- 761 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNBEYAZI / 1
’’Vay canına ! ’’ dedi adam,’’vay canına yandığımın...Şimdi tükenmenin sırası mıydı ?’’ Elindeki kalemi sıkıca kavradı...sıktı,sıktı adam.Önce, buruk bir tebessüm belirdi yüzünde, sonrası yalnız kendi içinde kopan fırtınanın sesini duydu, dalıp dalıp uzaklara gittiğinde.Tıpkı şimdiki gibi geceydi,tıpkı şimdiki gibi cırcır böceklerinin senfonisinde uykudaydı şehir.Oysa yine böyle bir gecede yazgısını onaylıyor, mührü en kırılgan yerinden dağlıyordu adamı.Oysa,Ay vardı gökyüzünde, yıldızlar vardı,tutulmayı bekleyen dilekler vardı.
Henüz yirmili yaşlardaydı o vakitler.Yüreği öylesine doluydu ki,gündüzleri yollarını beklerken;’’Az sonra gelecek ve ben saçlarının dalgalarında boğulacağım.Gözlerinin masum karası tenimdeki ben kadar yakınımda olacak ve en asil duruşuyla tutacak ellerimden.Ben, ah ben ! Titreyen dal misali...Yüzüme vuran ışığıyla, bu sırılsıklamlığımla ısınacağım ’’ diyordu, Beydağı’nın ahusunu beklerken.
Geceleri hayallere dalıyordu belkide...Bir Ay gökyüzünde, bir Ay yanıbaşında beliriveriyordu.Kim bilir yastığının altında zulaladığı simasını kaç kere öperek uyumuştu ahusunun.Kaç kere duvarların taş olduğunu unutup O’nun güzelliğini anlata anlata yorulmuştu.Kim bilir kaç satıra sığdıramadı şiirlerinde aşkını.Kaç cümleyi kurulmadan bıraktı o gözlerde kaybolduğunda da gecenin gece olduğu yerde hatırladı diyeceklerini.Ya da sabah olsun diye tezden uykuya daldı, kim bilir...
’’Çekilesi dert değil’’diyordu anası, komşunun oğlu mecnun misali sır olup gittiğinde.Aklına bu söz geliyor, yatağında doğruluyor,sigara ateşiyle dumanlıyordu endişesini.
Her şey öyle çabuk gelişiyordu ki, zaman hiç bu kadar çabuk geçmemişti.Oysa iki sevdalının arasında biten,asırlardır destanlara yazılmış kara dikenler körlenmemişti henüz.’’Yapmayın, etmeyin, günahtır’’diyen olmamıştı.
İki gencin kavuşmasına izin çıkmamış,genç kızı başka birisine nişanlamışlardı.Sonrası galeyan...Sonrası duvarların taş olduğunu, soğuk olduğunu anlama sırası...Sonrası yüreğin ufalanması...ve sonrası;
’’Vay canına’’ diyordu adam,’’Vay canına yandığımın...Şimdi bu kalemin tükenme sırası mıydı ?’’ Sonra avucunu sıktı, sıktı...Diğer avucunu yüzüne kapakladı...Gözlerini kapatıp, dişlerini damaklarını delercesine sıktı, sıktı... Davul zurna sesleri yele karışıp kulağına ilişiyordu.Yumruklarıyla tıkadı kulaklarını...
O gece, ah o gece ! Tıpkı aynı bugün gibi, bu gece gibiydi sanki.Yıldızlar vardı, Ay vardı,tutulmayı bekleyen dilekler vardı.
O gece kına gecesi vardı genç kızın.Ay yüzüne gölgeler düşmüştü.Al kınası göz yaşından tutmazdı, tutamazdı...Son defa bir fırsatını bulup konuşmak istemişti kız.Konuşmak ve kavuşamamayı haykırmak istemişti.
Tülleriyle gözleri perdeleyen gelinlik ! Nasıl da taş duvarları süslüyorsun.Nasıl da ilmeği boynunda idamlık sevdanın hazin bakışı var asıldığın yerde.Sor duvarlara ! Anlatsınlar sana sahibinin sahipsizliğini.Gün doğduğunda nasıl da kefenlenecek o ten.Nasıl sürünecek eteklerin toprağın sinesinde ? ’’Açıl ! ’’ diyecek misin toprağa ?’’ Açıl da uzanayım boylu boyunca.Üzerimde dört mevsim dört çiçek açsın ve hepsi beyaz ve hepsi gözlerim gibi baksın’’
Olanca sesiyle haykırıyordu genç kız.Dağlardan yankılanıp düşüyordu delikanlının ciğerlerine.Tan söküyordu.Şafak, gündöndü tarlalarından boynu bükük ay çiçeklerine gülüyordu da,yalnız iki taze yürek ağlamaktan kan çanağı gözlerini son vedadan az önce silmiyordu bile...
Ey sevdanın toy delisi, gözükara genç adam ! Hangi akla hizmet gidiyorsun ? Hangi yıllara bağışın olacak bu diyet ? Nasıl izleyeceksin kara gözlünün gidişini ? Ve nasıl diyeceksin bundan sonra,’’ Gün beyaz,hayal masum,ufkum güneş...’’
’’ Asır geçse küllenmeyecek’’ demedi mi kimseler ? Kimseler,’’Ellerinde korla dolaşacaksın’’ demedi mi ? Elinden tutup çekerken seni,diğer elinden kimse tutmadı mı ? ’’Gitme, gitme ! Bu gece ömründe bütün gecelerin ilk saatleri’’ demedi mi ?
Ahh deli çocuk, gitme ! Buz duvarlar hesap soracak, üstüne çullanacak zaman zaman...Kâğıtlar dert ortağın olacak.O zaman kendini mıhlayıp olduğun yere alıp başını gideceksin.Bütün yüzler O olacak...Kime baksan O’nu göreceksin ama hiç biri O’na benzemeyecek.Kimi kızacak belkide, ’’Ne bakıyorsun ? ’’ diye tersleneceksin.Sonra mahcup,’’Eski bir tanıdığa benzettim ’’ diyeceksin.’’Eski’’ diye dökülecek dudaklarından da bilmeyecekler zamanın eskidiğini ama O’nu eskitemediğini...
Gitmişti genç adam.Boğum boğum boğazına dizilmişti alamadığı nefes.Al kaftanlı, deniz kokulu, kara gözlü ahu karşısındaydı işte ! Yıllardır ilk defa görüyorlarmışcasına sımsıkı sarıldılar birbirlerine...Hıçkırıkları sıçramıştı küçücük odanın duvarında asılı ak gelinliğe...
’’Kaçalım’’ dediler olmadı,’’Göçelim’’ dediler olmadı,’’Zaman dursun ’’ dediler durmadı akrep, dinlemedi yelkovan...
Yürekleri sökülüp çıkacaktı yerinden...Rüzgâr, dalgaları sürüklüyor,mağlupluğunu kayalara vurarak seyrediyordu sanki..Hani sarılıp uykuya dalsalardı, kelepçeleyip ellerini anahtarını eritseydi ateşleri...Hani uyandıklarında sil baştan olsaydı her şey.Hani canlarını yakmasaydı, batmasaydı o dikenler...
Yıllar sonra aynı tazelikte kalır mıydı bilinmez her acının acıttığı yer.Bilinmez ki ürkek kuşların kanatları altında ne kadar tortu bırakır korkuyla dökülen onca ter...
’’Vay canına ’’ diyordu adam,’’Vay canına yandığımın...Hani dünya küçüktü... Hani bir kere daha görsem.Bilsem ki yine gözleri aynı bakıyor, bilsem ki gülünce aşkın ilk öğreti cümleleri dökülüyor dudaklarından...Bir gün, mesela yarın O’nu hep beklediğim yerde beklerken önce deniz kokusu gelse sonra O, önce şu sızı dinse, sonra O’nu dinlesem.Oturup tahta bir iskemleye saatlerce anlatsa.O anlatsa ben dinlesem.O dinlese ben ağlasam...’’Yıllara neler sığdırabilmişiz’’ desem.Sonra desem ki; ’’Senden sonra onca kalem bitirdim ve hep seni yazdım hiç okumadığın satırlara.Hiç saymadım biten kalemleri, hiç saymadım öfke nöbetlerimi ve bilmiyorum kaç kere intihara meyletti gündoğdu çiçekleri.’’ desem ’’
’’Vay canına’’ diyecekti adam, sustu.Sıktı, sıktı yumruğunu...Birkaç damla kan, bir satır yazılı kâğıdın kara mürekkebiyle ebrulaştığında bir el dokundu adamın omzuna...
-----Baba, baba ! çok mu acıyor baba ?
Sal saçlarını savur,
Beydağı’nın ahusu !
Varsın geçsin bu ömür,
Bende kalsın ağısı.
Kara bir yılan bile,
Dokunmazdı oysa ki
Dinledin, bile bile
Ne duruyorsun saki !
Şimdi sarhoş et beni,
Kadehe şiir doldur !
Ne hüzünbaz bir yoldur,
Natamam aşk evreni...
Özlem Pala