Güncelleme /Kadın / ayağının altında cenneti saklayan / Allah adına insanı yaratan,gülizar
Doğrusu kendim yazsam bukadar güzel yazamazdım.........Ben şu dörtlükle meramımı anlatmıştım.
KADIN
Kadın candır, hazzımıza haz katandır.
Ne zaman gam kasavet dolsak, atandır.
Erkeklerden üstün yanları pek çoktur.
Allah için hepimizi yaratandır.
Ilgın- 1994
Buyurun:
Sayın Mehmet Ali Bulut beyi okuyup, kadını anlamaya çalışalım.
Mehmet Ali Bulut
[email protected]
Edep ya hu! diye başlayacaktım ama mahalle baskısı olmasın diye kadın ya hu! dedim.
Müsaade ederseniz sevgili karşı cinslerim, ben sizin kadınlık gününüzü kutlamayacağım. Sizi bir günlüğüne sevmek, bir günlüğüne kutsamak ve sonra unutmak istemiyorum.
Evet, kadına saygıyı bir güne indirgeyen şu habis anlayışın size layık gördüğü bir günlük göstermelik sevgiye, bu kadarına fit olan kadınlara ve bunu kadınlara reva gören erkeklere, bu amaçla balolar, şenlikler, günler, paneller, konferanslar tertip edenlere saygı duymuyorum!
Çünkü bütün bunlar kıymetsizleştirme, mananın içini boşaltma çabalarıdır!
Bu konuda gücüm yettiğince sizi sinirlendirmek ve damarınıza basmak isterim.
Uyanasınız ve kadın denen şu varlığın Yaratıcı’nın en büyük armağanı ve en muhteşem eseri olduğunu anlayasınız diye…
Siz hiç, kadını mamur olmadığı halde kendisi âbâd olmuş bir millet gördünüz mü? Veya kadına hak ettiği değeri vermemiş hangi topluluk var mı ki sonunda berbat olmasın…
Siz kadını küçümseyen bir din gördünüz mü? İçinde kadın bulunmayan bir nebi, bir peygamber hikayesi duydunuz mu? Bana ilahi bir senaryo hatırlatın ki içinde bir kadının aşkı, şefkati, muhabbeti veya hışmı bulunmasın?
Siz Havva olmadan Ademi, karısı olmadan Utnapiştim (Nuh)’i, Rahime validemiz olmadan Eyyüp’ü, Sarah ve Hecer validelerimiz olmadan İbrahim’i, Züleyha olmadan Yusuf’u, Asiye olmadan Firavun’u, Nefertiti olmadan Ramsesi, annesi İmran ve karısı Rakel olmadan Musa’yı, Hz. Meryem ve Marie Magdelena –hz. İsa’nın etrafında nam salmış 7 Merem vardır- olmadan Hz. İsa’yı, Hadicetül Kübra, Fatimatü’z-Zehra ve Müberra olan Hz. Aişe ve Zeynep anacığım olmadan Hz. Peygamber’i nasıl anlayacaksınız!
Siz kadını yerlerde sürünen, kendisi büyük işler başarmış bir adam gördünüz mü?
Siz kadını mutsuz kendisi mutlu bir toplum gördünüz mü?
Siz anası mahzun, mutlu bir yuva gördünüz mü?
Geçin bunları, hangi dahiyi gördünüz ki ufku annesinkinden daha geniş daha yüce olsun. Peygamberler müstesna, ufku annesini aşmış bir insan gelmemiştir yeryüzüne.
Siz ‘rahmi’, Rabbin rahmeti ile birlikte anılmış, şefkati, Cenab-ı Hakkın bağışlayıcılığına ölçü kabul edilmiş bir varlık daha biliyor musunuz?
Siz yavruları tehlikeye girdiğinde ondan daha cesur bir varlık da görmemişsiniz. Siz karar verdiğinde ondan daha sebatkâr ve dirençli bir varlık da yoktur.
O hayattır. Eğer şu mahlûkat içinde Yaratıcının Cemal sıfatlarını kendisinde toplamış bir varlık aranacaksa o kadındır!
Çağdaş yaşamcıların, tanrısız hayat anlayışının mimarı olan pozitivistlerin eline düşmeden önce kadın buydu!
Elbette konum itibarıyla hak ettiği yerde değildi ama kıymetinden, bahasından henüz bir şey kaybetmemişti. Sadece, “insanlığın algı seviyesi onun kıymetini anlayacak kamete henüz ulaşamamıştı” denilebilir.
* * *
İnsanlığın tüm mukaddeslerini kaybettiği, insanın et ve kemik yığınından ibaret konuşan bir hayvan olduğu safsatasının insanlık dükkânında revaç bulmasıyla kadına güya bir değer atfedildi ama bu kere de kadın, asıl mahiyetinden çıkarıldı. Ruhu bulunmayan muhteşem ve üryan bir mermer heykele, bir nü’ye dönüştürüldü.
Şu, tanrısını kaybetmiş bilimsellik soytarılığı olan pozitivizm ve ardından gelen süküler kültür,
İnsanı hayvandan bile aşağılara indirgemiş Darvinizm ve yarattığı komünist düşünce,
Bütün dürtülerin şehvet gayyasından fokurdandığını iddia eden Freud belası ve onun yarattığı seksüel faşizm, kadını bir meta ve bir lezzet aracı derekesine düşürdü.
Bakın dergilere, gazetelere, medyaya. Kadın dendi mi 15-35 yaşları arasında tamamen seksapel bir varlıkla karşılaşırız. O alalade bir ürünün satışında bir dondurmanın tanıtımında bile sadece yatağı çağrıştıran bir alettir. Cam sil pazarında o kullanılır, jilet pazarında o pazarlanır, araba satışında dekor yine odur…
Kadın, dünyanın hiçbir döneminde bu kadar alçaltılmadı.
Ona hiçbir hak tanınmamış zamanlarda bile kadın ruhu bu kadar örselenmedi. Bu kadar hür görünmesine rağmen kadın hiçbir zaman bu kadar köle olmadı!
Her şey onun etrafında dönüp duruyormuş gibi gösterildiği halde o hiçbir zaman bu kadar yalnızlık yaşamadı. Kendisine bekaret kemerlerinin reva görüldüğü zamanlarda bile bu kadar yalnız değildi.
‘Seni seviyorum’ sözüne hiçbir dönemde bu kadar muhatap olmadı ama hiçbir zaman da bu kadar sevgisiz kalmadı. Bu kadar aldatılmadı!
Ruhu hiçbir zaman bugünkü kadar üşümedi, kendini hiçbir dönemde bu kadar güvencesiz ve çaresiz bulmadı…
Üstelik de en çok bu zamanda kadına Tanrı’nın rolü verildi. O da seve seve bu rolü oynuyor. Tanrının rolünü çaldığı ve dünya nimetlerini bütün çağlardaki hemcinslerinden daha ziyade kullandığı halde, hiçbir zaman bugünkü kadar eşinden yakınmadı ve eşini bu gün olduğu kadar hırpalamadı… Eşini dünyayı dar etti.
Onun ruhunu ve kıymetini koruyan, hariçten gelen her türlü saldırıya karşı bir tür manevi kalkan olan iffeti ve hayâyı gericilik yaftasıyla kendinden uzaklaştırılınca, yapayalnız kaldı. Zevk ve eğlence sektörünün tüketim malzemesi oldu. Bundan kendini korumayı başarmış olanların bir kısmı da evde, kocasına eş, çocuklarına ana olmayı küçümser oldu. Feministlik batağına sürüklenerek, tabiata meydan okudu… Üstünlüğünü, “eşitlik” sevdasıyla kaybetti…
Çünkü pozitivist düşünce kadının mihverinden çıkardı, yuvasından uçurdu. Eğer şu medeniyet dediğimiz duyumsuz şehvetler gayyası aklını başına toplayıp, bir an önce kadının yuvasına yeniden dönmesine fırsat vermezse, beşer bütün bütün ruhunu ve huzurunu kaybedecek. Mutluluğunu yitirecek ve geleceği cehenneme dönecek.
Evet bugün kadınlarımız yalnız. Kadınlarımız en güven içinde oldukları yuvalarında derin ihanet korkularıyla çepeçevre kuşatılmış.
Bir yudumcuk sevgi, bir tutam güven için kahrını çektiği erkeğinden beklediği güven ve hakettiği huzuru bulamadığı için, gözünü yeniden baba ocağına döndüren ve oradaki şefkate muhtaç hale gelen kadın bir günlük kutlamalar ve göstermelik bir iki alkış ve bir demet karanfil ile kıymetini teraziye koyduruyorsa biz aslında zaten kaybetmişiz…
* * *
Kur’an, kadını, muhteşem sıfatları ile karşımıza çıkarır.
O her şeyden önce Tanrının elindeki kudret hamurudur! Yaratıcılığın tuvalidir. Yaratıcı onun doğurganlık uzvunu kendi adıyla birlikte anar. “Yetesâelûna bihi vel ehram” buyurarak, insanlar arasında var olan hukukun ve karşılıklı sorumlulukların, müşterek rahimin eseri olmamızdan kaynaklandığını vurgular. “Siz aynı Yaratıcı’nın kulları ve aynı rahmin tezahürleri olduğunuz için birbirimize karşı sorumlusunuz” der adeta!
Sonra o, ilahi huzur ve dinginliğin mücessem halidir.
Yeryüzünü fethe çıkmış erkeği, yatıştırıp sükûnete kavuşturmak ve yeniden onu yeni fetihlere hazırlamak kadının eseridir. O olmadan, bu evren mamur olmaz, insan taş üstüne taş koymazdı…
O bir simyacıdır ki bazen ruhumuzla bedenimizi buluşturur, bazen serap gibi haris ruhlarımızı yardan uçurur ve bazen hırçın ruhlarımızı sükûnete erdirir. O bedenimizin miracı, gurbetimizin sılası, yüreğimizin aşiyanı, bedenimizin hamuru ve Rabbin elindeki ökse otudur!
Evrenin tanıklık ettiği tüm cazibe ve aşkların dip dalgası olan Tanrı, serkeş yürekleri, hercai gönülleri onunla avlayıp kendisine ram eder… Galip olduğumuz halde mağlup görünmeyi bize kadın öğretti. İlahi vecd ve istiğrakın, tahammül edilebilir mertebelerini koynunda pişirip bize sunarak sonsuz sevgi ve aşkın gönül terazisindeki tartılabilmesini sağladı.
Ve o bir anadır. Cennet onun ayaklarının altına serilmiştir. O yönüyle Cenab-ı Hak’tan sonra en çok o saygı görmeyi hak eder. Sayısız yerlerde Kur’an bize, “insana anne babasına saygı göstermek tavsiye edildi” buyrulur. Onun gönlünü yapmadan Tanrının gönlünde karar kılmak zor. Belki de imkansız…
Elbette kadını bir küçük makaleye sıkıştırmak imkânsızdır. İslam’ın kadına bakışını anlatmak da bir cilde sığmaz.
* * *
Amma ve lakin, İslam dünyasının, kadınlarına reva gördüğü hal de ortada. Kadınlarımızın itibarı yerlerde sürünüyor yazık ki. Hala bir çok yerde kadına araba kullanma hakkı bile tanınmıyor.
Bu konuda sözü fazla uzatmaya gerek yok. Bir buçuk milyarlık İslam dünyasının itibarsızlığına bakarak, kadınlarımıza verdiğimiz önemi görmek mümkündür…
Sözün kısası, Müslümanların dünyadaki itibarı kadınlarımıza verdiğimiz kıymet kadardır! Esasında kadın dünyadır. Siz ona kıymet vermezseniz o da size itibar etmez. Ve etmiyor da!
Oysa bakın Peygamberimiz ne buyuruyor:
“Bana dünyadan üç şey sevdirildi. Güzel koku, kadın ve gözümün nuru namaz!”
Kadının nelerle ölçüldüğüne dikkat edin; Güzel koku ve namaz!
‘Gözel koku tanrının teridir’ diye aklımda bir söz kalmış. Bu söz elbette bizim kültürümüzün eseri değildir ama güzel kokunun Cenab-ı Hakkın bir eseri olduğunu ne güzel de anlatıyor. Nitekim bizim kültürümüzde de ‘gül kokusu peygamberin teridir”. İkisi aynı kapıya çıkmıyor mu?
Demek ki kadın, Yaratıcı’nın insanlığa bahşettiği güzellikleri kendinde saklayan bir gül yaprağı gibidir. Nazenin, narin ve rayihalı… Kadının bir yüzü böyle. Hayatın kokusunu tanrı onda gizlemiş…
O bür yüzü ile kutsallığı çağrıştırır kadın. Peygamber onun gözünün nuru namazla birlikte andı. Nasıl namız dinin direği ise, kadın da hayatın, daha doğrusu iki dünyanın direği. Nitekim Peygamberimiz, kadını gül ile namazın ortasına koydu ve onu öyle andı.
O göz nurudur. Hakikatin ve hayıtın rehalarını, rahmetin içindeki lezetleri onunla temaşa eder ve onunla görür, onunla tadarız. Kadın göz nuru olan Namazla birlikte anıldı. Işık gibi bize hayatın ve rahmetin imkânlarını gösterir.
Demek ki nasıl güzel koku ve kadın bizi mest ediyor, namaz da o kadar bize haz ve lezzet vermeli!
Ve keza güzel koku ne kadar elzem ve namaz ne kadar kutsal bir görev ise kadın da o kadar kıymetli ve baha biçilmezdir…
Filozofların, şairlerin, sosyologların ciltlerle manalar ve anlamlar çıkarabilecekleri şu hadis hiç şüphe yok ki, kadının manasını anlamaya yönelik en güzel ipuçları içermektedir…
Hz. İsa aynen şöyle der : “Tanrıdan sonra en güzel sena (övme ve yüceltme) kadın hakkıdır!”
Son derece dervişane söylenmiş bir söz vardır tasavvufta “Edep ya hu” diye!
Gelin bir kerecik olsun “kadın ya hu!” diyelim… Sırrına ermek için..
8 mart dünya kadınlar günü-008