- 761 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
AYTMATOV CEMİLE VE LÂL
Bilgisayarını kapattığında yüreğinde hüzünle sıkıntının karışımı bir duygu da onu içine almıştı. “Aytmatov ölmüş” dedi kendi kendine. Balkona çıktı. Karşıdan görülen Toros dağlarını seyretti. Ne zaman yüreği daralsa ya bir dağa ya da bir su görüntüsüne bakma ihtiyacı hissederdi. Bu evi de özellikle bu sebeple seçmişlerdi. Toroslar’ın eteğinde, kendini daha huzurlu hissedeceğini düşünmüştü. Dua etmek için yüksek dağlara çıkan atalarını düşündü, “belki de bir bildikleri vardı” diye düşündü.
Ağır adımlarla salondaki kütüphaneye gidip Aytmatov’un öykülerinin derlendiği kitaba elini uzattı. İlk öykü “Cemile”… Ne demişti Aragon bu öykü için: “Düyanın en güzel aşk öyküsü”… Aytmatov’u tanımadan çok önce tanımıştı aşkı. Cemile’nin aşkıyla kendi aşkını öyle çok karşılaştırdığı olmuştu ki sonradan... İkisi de sevdiği erkekler için yaşadıkları yerleri terk etmişlerdi. Cemile sevdiği adamın içindeki insanı keşfedince ona vurulmuştu. Kendisiyse delice nice tutkulardan sonra görmüştü sevdiğinin içindeki insanı ve tutkuyu… Cemile’nin öyküsü sevdiği adamla kaçtıktan sonra bitmişti. Mutlu son muydu bilinmezleri vardı. Ama kendisinin öyküsü… Akşama gelecekti sevdiği, kocası, nasıl diyeceğini düşündü ona Aytmatov’un ölümünü. Belki de çoktan öğrenmiş olurdu. Adam kadının doğum gününde Aytmatov’un “Beyaz Gemi”sini almıştı ve kitabın üstüne “sevdiğime ve doğacak çocuğuma” yazmıştı. Kadın elini karnına götürdü. Henüz cinsiyeti belli değildi ama nedense kız olacağını düşünüyordu. Adı bile hazırdı: “Lâl”… Yıllar önce kocasına ilk aşık olduğu yıllarda yazmıştı o şiiri. Dizelerini yüksek sesle okurken karnını yeniden okşamaya başladı:
“Toroslar’da gün doğar
Ben onda kalırdım
Toroslar’da gün batar
Ben onda kalırdım
İçime saplı lâl işlemeli sancı
O hep bende kalırdı”
Cemile sevdiği erkeğin çocuğunu doğurabilmiş miydi? Ya da onun için aşk şiiri yazabilmiş miydi? Bunları bilmiyordu tek bildiği sevmeyi bilen bir yüreği olduğuydu Cemile’nin. Görüntülerle oyalanmayan, görünenin altındakini gören bir gözü vardı. “Dilerim sen de ona benzersin Lâl” dedi karnına dokunarak “ona ve bana”…
YORUMLAR
Ededi Gelin'deki parsların zor durumlarını anlatabilen, doğaya hak ettiği önemi veren, Dişi Kurdun Rüyalarıyla ilgilenen kaç yazar kaldı bilmiyorum. kaç yazar kaldı ki Rusya'nın Türki topraklarda kurduğu düzenin acımasızlığını anlatan...Türk'ün gücünün ve ananelerinin güzelliğini yansıtan, Sultan Murat'taki fedakarlığı ve bir Türk'ün hiç bir zaman yapmaktan çekinmeyeceği ve bizim de Kurtuluş, bilhassa Çanakkale savaşında sergilediğimiz yüce gönüllülüğü eserlerinde konuşturmakla beraber tüm dünyaya bizim penceremizden bakarak (Pamuk'un penceresi değil) dikkatleri o yönde üzerine,Türk dünyasının üzerine, çeken bu büyük yazarın eserleri ehr ele alınışta elbet insanın üzerine hüzünler çökecektir.