- 848 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MERDİVEN
Merdiven (Öykü)
Anadolu’nun güzel bir ilinde babası ve annesiyle yaşarken acı bir hayat dersiyle çok yakın bir ilçeye göç etmek zorunda kaldı. Çünkü iklim değişmişti. Baba yoktu, göç vardı. Dedesi, babasıydı artık.
Henüz on yaşındaydı. Yazları ve hafta sonları dedesinin kömürcü dükkanında çalışıyor, çalıştığı için harçlık veriyordu şimdiki memura çocukken. O çocuk güya dedesinin verdiği harçlığı
- Çalıştım da kazandım. Sanıyordu...
İşin aslı dedesi eğitimi için yol harçlığı veriyordu. Arkadaşlarının arasında mahcup olmasını istemiyordu torununun.
Çocuğun değişen iklim şartlarından etkilenmemesi için zümrüt gözlü anneannesi, annesi, kartal bakışlı dedesi üzerine titriyorlardı. Riyakarlığı, kalleşliği, tembelliği öğrenemedi. En yakınları da bilmiyordu ki bu özellikleri ona öğretsinlerdi. Hatta çocuk hafta sonlarında kömürcü dükkanında, işten kaçıp diğer arkadaşlarının yaptığı gibi gezip tozmayı da akıl edemiyordu.
Saf mıydı? ...
- Kaybedecek, eğlenecek zamanım yok. diyordu.
Çalışmalıydı. Elleri kapkaraydı, yüzü de... öğle saatlerinde kimi zaman bakır kaplar içinde evden yemek getirme görevi de onundu dükkana. Bazen dökerdi yemekleri getirirken, yalan da beceremezdi. Kaçıp kaybolamazdı dedesinden.
Dedesi korkunç birisi miydi acaba? Onun için mi yalan söyleyemiyordu döktüğünde yemekleri.
Hızlı ve doğruca kömürcü dükkanına gider, boş kapları gösterir, doğruyu söylerdi. Yemekleri döktüğünü anlatırdı dedesine. Böyle eğitilmişti.
Kartal bakışlı dede ona korku vermez tam tersine yüksek bir şefkat ile tebessüm eder, tahta ekmek dolabından nebati yağ, ekmek ve tahin helvası çıkartarak;
- Haydi bunları yiyelim oğul.
- Yemeğin döküldüğünü anneannene söyleme, “Emeklerime yazık” diye üzülür.
- Eminim istemeden oldu, sen de üzülme. Derdi.
Çocuk işte bu saygı kaynaklı korku ile büyüdü. Cezası yoktu. Zorla tahin helva yemek en büyük cezaydı ona. İşin garibi tahin helva hem enerji idi hem pahalı bir gıdaydı.
- Yesin torunum, kuvvetlensin derdi.
Aksilik olunca hazır kumanya olsun diye her gün tahta dolapta bulunurdu tahin helva. Çocuk memur nebati yağı tercih eder ekmeğe sürer, dedesi her zaman helvayı yemesini isterdi torununun.
- Oğul ne anlıyorsun şu yağdan bilmem ki? Helva yesene, plastik yağ yiyeceğine. Ekmeğine kıstır helvayı, enerji olsun, kan olsun.derdi.
Çocuk memur her helvalı ekmekte helva olurdu. Sevmezdi helvayı kısacası. Şimdiki aklı olsaydı helvayı tercih ederdi ama...
Kızarmış ekmekte sırım gibi işlemiş yağ, biraz da üzerine tuz. Artıktı, değmeyin çocuğun keyfine. Helvayı sevmediğini bir türlü kabul ettiremiyordu dedesine. Zorla helvayı yedirmeye çalışırdı gözünden sakındığı torununa. Yemek zorundaydı çocuk yoksa...
Yoksa ne...
Çok seviyordu torununu helva kıymetliydi, nebati yağın ne hükmü vardı! Yağ su olup akardı mideye. Helva öylemiydi ya. Enerji idi. Bu hikayede yemek kitabı gibi olmuştu. Ama n’apsındı çocuk. Helvanın önemi kendisi için önemli değildi.
Dedesinindi, küçük bahçeleri vardı. Üzüm,ayva, elma, erik, kiraz ve sizin bildiğiniz, aklıma şu an gelmeyen meyvalar toplanır, Pazar günü Aslanapa’ya, pazartesi Örencik pazarına gidilirdi.
Çocuk kömürcülüğün yanında meyvacılık da öğrenmişti. Pazara kamyonlarla gidilir, işkencesi, eziyeti birde zevki birlikte olurdu o pazarları, ne şenlikliydi. İlk yarım saat öylece donar kalırdı pazarda çocuk.
- Elma, üzüm, armut! diye bağırmasını severdi. Kısa süre sonra alışırdı bağırmaya. Kazandığı para hiç mi hiç umurunda değildi yoksulluğuna rağmen. Yüksek sesle bağırma sevdalısıydı.duymayanlara seslenmek zorunda hissederdi. Çok uzaklara kadar gitsin isterdi seslenişi, çok uzaklara... Bu durum onun için oyundu, duygularını tatmin ediyordu garibim.
Öğretmenlerine özeniyordu. Bağırmak için değil, insanlara seslenmek için. Ne bileyim, yararlı bir şeyler aktarmak, öğretmek istiyordu. Pazarda bu nedenle bağırıyordu avazı çıktığı kadar...
- En güzel üzüm burada...
- Şeker armudu bunlar...
- Tat arkadaş, alma önemli değil.diye sesleniyordu. Akşam eve giderken iyi bir satış yapmış olurlardı. Dedesi canlı kaz, ördekler satın alırdı pazardan. Bunları hem beslerler hem de zaman zaman keser yerlerdi. Evde ziyafet verirlerdi kısacası..Dedesi yemeğe başlamadan önce en güzel budu yarım ekmeğe kıstırırdı. Okula giden torunum öğle yemeği yapsın diye.
- Oğul bu öğle azığın. derdi. Herkese bakarak. Ayrılan azığa bir Allah’ın kulu el süremezdi. Çekinirdi sofradakiler. Sonra yemek yemeye başlanırdı. Azık kenarda durur, beklerdi çocuğu. Çocuk oku yordu. Kılıcı yordu, kalkanı yoramadı. Yemek yerse zihinsel başarısı artardı, yemezse...?
Dedesiyle uçurtma yaparlardı. Tepe park denilen yerde zevkle uçururdu. Dede torunu için üşenmeden oturur, uğraşır uçurtma yapar, denge, kuyruk derken çocuk ipliği tutar, dede rüzgara sırtını verir, çıtalı uçurtmayı havaya tutar,
-koş uçsun uçurtman. diye seslenirdi dedesi. Çocuk sevinirdi, çok sevinirdi. Koşardı. Gökyüzünde uçurtması vardı, yeryüzünde de dedesi... Arkadaşı gibi, çocukla ilgileniyordu dedesi. Çocuk bunu çok iyi biliyor, anlıyordu. Uçurtma yapmıştı dedesi, borçlu hissediyordu çocuk dedesine karşı her zaman. Dedeme bisiklet binmesini öğretmeliyim diyordu. Hep aklından böyle geçirirdi. Borcunu belki böyle ödeyebileceğini düşünüyordu.
Dedesi de bisikleti sürmek isterdi. Çok uğraştılar dede torun. Biri öğrenmek, diğeri öğretmek için çok uğraştı. Bir türlü başaramadılar. Dede süremiyordu bisikleti.
Çocuk öğretmen olmak istiyordu, bisikleti dedesine öğretememişti ki büyüyünce öğretmen olunca nasıl öğretecekti bilgileri öğrencilerine?
Dedesi, kömürcülükten emekli oldu. Çocuk üniversitede okurken dedesi rahatsızlanmış, ameliyat olmuştu. Söyleyememişlerdi, istememişti dedesi torununun bunu bilmesini, eğitimini aksatır, çeker gelirdi yoksa torunu...
Lise, üniversite ve istediği olmuştu çocuğun. Çok çalışmış ve uğraşmıştı çocuk. Gökyüzündeki uçurtmayı çok güzel uçurtabilmişti ama bisikleti öğretememişti dedesine.Ameliyat sonrası dede iyi oldu. Çok çalıştı iyi oldu. Çocuk askere gitti. Dede askeri bekledi. Ülkenin diğer ucunda askerlik yaptı çocuk. Dede de öbür ucunda. Çocuk çok özledi dedeyi, anneanneyi, anneyi birde kız kardeşi vardı, onları da. Kız kardeşi de üniversitede okuyordu. O öğretmen olacaktı.
Hepsini özledi çocuk. Özlediğinde askerliği bitmişti. Sonra yuvaya dönmüştü çocuk, herkes çok sevinçliydi. Aynı anda iki kamu kuruluşunda memurluk yapılamayacağı için, o bir kamu kuruluşunda memur olmuştu artık.
Tam on yıldır çocuk, memur olduktan sonra her tatilde sakal ve bıyık uzatır oldu. Tatil bitince keser oldu, testere oldu, çivi oldu, çalıştı.
Cildi çok hassastı, kalbi de! Sıcaktan yara oluyordu tıraş olursa. Bu nedenle sakal, bıyıklıydı.
Kimileri;
-Karizma yapmaya çalışıyor.
Kimileri;
-Prizma yapmaya çalışıyor. Sanırlar.
Cildi yara oluyordu tıraş olursa, okuyup yazmazsa kalbi yara! ...
Fotoğrafçı arkadaşı,
-Sakallı, bıyıklı fotoğrafını çekeyim, hatıra olsun. demişti.
Bir gün fotoğrafını almaya gitti çocuk memur. Uzun süre sakallı bıyıklı fotoğrafını aradı fotoğrafçı vesikalık siparişlerin arasından. Bir türlü bulamıyordu fotoğrafını. Kızdı çocuk memur.
-Unutup çekmediğin sakallı bıyıklı fotoğrafımı istiyorum, çabuk bul ver. Dedi çocuk memur. Fotoğrafçı arkadaş hatırlamıştı.
Çocuk memurun sakallı bıyıklı fotoğrafını çekmemişti ki... gülüştüler iki arkadaş. Fotoğrafçı bir dahaki yaz tatili için söz verdi.
- Çekmediğim fotoğrafını bir sonraki tatilde vereyim, söz. dedi. Yine gülüştüler. Çocuk memur sakalsız ve bıyıksız fotoğrafçıdan vedalaşarak ayrıldı.
Çocuk fotoğrafçıya gitmeden kısa süre önce sakal ve bıyıklarını kestirmişti. Şaka olsun diye çekilmeyen sakallı bıyıklı fotoğrafını istemişti, fotoğrafçıdan.
Kalbinin yarasını, sakal ve bıyığını kestirdiği gibi, kestirip atamamıştı çocuk memur. Yıllardır o kalp yarası uzamıştı.
Saymamıştı kaç yıl oldu!
Nice sonraları fotoğrafsız kitap yazdı çocuk memur. Kitabın önsöz ve son sözüne koyamadı fotoğrafını!
Kitabın içine kalbini, yaralı kalbini koydu. Bu durum çok iyi uydu.
Fotoğrafsız kitabı oldu. Şimdi de bir hikayesi. Mahallemizin çocuğudur hala!
Kısacası, sen hiç uyuyan gözlerle çiçek açtığını gördün mü yüreğin?
İşte asıl hikaye buydu.
O erdi muradına, siz de konun kanadına...
ZAFER ÖĞRETEN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.