ÇOCUKLUĞUM / VE SANAL ÇOCUKLUK ŞİMDİLERDE !!!
Hani böyle gelmiş böyle gider tabiri var ya; tamda o tabirin sahibi HAYAT…
Durduramadığın, değiştiremediğin, geri döndüremediğin, ileri saramadığın bir zaman mekanizması ve içinde adına insan dedikleri varlıklar…
Doğar , yaşar , ölür…Böyle gelmiş böyle gider.Üzüntüler,mutluluklar,gülmeler,ağlamalar,özlemler,yitirilmişler…
Neden insanlar ilerleyen yaşlarda çocukluklarına özlem duyarlar ? Ne zaman bir çocuk görseler onunla o anı yaşamak isterler ? Çocukken her şey daha saf,daha masum -eğlenceli olduğu içinmi! Hayat mücadelesi adı altında hiçbir yalan dolana, sahtekarlığa karışmadıkları için mi ? Onları mutlu eden oyun altında,aslında en güzel hayat oyununu oynadıkları için mi ?
Çocukluğum ve Deniz Sitesi…
6,5 yaşındaydım, 2.sınıfa geçtiğim yazdı.A/1 blok No : 8’de hayatımın özlemini yaşayacağım günlerin başlangıcıydı.Kiracı olarak yerleşmiştik evimize, kiracı olarak da ayrıldık.Derler ya ev alma komşu al diye, en güzel alışverişi yapmıştık biz de…Komşular almıştık…Ev alamadığımıza hiç üzülmemiştim, tek üzüntüm aldığımız komşuları bir gün bırakıp gitmek zorunda kalacağımızdı…
Niceleri gitti , geldi..Bir dönem sonra alışlar satışlar durduruldu.En çok anı biriktirdiklerim ; Şukşuk ,Ramoş,Ayşe abla, Sema abla, Pınar abla, Seda abla, Süslü Şukran…
Kızma be Şukran teyze ayırt etmek gerekiyordu sizi , sana süslü Şukran dedik. Kötü bir şey değildi ki bu ! Hem her zaman hayran kalmışımdır o yanına , inan…Çok da güzel yakışıyordu, çok da güzel taşıyordun…Ayrıca sonraları nice apartmanlarda aynı ayrımı yaşayan insanlar tanıdım…
Ramoş : Taşkent Sitesi müdavimlerindendi aslında. Gitgeller arasında hem kendini hem bizi o kadar yordu ki neyseki sonunda hemen girişe transfer edebildik kendini…Hani tatlı bela derlerya ha işte tamda ondan oldu başımıza…
Ayşe abla ve Sema abla ; Eltiler diye anınırdılar , bilinirdiler hep…İkiside çocuklara sinirlenip haykırdılarmı, o andada Rahime abla bizdeyse ve onların haykırışlarını Ayşe Sema bağırıyor söylemiyle katık edince gülmesini dayanamaz bizde gülerdik…Sonrasında ele alınan tek sigara , patır patır terlik sesiyle çalan kapının zili…Sema ablanın dobra dobra heycanla, Ayşe abla’nın sukunet ile inceden inceye giydirmeleri ayrı bir tarzla tebessüm katardı bize…
Bu arada bizim apartmanda senfoni orkestrası vardı. Altta Elçin , ortada Fevzi, Üstte Ayşe Abla ve Sema abla…Tek fark kimi damardan girer acı bırakırdı, kimi hareket katar tebessüm bırakırdı…Tebessüm bırakan haykırışalara her zaman mübdelayım…
ŞukŞuk; Uşş Uşş’larıyla ayrı bir ekolümüzdü…Apartmanımızın anası, ablası, arkadaşı her şeyiydi…
Seda abla ve Pınar abla ; Allah öyle mübarek bir yürek vermiş, o yüreklere de öyle marifet eklemişki tüm apartmanı yedirdiler de doyuramadılar…
Apartmanımızın bir özelliği daha , kimde bir şeyler pişse tabaklara koyulur dağıtılırdı…Kim neyi çok sever bilinirdi…Hele birinin çok sevdiği pişmisse diğerinin evinde, dağıtıma ilk önce ondan başlanırdı…Sonrasında tabi boş tabaklar dolu olarak geri gönderilirdi.Bazen boş tabak sayısı artınca bir tanesi dolar diğerleri altına katılır toptan geri gönderim yapılırdı…
Şimdilerde ne zaman 4-5 gibi şirkette mutfağa gidip çay alsam; oyundan yorulmuş, açlıktan bitkin düşmüş halde apartmandan çıkarken terliklerin toplandığı kapıyı çalıp, ne bulunduysa koyulan masada içilen çaylar gelir aklıma…
Apartmanımızın diğer bir özelliği içeri girip eve çıkana kadar ışık yakma gereği duyduğum anlar sayılıydı.Çünkü bizim apartmanımıza orta olan katında kesin gurup toplantıları olurdu…Aşağıdan yukarıya çıkanlar, yukardan aşağıya kafa sarkıtanlar ve ortada kalan sahipler…
Ne ışığı kesilirdi , ne gürültüsü . Apartman içinde veliler vardı, apartman dışında çocuklar…
Bizim mahallenin her köşesinde oyunlar vardı…Gerçek oyunlar…Birde bizi susturmaya çalışan anne babalarımız…
Sizin arabalarınızın kornoları vardı bizim de bisikletlerimizin…Bağırırdınız öttürmeyin şunu başımız ağırıyor diye…
Bizim daracık yollarımız vardı …Top koşturmaya yetmezken birde arabalarınızı çekerdiniz kenara ve yine kızardınız ; arabaya vurmayın diye…
Çocuktuk biz , coşkuluyduk…Aldıkmı topu önümüze , o önde yüreğimiz arkada koşardık durmamacasına, ama siz durun derdiniz…
Misketlerimiz vardı rengarenk…Onlar yerde yuvarlana yuvarlana gittikçe, yuvarlanırdı mutluluğumuzda çocuk yüreğimizle.Ama siz onlara da kızardınız çünkü ellerimiz kirlenirdi…
En çok da akşam olsun saklanbaç oynayalım isterdik.Biz başlardık oyuna, siz başlardınız çağırmaya…Elçiinn, Kübraaa,Volkaann,Ardaaa çabuk eve…En çok da Elçin’in bakışlarını hatırlıyorum Şukran teyze başladımı Elçin demeye gözler bana dönerdi…Ayşe abla sana izin verir ne olur sen de !..Biraz daha izinler, biraz sonra gitmeler hiç bitmezdi…En kötüsü de ben çağrıldığımda gözüne bakacak kimse yoktu…
Ne kadar susturmaya çalıştınız bizi !!!
Şimdilerde zaman zaman uğruyorum mahalleye…Ne bağrışan çocuklar var , ne onları susturmaya çalışan anne babalar…Şimdilerde bilgisayar var, internet var, çocuklar sanal alemde oyunlar oynuyorlar. Orada koşu yarışı yapıyorlar, orada savaşıyorlar, orada saklanıyorlar orada bisiklet sürüyorlar- ki onlar artık araba sürüyorlar ..
Biz boruları keser, kağıttan külah yapar savaşırdık.Bazen külahlar kafamıza saplanırdı.Ne de tatlı acıymış o saplantılar…Biz daracık yollarda kocaman bisikletleri döndürür dururduk , biz topu elimizde hisseder Ronaldo’nun kendisi olurduk sahada…Hiçbir sanal oyun benim oyunlarımın tadını veremez…
Hani bilgisayarda oyun oynuyorsun akşam oluyor vs. fişini çekip yatıyorsunya ; BİZ AKŞAM OLUP , DURDURDUMU ANNEMİZ OYUNUMUZU, GİTTİKMİ EVE, ÇEKMEZDİK ANNEMİZİN FİŞİNİ, DİZİNDE UYUYUVERİRDİK…
Özlüyor vede Seviyorum Sizi…