EKMEK ÇARPSIN Kİ ŞÜKRÜ
Yerel gazetelerimizde şöyle bir haber gözüme takıldı bir gün. Hikaye bu ya. Atmasyon faslı nasılsa çok gelişmiş ilçede. Atan atana. Ekmek Çarpsın ki Şükrü’ yü ekmek arabası çarptı.
Haber şöyle idi: ” 23 KA … plakalı ekmek arabası arkasına bakmadan yolun ortasında yürüyen ve bir elinde yarısına kadar üflemiş olduğu sigarası diğer elinde de konuştuğu cep telefonu ile yürüyen ve ilçemizde Ekmek Çarpsın ki lafzı ile meşhur Şükrü adındaki şahsa çarşı içinde çarpmış. Şahıs yaralı olarak kazayı atlatmış ama sonrası Allah kerim!” diye devam edip gidiyordu haber. Allah’tan Şükrü’ ye bir şey olmamış kaza anında. Dikkatinizi çekiyorum kaza anında Şükrü yaşıyor ve durumu iyi. Kaza yerine yardım için koşuşturanlar ki orada olanların hepsi, sonra yakınları, sonra duyanlar, sonra ilçenin tamamı..(Sonra nedense ilçede en son cereyan eden terör olayı aklıma geldi.Orada da meraklı halkımız hurra olayın kalbine doğru hücum etmişlerdi.Polisin eli kolu bağlı kalmış idi.) Şükrü’nün elindeki sigaranın külünü -ki kazada nasıl oluyor bilmiyorum ama sigaranın külü düşmüyor- döktükten sonra bir fırt vermişler şifa niyetine. Memleket insanı görmüş geçirmiş insanlar. İlk yardımı onlardan daha iyi kim bilir ki? Garanti öbür dünyaya.Yaşıyorsa kazazâde ilk yardımda ölüm garanti. Hani geçenlerde ülke televizyonlarına da yansımıştı ya; sedyeden düşürülen yaralı olayında olduğu gibi. Trajikomik hadiseler memleketin her tarafında cereyan ediyor ve bizleri hem güldürüyor hem güldürürken öldürüyor.Güle güle ölüyoruz yalan mı? Milli maç sonrası kazanılan zaferin, aslında kaç insanın canın yanmasına sebep olması kazanılan zaferin sevincini tarif edilmez bir hüzne dönüştürmedi mi tüm Türkiye’de? Bir insanımızın canının yanmaması için tüm zaferleri bir kalemde silmez mi bu millet?
Sonracığıma Şükrü’nün elinde açık olan telefonla –kaza anında kapanmamış-karşıdaki şahsa direk olarak Şükrü’nün kaza geçirdiğini söylemişler büyük bir merakla.Ve durumunun kritik olduğunu. Telefonun ötesindekilerin kim olduğunu bilmiyoruz. Belki sevgili, belki anne, belki kardeş. Ama ;” Kadın koş gel, kocan kaza geçirdi, ölecek herhalde.”denir mi?
Burada can alıcı nokta şu: Şükrü şu an yerde yatıyor, çabuk gelin gelmezseniz yaşamın kapsama alanı dışına çıkacak. Henüz ambulans gelmedi çünkü. Ama üzerine doğru bütün bir ilçe halkı yürüyor, hayır yürümüyor koşuyor, hayır koşmuyor atılıyor.Yangın çıktığında yangına giden itfaiyenin yolda yanması gibi bir hal değil ama yangın yerine ulaştığında itfaiyede suyun olmadığı gibi bir hal. Burası ortalık doktoru ve sağlık görevlisi dolu. Ve ne yazık ki hiçbirisi doğru insan değil müdahale için. Eyvah Şükrü! Bu memlekette kaza geçirmeyeceksin.
Final olarak şunu söyleyebiliriz:Yetişenler Şükrü’nün gülümseyerek: “Ekmek çarpsın ki, ekmek çarpsın ki” yeminini mütemadiyen ve şuursuzca söylediğini ve ara ara güldüğünü belirttiler.Ekmek çarpmadı oysa ekmek arabası çarptı. Tevaffuk mu ,şans mı, kader mi? Şükrü’nün hikayesi final ile başladı.
“Ekmek çarpsın ki” ile başlayan cümleleri ile mahallenin belirgin tipleri arasına giren Şükrü popülaritesini bayağı arttırmış ve herkesin diline sakız olan meşhur lafzı ile bir sempati konfetisi yaratmıştı.İsmi Ekmek Çarpsın ki Şükrü olmuştu.Ekmek insanı niye çarpsın ki! Bunu idrak edemiyor ve ekmeğin yerine simit, poğaça, pasta vb. unlu mamulleri koyup günübirlik espri yapmaya çalışıyordu.
Bazen “Simit çarpsın ki!” bazen “Poğaça çarpsın ki” şeklinde çeşitlemeler ile ilçedeki espri sıkıntısına kendince çözüm buluyor, kendi hesabına farklılık yaratıyordu.
“Simit çarpsın ki” dediğimiz gün, Şükrü delirir ve;”o bana aittir, benimle dalga geçilmez.”der, ayrıca hiçbir nimet de ekmeğin yerini tutamazla başlayan eşsiz ve alkışı bol nutuklarına başlardı. Durup dururken ekmek insanı niye çarpsın ki? Böyle bir yemin olabilir mi? Ya da ifademizi böyle bir söz grubu ile ispata kalkmak ne kadar akıl işidir?
Ekmek çarpsın sözü her dakika ağzında idi. Bir söze başladı mı iki lafın arasına sıkıştırıverirdi hemencecik “Ekmek Çarpsın ki” yi. İnandırıcılığını daha da arttırmak arzusu şeklinde canlanan ve artık diline bir sakız gibi yapışan bu yemin söz grubu şehir içi belediye otobüsü gibi iki dakikada bir Şükrü’nün ağzından çıkıyordu.
Konuşulan her mevzunun içinde, her sohbetin ortasında, her muhabbettin kıyısında gelir otağını kurardı Şükrü ve meşhur lafzı. Şükrü; ekmek çarpsın ki olmuş, ekmek çarpsın ki sözü de Şükrü olmuş idi.
Şükrü yine bir muhabbettin içine etmek için halihazırda tam tekmil bekleme modunda duruyor, mevzunun en hassas yerinde mevzuya balıklama atlama hasretiyle yanıyor, gözlerinin içine malikane yaptırmış olan hınzırca bir gurur ve gülümseme ile herkesi süzüyordu. Herkes kendisini konuşulanların akışına kaptırmış havadan sudan yorumları ve memlekette bol bulunan -dikkatinizi çekiyorum burada-yeryüzünde başka herhangi bir millete nasip olmayan vakit bolluğu ile laf salatası yapıyorlardı. Tabi bu salatanın en mühim unsuru olan hıyar pozisyonundaki A, domates kızarıklığındaki B, kıvırcık endamında C ve maydanoz D’nin dışında bu saltaya tuz olabilecek bir kişi de elbette ki Şükrü kardeşimiz idi.
Yerel gazetelerimizde şöyle bir haber gözüme takıldı bir gün. Hikaye bu ya. Atmasyon faslı nasılsa çok gelişmiş ilçede.Ekmek Çarpsın ki Şükrü’ yü ekmek arabası çarptı.
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz ey cemaat diye seslendi imam.
Musalla taşında Şükrü.
Ekmek çarpsın ki onu araba öldürmemişti.
Hem ekmek arabası nimet arabasıdır.Öldürmez çarpsa da.
Onu öldüren hepimizdik.
Yol yordam bilmeyişimiz, kurallara uymayışımız, insana değer vermeyişimiz, karga tulumba ilk yardımımız.
Yolda yürüyüşümüz, telefonla konuşma kültürümüz, sigara içişimiz, yardım etmeyi bilmeyişimiz.
Var da var. Uzatabilirsiniz.
Şükrü’yü de her şeyi iyi bildiğimiz gibi; “İyi bilirdik İmam Efendi, iyi bilirdik.”