- 1465 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
TANRININ DOĞUM GÜNÜ 11 EYLÜL
Bir dostumun tavsiyesi üzerine bir kitap aldım ve başladım okumaya. İlk sayfaları ilginç geldi. Zaten önerilmiş olmanın bir önyargısı ve ön merakı da var. Tanrının doğum günü adında bir kitap. Genç bir reklamcı tarafından yazılmış.
15 sayfa herhangi bir kitap gibi okunuyor. Ondan sonra tahammül sınırlarınız zorlanıyor artık. Kötü diye değil ama basit ve sığ diye yorumluyorum önce. Ve boşuna zaman kaybına yol açtığını düşünüyorum. Dahası zaman bulunur belki o da değil. Nasıl ki her hangi bir yerden yediğiniz yemekten çekinirsiniz midenizi bozabilir diye, öyle bir tedirginlik vardır her başladığım kitapta. Abur cubur yememek gibi her yazılanı da ciddiye almam. Beynim midemden daha önemli benim için. Daha sıkı korumalıyım. Bu konuya geçiyorum, şimdi elimdeki kitabı okumaya devam ediyorum.
Tanrı ile çocuk bilgisayardan chatlaşiyorlar. Klasik bir dini eğitim veren anlayışlı ve ılımlı bir din anlatıcısı konumunda tanrı. Bu haliyle tanıdık gelen bir ses tonu ve tavırları ile Fetullah cemaatinin şakirtlerini görüyorum anlatıcıda . Onların soruları ve yine onların cevapları tanrının ağzından anlatılıyor. Bütün din anlatıcılarımızda zaten kendilerini tanrının yerine koyarak anlatırlar ya bunu anlayışla karşılamak mümkün diyorum.
Tanrı olağanüstü ılımlı yaklaşıyor çocuğun fazla düşünülmemiş ve çok sıradan bulduğum sorularına karşı. Her şey normal bir dini eğitim yayını okuyorum havasında gitmekte.
Konu ara sıra kayıyor ve tanrıdan orta doğuya ilişkin yorumlar duymaya başlıyorum, veya Usame Bin Laden’in tanrı tarafından deccal ilan edilmesini okuyorum. Tanrı her nedense yalnızca CNN televizyonunun haberleri doğrultusunda konuşmalar yapıyor. Tanrı 11 eylül ve ırak işgali konusunda başkan Bush’la aynı şeyleri düşünüyor. Ama bu siyasi tavırlar o kadar sırıtıyor ki Hollywood bile daha yedirerek anlatıyor diyorum. Ve tanrı bu seferde kuranı yorumlama başlıyor. Kuranı yorumlarken de ABD’nin yeni dünya düzeninde İslamiyet biçtiği rolü o denli açıklıkla anlatıyor ki seçim bildirgesinde bile çekinilebilecek bir taraflılıkla hem de.
Dini toplumsal olmaktan çıkarıp bireysel bir inanış olarak yorumlayan da tanrının kendisi olunca inandırıcılığını artırmış olduklarını düşünüyorlar sanırım. Bireyciliği savunan yeni dünya düzeni kültürel yapısını tanrıya söylettiriyor.
Fakat bir yerden sonra kitabı yazan reklamcının aldığı parayı hak etmediğini düşünmeye başlıyorum. Çünkü alt yapısı o kadar zayıf ki pek çok konu ayakları havada kalıyor yada çok çelişkili ifadeler ortaya çıkıyor. Yeni dünya düzenini Türkiye İslamiyetçiliğine uyarlamaya çalışan arkadaşımızın politik ve sosyal konularda cahilliği o denli belirginleşiyor ki sıradan bir kişiden farklı düşünemeyen birisine tanrı adına konuşmak çok eğreti duruyor.
Kurandan açıklamaya çalıştığı eşcinsellik konusundan, bu çocuğun kendi eşcinselliğine tanrı ağzıyla kılıf bulduğunu düşünmeden edemiyorsunuz. Bırakın tanrıyı herhangi bir aydının bile eşcinsellik hakkında bu denli anlayışlı davranması görülmüş bir şey değil. Aşk konusunda ki cevapları tanrıyı hiç aşık olmamış liseli bir gençten farksız kılıyor.
Tanrıyı; klasik eserleri okumamış yada okuduysa bile pek anlamamış, kültürlü kişilerle birlikte yaşamamış, hayatını hep para kazanmaya adamış, otomobil dergilerinden araba özellikleri ezberlemiş, sağlıklı bir cinsellik yaşamamış, orta yaşlarına yaklaşan biri gibi görmemek elde değil.
Tanrı ve çocuk birbirini tamamlayan iki kahraman. Birinin bilgisizliği diğerinin de bilgisizliği olunca iki karakterli değil aslında kendi kendine konuşan bir kitap çıkmış ortaya.
Başkan Bush’un özlemleri ayda 100 bin dolar karşılığı tanrının da özlemleri oluvermiş. Dolayısı ile Bush’un yeni dünya düzeni, onu çok da iyi algılayamamış bir tarafından, üstelik tanrının ağzından Türkçeleştirince komik olmuş. Ama maalesef gülünemeyecek ölçüde de trajik. İslam’ı yeni dünya düzeninin ihtiyaçlarına göre ehlileştiren bir tarikat olmanın ötesinde gelinen süreçte satılık kalemlerin bu kadar da meşru hale gelmesi acı verici. Tanrıyı bari yeni dünya düzeninin savunucusu yapmasaydınız diyesim geliyor.
Kültür olarak, sanat olarak ne kadar vahim bir dönem yaşıyoruz. Yok saymak , ya da küstüm okumuyorum demek yeterli gelmiyor ama başka da yapılacak ne olabilir bilmiyorum. Bu yozlaştırma ve yabancılaştırma çabaları karşısında korunma filtrelerimiz ne yazık ki yok. Atılan gaz bombaları karşısında elimizle ağzımızı yüzümüzü kapatmak çaresizliğinde kalıyoruz sanki. Kültür bombaları karşısındaki çaresizliğimiz de aynı oluyor.
Her kitap kutsal değildir. Her Arapça yazıyı yerde bulunca öpüp alnına götürmek gibi basılmış her kitabı da takdir edemem.
Bu saçmalıklarla dolu kitap 636 sayfa. Bunca ağaç kesildi bu sayfalar için. İnanın o ağaçlar ormanda daha yararlıydı.
Okunacak o kadar az kitap yayınlanıyor ki artık. Klasik olmuş kitapları takip edecek yayın sayısı çok az. Beyinlerin düşünme mecraları eskisi kadar derin değil. Ve artık kitap bir para kazanma aracı. Bu bile yozlaşması için bir sebep. Dönemimizde yayınlanan çok az kitap klasiklerin arasına girecek belki. Geleceğe kalacak satır sayısı çok az. Yıllar sonra kulağımızda kalacak ve dudaklarda mırıldanılacak müzik de sınırlı. Duvarlarda aynı heyecanla izleyeceğimiz tablo sayısı da çok olmayacak. Yani geçtiğimiz yüzyılın verimli geçen sanat dönemi maalesef bu asırda yerini tüketmeye bıraktı.
Sanat ancak devrim süreçlerinde gelişir. Tesadüf etmemiştir bütün sanat dallarındaki dahilerin aynı döneme rastlaması. Gorki kitabını yazarken Çaykovski dinlemişse Çaykovski Van Gogh’un resimlerini yorumlamışsa o dönemin bir sihiri olmalı. Devrimler sanatını ve kültürünü de yaratırlar. Ülkemize bakın. Atatürk döneminden bugüne değin kaç aydın yaratabildik? Yalnızca devrimin çocukları kaldı geriye.
Her dönem nasıl yaşanmışsa kültürü de, sanatı da o dönemi yansıtır. Bir bakın yaşadığımız çağın tüketim kültürüne, bu kültürden daha başka bir sanat beklemek de hayal olur zaten. Yazılan kitap satış kaygısı taşıyacak, filmler reyting getirecek, tablolar parayı verenin düdüğünü motifleyecek, müzik kalitesi kaseti satın alanın beğenisi kadar olacak.
Yani kimse kulağını kesmeyecek bir ressamın doğum sancısında, kimse kalem kemirmeyecek bir kelimeyi bulmak için gecelerce, saraydan kız kaçırmayacak kimse müzikle asırlar boyu... Yani günümüzde üretken sanat olmayacak. Tüketim toplumunun sanat tüketimi karşılanacak sadece.
ALİZARİN NİSAN 2007- ANKARA
YORUMLAR
"Kültür olarak, sanat olarak ne kadar vahim bir dönem yaşıyoruz. Yok saymak , ya da küstüm okumuyorum demek yeterli gelmiyor ama başka da yapılacak ne olabilir bilmiyorum. Bu yozlaştırma ve yabancılaştırma çabaları karşısında korunma filtrelerimiz ne yazık ki yok. Atılan gaz bombaları karşısında elimizle ağzımızı yüzümüzü kapatmak çaresizliğinde kalıyoruz sanki. Kültür bombaları karşısındaki çaresizliğimiz de aynı oluyor."
Tebrikler...
Kitabı okumadım, dahası duymadım.
Ama bir an ürperdim, her ne kadar okumasamda...
Bilinçli okuyucu , bilgili ,kültürlü, düşünmesini bilen birey için tehlike gözetmiyor...
Ama belli kalıplarda , denilenin peşinden giden araştırmayan, düşünmeyen kitle için zararlı olabileceğini düşünüyorum.-Ki bu tarz kitap vb.'lerde amaç bu kitleler...
Umarım düşündüğüm gibi değildir, kitap konusunda yanılıyor yanlış yorum yapıyorumdur...
Gittikçe köreliyoruz, ve kimsenin kendini bilemeye niyeti yok...
aysa tarafından 4/16/2007 6:32:16 PM zamanında düzenlenmiştir.