- 755 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ya Bizim Başımıza Gelseydi
Gözlerini açtığında tam tesisatlı ve son model silahlarla donatılmış iri yarı iki askerin silahlarını kendisine doğru çevirdiğini gördü. Daha neler olduğunu anlamadan askerlerin itip kakmalarına maruz kaldı. Söylediklerini anlamıyordu ama hareketlerinden ne demek istediklerini tahmin ediyordu. Ellerini kafasının arkasına koyup duvara dönderdiler kendisini. Hanımı ve çocuklarını da aynı şekle soktular. Askerlerden birinin çocuğunu iterek yere düşürmesi ve hırpalaması gücüne gitti. Hemen çocuğunu askerin elinden kurtarmak için ayağa kalkıp oraya yönelmişti ki karnına yediği bir tekmeyle sırtüstü yere düştü.
Askerler evi darmadağın edip gittiler. Öyle ki kırılmadık eşya, dağıtılmadık oda kalmamıştı. Nasılda zoruna gitmişti. O eşyaları ne zorluklarla almıştı. Ev şimdi tam bir harabeye dönmüştü. Yine şükür ki kendilerine bir şey olmamıştı. Biraz hırpalanmıştı ama önemli değildi..
Şimdi evini toparlayacak hiç hali yoktu. Eşini ve çocuklarını bir müddet seyretti. Sonra da kafasını eğerek düşünceli bir şekilde sokağa çıktı. Neden her şey eskisi gibi değildi. Sokaklar harabeye dönmüştü. Hemen hemen hergün yakınlarından birini kaybediyordu. Ya serseri kurşunlara hedef oluyorlar, ya başlarının üzerinden şimşek gibi gecen uçaklardan düşen bir bombanın hedefi oluyorlar yada yapılan zulümlere başkaldırdıkları için kurşuna diziliyorlardı. Cezaevine girip orada aylarca hatta senelerce işkence altında kıvrananları hiç saymıyordu bile. Köprüleri yıkılmış yollar geçilmez hale gelmişti. Heran ölüm korkusuyla yaşıyorlardı. Etraflarında hiç patlama eksik olmuyordu. Füze, kurşun olmazsa araçlara konulan bombalar hem yüreklerini ağızlarına getirmelerine, hem de etrafı harabeye çevirmeye yetiyordu. Artık bütün araçlardan korkuyor, çekiniyordu. Hepsine de bomba yüklüymüş gibi bakıyordu. Ne zamana kadar sürecekti bu felaketler. Artık dayanma gücü kalmamıştı. Evine döndüğü zaman orada bıraktıklarını canlı bulacağından bile emin değildi. Dizleri üzerine çöküp yaradanına yalvaracaktı ama onuda yapamıyordu. Çünkü bir defa olsun alnını secdeye koymamıştı. Rahat zamanlarında aklına getirmediği ALLAH’ına karşı kendisini çok suçlu hissediyordu. Yüzü yoktu kendisinden yardım istemeye. Kalktı, etrafına bir müddet boş gözlerle bakınıp yürümeye başladı ve şöyle söyleniyordu kendi kendine: “Neden insanoğlu sadece zorda kaldığı zaman ALLAH’ını hatırlıyor?”
Bu anlattığım olayın kahramanı Bir Bağdatlı veya Filistinli veya Afganistanlı veyahut siz olabilirsiniz.
Bu yaşanılmayacak derecede harabeye dönen şehirde Bağdat veya Batı Şeria veya Kabil veya sizin yaşadığınız yerde olabilir. Bunların bir önemi var mı?