Homeros'un Sıkıntılarından Kesitler - 3
Sevgili akıl defterim*, bu aralar işler daha yolunda gidiyor. Benim savaşmadığımı bildikleri için Atinalılar bana dokunmuyorlar ve onların aralarına da istediğim gibi girip çıkabiliyorum. Kral söz verdiği üniformadan vazgeçti, ben de bir tahta parçasının üzerine “savaş muhabiri” yazıp boynuma taktım, taktım ki herkes görsün ve ciddi bir iş yaptığımı anlasın istedim ama, belki de okuma yazma bilenin olmamasından dolayı, kimse takmıyor bu yazıyı. Kralın bir şey yapmadığını duyan Truvalılar bana sinirlenmekten vazgeçtiler yine de, Atinalıların arasına da adım deliye çıkmış zaten kimse dokunmuyor bana. Hayatım biraz garanti altında diyebilirim, deli olmak ne kadar da güzelmiş. Oysa burada bir gariplik var gibime geliyor benim, asıl birbirlerini öldüren asıp kesen onlar akıllı, cesur ve kahraman; fakat savaşmayan, şerefli bir görev yapıp bunları gelecek nesillere aktaran ben deli oluyorum. Aşil’i düşün bakalım, adam ölüm makinesı. Hızlı ayaklıymışsım diye havasından geçilmiyor.
Düşünüyorum da, bu dünyada galiba insanlar kadar birbirlerini öldüren başka bir tür yoktur, yani insan kendisini en akıllı zannederken en akılsız oluyor da haberi yok. Ne kadar da alışmış tüm olaylara kendi penceresinden bakmaya. Neymiş efendim, bir kız yüzündenmiş bu savaş. Romantik korkak Paris Agamemnon’un gelini Helen’i kaçırdı diye çıkmış. Ulan o kız insansa bu kadar asker, insan değil mi. Tanrılar da öylece duruyorlar Olimpos’ta, keyif çatıyorlar. Gelseler de şu savaşa bir son verseler fena mı olur sanki. O Zeus yok mu…! Neyse, bu tanrıları neden benden başka kimse göremiyor onu da merak ediyorum ya neyse…
Bu arada Aşil denilen ölüm makinesi Agememnon’a kızmaktan vazgeçip savaşmaya karar verdi geçen, bu aralar bizim Truvalıları kırıp geçiriyor. Adamda ne biçim güç var ya! Herkes anlamıyor, ama ben onun annesinin tanrılardan olduğunu biliyorum. Yarın da kralımız Priam beni saraya çağırmış, bakalım ne diyecek.
Bunları savaşın 299.gününde yazdım
…..
Beni zor bir görev bekliyor bu sefer. Kralımız Priam bugün benden Agamemnon’a gitmemi ve onu savaştan vazgeçirmeye çalışmamı söyledi, ağzın laf yapıyor falan dedi. Bu savaşın mantıksızlığından bahsetmemi, isterlerse de gelin Helen’i alıp defolup gidebileceklerini söylememi istedi. Bakalım ne olacak.
Bunları savaşın 300.gününde yazdım
…..
Evet sana bu yazacaklarıma inanamayacaksın sevgili akıl defterim. Geçenlerde Agamemnon’un çadırına gittim. Huzuruna vardım. Keyfi de yerindeydi Agamemnon’un, tabi ordusundaki Aşil milleti kırıp geçiriyordu, o ise çadırında kızlarla… oohh! Vardım huzuruna, dedim ki, yüce Agamemnon, kralım senin derdinin ne olduğunu öğrenmek ister, bunca vahşeti hem Atinalıara, hem de Truvalılara neden yaşattığını öğrenmek ister. Artık meselelerin böyle klasik bir çağda hala savaşlarla çözülüyor olmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, bu savaşın bitmesini ister.” Agamemnon durdu, biraz şaşırmışa benziyordu, “Neden başlattığımızı bilmez misin a kendine tarihçi diyen deli, siz benim gelinim Helen’imi kaçırırsınız da, benim Yunanistan’da öyle boş boş durmam erkekliğe sığar mı?” dedi. Ben de, başlarım len senin erkekliğine demek isterken, her an ölüm korkusuyla burun buruna olduğumu hatırlayıp, “Tamam o zaman yüce Agamemnon, isterseniz Helen i alabileceğinizi söyledi kralımız Priam” dedim. O zaman savaşın artık sürmesine gerek omadığını söyledim.
Agamemnon şaşırdı biraz, durdu, ayağa kalktı ve düşünmeye başladı… Bir o tarafa, bir bu tarafa gitti geldi. Herhalde, aklına dünyanın incisi Anadolu toprakları geldi gitti, gitti geldi … Ve bana döndü ve dedi ki; “Ama olmaz artık dedi, iş işten geçti bir kere. Hem bizim asıl meselemiz Helen değildir” dedi. “Yunanistan kız kaynıyor len, elimi sallasam elli bini, hatta istersem hepsi benim. Bizim asıl meselemiz aslında insanlığa hizmet. Biz kötü de değiliz, esasen Truvalıların iyiliğini düşünüyoruz. Madem ki dünyanın en güçlü ordusuna sahibiz, burada Truva halkı ezilirken biz boş duramayız” dedi. Sonra gözleri birden parladı, ve beni şok eden sihirli cümleleri söyledi : "Biz Truvaya demokrasi getirmeye getirmeye geldik!"
Vay be dedim, sonra kendi kendime. Ve İlyada’da savaşı oduğu gibi aktarmaktan vazgeçtim. Yoksa gelecek nesiller buna gülerler. En iyisi suçu başkalarına, yani zaten sadece benim görebildiğim tanrılara atmak, onları kitabıma eklemek. Bu gerçek durumdan çok daha mantıklı olacak galiba.
Bunları savaşın 312.gününde yazdım.
…………………………………………………………………………………………………………
* Akıl defteri: Homeros’un günlüğüne taktığı ad olarak tahmin ediliyor. (ç.n)
YORUMLAR
kalemin çok akıcı. En çok da göndermelerini sevdim. İroniyi çok güzel kullanıyorsun sevgili Tunç, yüreğine ve aklına sağlık...