemezlerdi. Çocukluklarından başlayarak işlemiştim beyinlerine “ her ne yalan söylerseniz gözlerinizden anlarım. Ve affı asla yoktur.” Diye. Bu cümleyi günde 50 kere kullanırsanız ne olur? Annem mutlaka anlar korkusu girmez mi çocuğun içine? Girer değil mi? E girdi zaten. Halbuki bilseler bu cümlenin altındaki gizli cümleyi “ yalanı en iyi yalancı anlarmış “..:-)))
Hal böyle olunca attıkları adıma kadar her şeylerini bilirdim. Anlatırlardı. Paylaşırlardı. Yaşadıkları sevdaları bile ilk ben öğrenirdim. Yaşamalarını kolaylaştırmak için gerekli düzenlemeleri yapardım. Oğlum için sorun yoktu da kızım ın işi zordu. Çünkü 2 erkeğe karşı korumak durumunda kaldım hep.
Her neyse, laf çok uzadı. İşte böyle bir yaşamdan çıkıp ta 2 kişi, kızım ve ben, kalıverince doğal olarak boşluğa düştüm. Öyle boş zaman kaldı ki. Nasıl geçirildiğini bilmediğim zamanlar. Çünkü ben 31 sene o zamanlarda hep ev işi yapmıştım. Boş kalınca ne yapılır bilemedim. Ev gezmesi hayatım boyunca sarmadı beni. Oyun vs de yok.
Ve MİŞA lı günlerim başladı. 3 öğün maması. Sabah-akşam yürüyüşleri. Yürürken ne zaman nerede hangi köpekle oynayacağının ayarlanması. Evde ki saatlerde ne zaman oyun oynanacak. Ne zaman uyunacak. Ne zaman anne serbest kalıp ev işlerini yapacak. Tüm bu organizasyonlar. Oh kendime geldim. İşte bu dedim. Bu benim bildiğim yaşam şekli.
Ve tabi ki tüm bunlara ek olarak mişa nın hayatının odak noktası olmak. Geçen gün eğitmeni dedi ki “ sürü lideri olarak anne yi seçmiş.” Lafa bakarmısınız, SÜRÜ LİDERİ. Ben. Sürü kim? Mişa + Ayşe. Halimiz tam komedi ya valla…
Çünkü evde yalnız kaldığımızda mişa inanılmaz sakin. Tık çıkartmıyor. Her sözümü dinliyor. Ama ayşe ( kızım ismi geçmiyor dediler de yazayım dedim ) olduğu zaman deliriyor. Ayşe deliler gibi bağırıyor “ hayır mişa” mişa yüzüne baka baka yapıyor. Ayşe bağırıyor. Mişa yapıyor. Sonra da diyor ki “ anne başım ağrıyor “ diyemiyorum ki “ kendi sesindendir “ diye. Küser. “kızım şu hayvana elli kere hayır deme. Bir kere de ama öyle bir ses kullan ki onun hayır olduğunu anlasın” . bu sefer başlıyor gülmeye “ biliyorum o ses tonunu “ diyor….:-)))
Sözün özü ne? Şu ; mişa bana alıştığım hayatımı geri verdi. Az şey mi? En azından bir köpeğin her şeyiyim. Ya o da olmasaydı?
Deli diyorlar bana
Desinler değişemem
Desinler değişemem
Desinler. Umurum değil…..sevgi dolu günler…görüşünceye kadar….13.08.2008…12.08
Eser Aslanlı
izmir