- 1128 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sözün Bittiği Yer
Sözün bittiği anlar vardır ya hani, hani cümleler alabora olur da bir türlü ikisini bir araya getiremeyiz.Ne söylesek o anı, yaşananı anlatmaya kifayetsiz kalır.
Sözler vardır darmadağın eder.Domino taşları gibi, ansızın yağan sağanak gibi siler süpürür aylarca, yıllarca sığdırmaya uğraştığımız yüreğimizdekileri.Çer çöp, yığınla atık doldurur geçtiği yeri...
Bazen bir söz verip sımsıkı sarılır yerine getirmeye çabalarız ki olmaz...Olmaza söz verir mi insan? Ya da tutamayacağını bile bile verdiği sözün değersizliğini...
İnsan, tutabileceği sözü mü vermeli? Yoksa verdiği sözü tutmak için göze almalı mı herşeyi ?
Verilen sözün adresine gecikmesiz ulaşması ne huzur vericidir.Ne çok ısıtır insanın içini.Muzaffer komutan edasıyla başı dik, gururlu, bir o kadar mutlu kılar benliğimizi.
Hiç düşündünüz mü ?Henüz tutulmamış, bir türlü fırsat bulup erteden öne alınmamış kaç sözünüz var ?Yahut,’herşey vaktinde güzel’deyip boşverdiğiniz oldu mu hiç ?
’Sözünde durmalısın’diyerek nasihatlerde bulunup, ardından ’benim sözüm geçer’ dediniz mi çocuğunuza ? ’Bu yol doğrudur’dediğiniz yolda ilerlerken set koydunuz mu önüne ?
Söz üstüne söylenmiş onca söz...Oysa,’söz’diyordu genç kız arkadaşlarına.’Söz ben sizi götürürüm’
Babası sözünde durmayı öğretmişti adımlarını atmayı öğrendiğinde.Konuşmaya başladığında öğretmişti; komşu bahçeden taş bile alınmayacağını...Yalanın yakıcılığını...Dürüstlüğün kazandıracağını...
O gece babasından izin istedi genç kız;
__Baba, haftasonu dört arkadaşım ve ben konsere gitmek istiyoruz.Bizim eski semtte.Onlar hiç bilmiyorlar.Benim götürmemi istediler.Gidebilir miyim? İzin verir misin ?
__Madem arkadaşların rica etmiş git kızım.
En ince detayına kadar uzunca konuşmadan sonra babasını ikna etmiş olmanın ve arkadaşlarıyla güzel bir haftasonu geçirme hayalinin sevinciyle içi içine sığmıyordu genç kızın.Ne kalmıştı ki şunun şurası üç gün sonrasına...
Ne giysem diye düşündü...Buluşacakları saat kararlaştırıldı...Şu saatte şurda!
Zor kavuştu gün.Heyecan hat safhadaydı.Ne güzel doğdu o sabah güneş, ne çok parladı oysa...
Genç kız uyandığında babası çoktan işe gitmek üzere evden ayrılmıştı.Yatağından fırladığı gibi hazırlanmaya başladı.
Annesi usulca odasına girdi.Üzgündü;
__Kızım, boşuna hazırlanma.Baban vazgeçmiş, göndermiyor.’Bir yere gitmesin’ dedi.
__Ne! Neden anne? Ben söz verdim.Ben söz verdim.Beni bekleyecekler.Onları ben götürecektim! Günlerdir hayal kurmadık mı ?Onların hayalleri ne olacak anne ? Neden ?
Yer mi yarılmalıydı içine düşmeye? Gök mü alçalmalıydı un ufak edilmeye ? Buzdan mıydı hayaller bir kor düşüp eritmeye ? Ateş miydi yağmur yağmur saniyede sönmeye ?
Ağlayan yalnız gözleri değildi genç kızın.Dört çift göze verdiği söz için akıyordu.
Saat ilerliyor,buluşma yerine gitmek için vakit daralıyordu.Karar vermeliydi.Yıllardır öğretileni ya uygulamalı göze almalıydı herşeyi, ya haber vermeye dahi vakitsizliğini anlatabilmeli, yeniden arkadaşlarına güven vermeliydi.
__Gidiyorum! dedi annesine.
__Ben babamla konuşurum gelince.
Ne hazırladığı küpelerini takma fırsatı oldu, ne saçlarını toplayıp şekillendirmeye...
Kıpkırmızı gözleriyle düştüğü yollar, çelişkinin çekiştirdiği lastik gibi uzadıkça uzadı...Yürüdükçe yürüdü kaldırımlar.Hiç konuşmadı gidene kadar.
Konserde O’nun dışında herkes eğleniyor, dans ediyordu. O, aklını evde bırakmıştı giderken.Arkadaşlarına verdiği sözü tutmanın rahatlığını da yaşayabilseydi...Ne söylenen şarkılar girdi kulağına,ne asık suratına tebessüm kondurabildi.’Bir an önce bitse de dönsek’ diye düşündü içinden.
Akşama doğru dönüş yolundaydılar.Arkadaşları güzel geçirdikleri günün teşekkürünü sunduklarında ayırdıkları yolları genç kızı evine kavuşturmuyor, gidiş yolundan daha uzun geliyordu...
Hiç, sözünüzde durduğunuzda faturası başkasına kesildi mi ? Hiç, sözünüz özünüzü yaraladı mı ?Başkasının mutluluğu uğruna hiç canınızı yaktınız mı ?
Eve döndü genç kız...Ve annesinin taşlı küpesini kapı girişinde yerde buldu...Annesini odanın bir köşesinde...Öfke vardı gözlerinde, gözlerinde; canının yanmışlığından çok, içerleyiş...Milyonlarca, milyarlarca söylenmiş, söylenecek, söylenmeyen söz vardı...
Verilen söz uğruna ödenen diyetten alev alev köz vardı o gözlerde...
Ve söz bitti...derin bir iz kaldı geriye...
Özlem Pala