- 2011 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şiirsel Köy Öyküleri ( Seher Gelin, Göbel Ali, Cıbıldak, ) (SERİ)
SEHER GELİN
Biz, ayağımızda deri çizmelerle
Pabuç ya kundura, yanı yırtık; Titreşirken soğukta,
Çıplak ayaklar
Karların üstünde yürür, cıbıldak;
Yerlerdeki karlar üşürken zemherinin ayazında,
O yürümek zorunda, yalın ayak.
Belki bir köşede, gizlence
Onlarla gidemez ahıra, samanlığa
Alacak mangır yok artık.
Sırtında sepeti, koştur ha samanlık yakın,
Bir gelen olur ardında
Dön, bir bakın.
Samanlık seyrandır kimine,
Tecavüz etmişlerde hani orada,
Anısı acı fukaranın.
Doldurup çıktı hemen, telaşla oradan,
Bir sepet saman bekler öküzü
Eşi ölmüş,
Bir yanı boş boyunduruğun
Koşulacak belli yanına;
Yaşamı öküzlük değil mi zaten
Fukaranın.
Koştu, yetiştirdi, çıktı ahırdan, geldi eve,
At çorba çömleğini ocağa,
Akşam öldürecek sonra herif
Döve, döve.
Üfle ha küllenmiş ateşi,
Üstünde üç kozalak,
Patlarca ciğerleri, üfle ha
Şimdi yanacak.
Bir yaygara koptu odadan
‘Seheeer gıııız,’
‘Yandı uşağın kıçı, nerdesin a hayâsız?’
Koşarcasına dalar Seher odadan içeri,
Sanki verilmiş çe idam kararı.
Düşmüş sübeği,
Tahta beşik, sallama olmaz,
Börtmüş apışı hep bebeğin yanar da durmaz;
Yok ki pudra ekecek
Koy tahta çürüğü,
Allaha emanet, mikrop alıp hasta ne olmaz.
Bey köşede, köy kahvesinde,
Ahırdan bozma,
Çalışır mı paşam, karısı.
Hamarat, haspa.
Bey köşede, köy kahvesinde,
Ahırdan bozma,
Çalışır mı paşam, karısı
Hamarat, haspa.
Kaderce seveceksin kocandır, köy burası,
Olsa da kendini bilmez avanak,
Olsa da el maskarası,
Atılırsın yuvadan
Bulamazsın, üç kuruş ekmek parası.
Elinde iki çömlek, gelir
Kuyu başına,
‘Sus kız’ der birisi, ‘bak geliyor,’
‘Katmayın zehir aşına’.
Yayılır dedi kodu, ayyuka çıkarcasına.
Elinden atar da kaçar Seher’im çömleklerini,
Sataşır kaynanaya,
‘Kız ana, hortlayası,’
‘Gitti onca emeklerim.’
‘Dur hele anlat bakalım, ne olmuş ki kız desene’
‘Ne olacak? Satmış tarla, taban koymamış,’
‘Yedirmiş de Fitnat kıza kimsecikler duymamış,’
‘Senin oğlan, göbel Ali.’
‘Of, of, aman Allah, vermeyeydim sütümü,’
‘Ne halt ettin yine Ali’m, tepeli?’
‘Fitnat kızın kocası motor almamış mıydı?’
‘Tarlaya Osman’a davar salmamış mıydı?’
Dövüne, dövüne ağlar Seher kız,
Vurmaktan dizine mosmor bacağı,
Yanan yüreğini dağlar Seher kız.
Kaderce seveceksin kocandır, köy burası,
Beş keçi almıştı baban,
Başlık parası.
Kaderce seveceksin kocandır, köy burası,
Beş keçi almıştı baban,
Başlık parası.
Yaşam bir ateş olur bazen,
Dağlar yüreğini de geçer,
Zaman mehlem olur, dindirir kalp ağrısını.
Hani geçer de verem hastalığı,
Kalktıkça bir bir yaranın kabukları,
Duyarsın aktığını onulası irinin,
Öyledir kalp yarası;
Hani yaşamıştı kışın,
Bir aile fırtınası.
Çağıldayan derlerde su son bulmak üzere,
Mevsim bahar, aylar mayıs
Kurusa da dereler,
Doymamış istemine Seher’in, gönlü dere.
Bir satıcı, köy ortası, koca kavağın altı,
Bir tek beygir, top top kumaş,
İki tekerli araba;
Doluşmuşlar başına
Kadın, kız, oğlan, maraba.
Çaldığınca helkirden birkaç ölçek tahılı,
Üst baş yırtık, oğlan çıplak,
Biraz çaput almalı.
Sorar Seher, ‘emmi çaput kaç paradan?’
Orta yaşlı, yakışıklı satıcı,
‘Kolay hanım gel he şöyle,’
‘Sarılımı vereyim! alı mı?’
Biri anlar, dürter Seheri
‘Kız bu sana ne dedi?’
Ama düşer ateş içine,
Neyse Seher alır çulu,
Orta yaşlı, yakışıklı satıcı,
Nihayet Seher de zavallı bir Allah kulu.
Döner hemen evine, girer usulca içeri,
Aman ha, kaynana duymamalı;
Saklar dibine sandığın.
Oturur beşiğin başına, açılır sevda yarası,
Bir küçük endişe
Olur mu hiç, yüz karası.
Oturur beşiğin başına, açılır sevda yarası,
Bir küçük endişe
Olurmu hiç, yüz karası?
Olurmu hiç yüz karası gönülde yaşananlar
Diye düşünür ama yüreğinden atamaz,
Atamaz yüreğinden,
Çul-çaput değil ki, satamaz.
Kalbindeki yaradan damlayan her damla
Kaplar duygularını, kızıl sevda kanıyla.
Altında koca kavağın, gözleri,
Kulakları, teker tıkırtılarında,
Saatler gün, günler yılcasına bekler,
Bekler sokak aralarında.
Her sabah çorbadan önce koşar, bakar,
Görülmeyen aşkını mırıldanır
Şiircesine kavağa,
Adını bilmediği aşkıyla yaşar,
Kim bilir belki ertesi şafağa.
‘Amanın o’ koşarca gelir gübreli entarisiyle,
Başında yırtık yaşmağı;
Koşarak gelir,
Çiçek açmış sanki yılların kavağı.
‘Hoş geldin emmi,’
‘Hanım hoş bulduk,’
‘Gözlerim yola kaldı,’
Adam, ‘neden ki?’
‘Eh işte ne bilem, insan yüreği.’
Adam, burar hafiften ince bıyıklarını,
Yaşmağı atar Seher ardınca omzundan,
Açılır ak gerdanı;
Sevda ile bakar yeşimen gözleri.
‘Bu gün ne vereyim hanım?’
‘Sen verirsin de, benim nem kaldı’
‘Çıplak bedenimden gayrı?’
‘Bir atım, bir arabam,’
‘Ne evim, ne bir yuvam,’
‘Vefalı bir yar ararım, sorarım uçan kuşlara,’
‘Vefan varsa hanımım kaçarız dağlara, taşlara.’
Islak göz pınarlarında
Yaşlar yağmurcasına,
Döner Seher gelin evine, çorbasına, aşına.
Islak göz pınarlarında
Yaşlar yağmurcasına,
Döner Seher gelin evine, çorbasına, aşına.
Akşam,
Bedeni kocasında, ruhu aşkında,
Aşkıyla sevişircesine,
Geceler geçer öylesine.
Günler dolu dolu geldiğinde aşkı,
Yokluğunda açılır gökyüzüne elleri,
Her sabah okşar
Yırtık urbalarından sızan,
Yol gözleyen Seher gelinin çıplak tenini,
Sabah yelleri.
Mehmet,
Çıkarda beşiğinden emekler,
Mehmet için atar,
Atar Mehmet için sanki
Aşkında ve Seher’deki çifte yürekler,
Öyle ya,
Bir gün ona hesap verecekler.
Gün ağarır, yatar hala göbel Ali yatağında,
Alışkın, çağrılır çorba ortaya konduğunda;
Bir ses kopar yan odadan,
‘Kız gevurun gelini,’
‘Islattın mı geceden yattığın yerini?’
Fırlar göbel Ali
‘Ne kız ana?’
‘Yok, senin gevur karı, çıkıp dama baksana.’
Bakınır, ora bura çırpınır,
Sonra Mehmet gelir aklına
Açar, boş beşiği,
Kaçarken anacığı vurmuş sırtına;
Dövünür göbel Ali,
Çırpınır göbel Ali,
‘Bulun Seher’imi Allah aşkına!’
Göbel Ali
Dövünür göbel Ali,
Çırpınır göbel Ali,
‘Bulun Seher’imi Allah aşkına!’
Karşı köyden aldı Seheri, hem de inadına,
Keçi çobanını sevdiğini bile bile Seher’in,
Beş keçiydi sadece başlık parası,
Göbel dememişler dururken adına.
Topuklarınca uzanan örgülü saçları,
Boncuk boncuk damlardı
Yeşimen gözlerinden
Sevda damlaları.
…………..
Fitnat aklındaydı 3 yıldır,
Gelin geldiği günden beri,
Dolanırdı Fitnat’ın ardınca da
Sanki yokmuş gibi haberi;
Anlamaz halden, vurdumduymaz,
Yaşar kocasıyla mutlu
Geleli beri.
Olmamıştı çocuğu, kısır demişlerdi hani!
‘Ah!’ çeker göbel Ali,
‘Çocuğumun anası olası,’
‘Yüreği, sevdamla dolası.’
Bakar bir gün göbel
-Bir ağustos sıcağı-
Sırtında buğday çuvalı,
Helkire gidiyor Fitnat
Açık oyalı yaşmağı,
Ter akıyor boncukça ak gerdanına;
Yok, ortalıkta kocası,
Acaba ne yapmalı!
Koşar hemen göbel
Tutar altından çuvalı;
Hafifler yükü, çevirir başını Fitnat:
‘O ne?’
‘Dur, sana yardım edeyim.’
Girilir helkir kapısından,
Atar basamağa ayağı,
Sıyrılan eteğinden görünür akça budu,
Gelgitler geçirse de göbel, avuçlar kadını.
‘Ay aman ne yaptın sen?’
‘Çıkaracaksın adımı.’
Çekilir göbel geri, ürker, acaba?
Girer o ara içeri Fitnat’ın koca da.
Teşekkürler edilir
Yardım edilmiş ya! Yakılır birer sigara,
Dönmüş Fitnat ardını düşünür kara kara.
Gün, gece düşünür Fitnat ardınca göbel Ali,
Olmaz çocuğu, kocası kısır,
Bilmem, ne demeli?
Gün, gece düşünür Fitnat uyku tutmaz,
Sevda değil yaşadığı, bir istem sanki
Kaynarcasına kanı, önüne durulmaz,
Sevda değil, aşk değil bu ne ki?
Ağustos çıkmak üzere
Yine karşılaşırlar,
Kocası yanında, gözlerle konuşup, bakışırlar.
Bir öylen vakti, eylül, koyun eyrekte,
Kocası başında, sırtında kaputu, uyuyor;
Koş, gel göbel Ali nerdesin?
Fitnat, ihtirasın son demlerini duyuyor.
Koşarca geçer göbel Ali’nin evinden,
Bakar ki camda, el eder atar yaşmağını,
Koşarca uzaklaşır çalılıklara doğru,
Çıkacak sanki yüreği can evinden.
Uzanır bir sapa yere,
Aldırmaz dikenlere;
Bir ıslık duyulur ‘üf, üüüffff;’
Elinde yaşmağı Fitnat’ın, havada sallanır,
Görür göbel, koşar, hızlanır.
Saldırır akbabalarca, koparır düğmeleri,
Açılır tombul memeler,
Gitmeyelim biz ileri.
Günler çalılıklar, köknar diplerinde geçer;
Kimi korkulu bir ürperti,
Kimi çılgınca bir sevince,
Sevgisiz bir ihtiras,
Sevişirler delice.
Kış gelip de kar yağmaz olaydı,
Ah şu izler var ya hani,
Eriyip kaybolaydı.
Güdülünce ayak izleri
Yakalanır sevdalılar hem de kocaya,
Keşke başkası olaydı.
Ne var ne yok konur ortaya,
Yalanlar sıralanır ardı ardına,
Aman ha maskara olunmasın köye.
Fitnat aranırken çatıda,
Burkulur ayağı, koparır bir yaygara,
Duyar göbel sokaktan, atlar çıkar çatıya
Görür, yatar yerde Fitnat,
Düşünür kara kara,
Kalmalı mıydı yoksa Fitnat çatıda.
‘Bak şişmiş bileciği, oynamaz parmakları,’
Kocası hiddetle ‘peki neden çıkmış şalvarı?
Şiş bilek, sarılacak, elbisesi çok yeni,
Paçasından yırtıp da sarıverelim dendi;
Kocası düşüncede, elbise yırtılırsa
Çıkmaz mıydı ortaya kocaman memeleri?
Hem üç aylık hamile, vazgeç sen bu sevdadan,
Boşanır belki sonra, çıksın uşak karnından.
Kocasının boynuna dolarda kollarını,
Ayırır göbel Ali’yle hemence yollarını.
Tarla taban bırakmaz
Ağrınca para verir,
Para yendikçe iyi, bitince gidiverir.
Yazın ilk ayı, haziranın bilmem kaçı
Duyulur, Fitnat doğurmuş;
Doyurulur köyün açı,
Çocuğun yaşamına uğurmuş.
Anası koşar gelir
Alır kucaklar bebeği,
‘Saçları kıvrık olur, alamanca gözleri,’
‘Kız yanağında et beni,’
‘Kız bu uşak göbel Ali!’
‘Sus ana eller ne der, edecen beni deli,’
Kimse yoktur hele ki.
Ninesinin ninesi kocasının,
Aliye’ymiş adı kadının;
Ne eder eder Fitnat sokar, kafasına adamın.
Derken günler yine geçer,
Seher gelin satıcıya kaçar.
Köy yeri burası çalkanır,
Göbel Ali şaşkın, çırpınır;
Zamanla durulur sular,
Göbel, böyle olmayacak, anlar.
Takar kafaya Fitnat’ı,
Alacak mı alacak,
Kocasını vurulacak,
Fitnat ona kalacak.
Ama önce Fitnat’ı ikna etmeli,
Tutup kolundan gitmeli.
Yalvarır gördüğü yerde,
Anlatır günlerce, aylarca
Bak bu olmazsa olmaz,
Ne çare, Fitnat haber anlamaz.
Güz gelir, gübre çeker el âlem,
Fitnat, traktörle gübre çeker tarlaya,
Tabi yanında kocası,
Keser yollarını göbel, elinde çiftesi;
‘Dur lan it, in aşağı Fitnat,’
Fitnat bağırır
‘Adam kendini yere at.’
Atlar adam arkaya,
Basar tetiğe göbel,
‘Yandım anam!’
Kapanır Fitnat önüne,
Çırpınır debil debil.
Bir gürültü kopar ki
Nakat sesine benzer,
Düşer göbel Ali,
Avucunda topraklar ovalar, ezer,
Fitnat acıyla kıvranır,
Göbel, yerleri kavrar,
Hareketsiz kalınca,
Çıkar adam elinde tabanca.
Göbel Ali cansız kalır orada,
Fitnat iyileşir, erer tekrar murada.
Cıbıldak
Göbel Ali cansız kalır orada,
Fitnat iyileşir, erer tekrar murada.
Yok, yok
Erilir mi hemen murada?
Tam üç yıl var arada;
Ezerde geçer Fitnat’ı, sayılı gün
Biter cezası,
Gelir kocası.
…………………..
Gün geçer, aylar geçer,
Kimi, yürekleri dağlar geçer,
Kimi oynar, kimi güler,
Kimi haline ağlar geçer.
Aliye, büyür gün be gün, yumak yumak,
Öylesine özenilir, bakılır, giydirilir,
Gezdirilir yarı çıplak,
Adı oluverir CIBILDAK.
Gider okula, beşi bitirir, kazanırda sınavı,
‘Yok, okumak, olursun sonra ellerin avı’
Dese de babası,
‘Okuyacak benim kızım’
Der, bağırarak anası.
Güz gelir, Cıbıldak gider yatılı,
Biter orta, lise de
Açılır, üniversite kapıları,
Okutmaya yetecek vardır paraları.
Gider, savrulur gurbet ellerine,
Görür, Dünya’nın öte yüzünü,
Kapılır kimi sevda yellerine,
Kimi acı anılar açar gözünü.
Bir, iki üç derken son yıldır,
Bitirmek için söz vermiş anacığına, bıldır.
…………………..
Bir park,
Karşılıklı iki bank.
İki genç oturur karşılıklı;
Kız, alaman dolaman,
Oğlan da, iyice yakışıklı.
Öylesine otururken oğlan soruverir
‘Pardon, adınız ne?’
Kız ağzından kaçırır ‘cıbıldak, aman Aliye’
‘Ben Mehmet, affedersin’
‘Gelebilir miyim ne dersin?’
Tanışıp konuşurlar,
Oturup anlaşırlar,
Verirler de başa baş,
Olur, onlar arkadaş.
Cıbıldak, hukuk sonda,
Doktora yapar Mehmet,
Dost, sevgili olurlar, kaderleridir gurbet.
……………………..
Sömestr arasıdır, köye döner Cıbıldak,
‘Ana, bir arkadaşım var buralı, biraz ırak.’
‘Kız, kimlerdenmiş, neyin nesi, kimin kızı,’
‘Anası kim, babası kim, nerededir köyü nesi?’
‘Dur ana yavaş ol, bu kız değil, oğlan,’
‘Onun köylüsüymüş, aşağı derede boğulan.’
‘E! Adı neymiş?’
‘Mehmet.’
‘Şükrü diyorlarmış babası, satıcı mı nesi,’
‘Kız anası Seher mi?’
‘He,’
‘Kız hemen başından def et.’
‘Ana niye?’
‘Sus kız, geberesi.’
Sıkımıdır konuşsun, anası Fitnat,
Susar Cıbıldak, bir karış surat.
Konuşurlar köylüler, sanki kendi kızları,
‘Kız duydun mu, gelmiş Cıbıldak,’
‘He, bu yıl abugat çıkacak,’
‘Kahvede duymuş bizimki,’
‘Mıkdar onu tutacak.’
Mevsim kış, aydan şubat, yarın sömestr bitecek,
İple çeker Cıbıldak okula, Mehmet’e dönecek.
Buluşurlar Mehmet’in bekâr evinde,
Bir haber, Mehmet’in yüreğini yakar evinde.
Söyler anasına anlatır,
Cıbıldağın kulağını çınlatır;
Seher gelin atlamaz bir tek şeyi,
Kocasından kaçtığından neyi!
Göbel Ali’den Fitnat’ın uşağı,
Çözmüş şerefsiz, Fitnat’a kuşağı.
‘Kardeşsiniz oğlum, aynı babanız,’
‘Aynı soyunuz, sapınız.’
Anlatınca Mehmet Aliye bayılır,
Kapaklanır yere ölür, yığılır;
Vazgeçer Mehmet’te kendi canından,
Atıverir kendini beşinci katın camından.
Ahmet İDRİSOĞLU Kastamonu ev 05.Ocak.2008 22.20
[email protected]
serenat-siirler.blogspot.com/
idrisoglu.blogspot.com/
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.