- 1047 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
Kuran’da Örtünme !..
İslamiyet, hem son semavi din oluşu hem de diğer semavi dinleri de kabul etmesi bakımından ayrı bir öneme sahiptir. Ancak, hiçbir semavi dini diğerine göre üstün ya da zayıf olarak nitelememiz mümkün değildir.
Dinlerin üstünlüğü, günümüze gelinceye kadar niteliklerini ne kadar koruyup koruyamadıklarıyla doğrudan ilişkilidir. Zira, diğer semavi dinler aksi ispatlanamadığı için tahrif edilip edilmediği hususunda tartışmaya açık konumdayken Kuran bu tartışmaların dışında kalmayı başarmıştır. Ayetlerin iniş tarihine göre sıralaması yerine, konulara göre sıralanarak bazı dillere çevrilmiş olmasının dışında yazılı hale getirildiği günden bu yana orijinal halini korumaktadır.
Biraz önce bahsettiğim orijinalite konusu, diğer din mensuplarından yayılmacı zihniyetleri temsil eden bazı çevreleri rahatsız ettiği için dinimize karşı saldırılar İslamiyet’in doğuşundan itibaren süregelmektedir. Bu yönde çeşitli yöntemler denenmekte ve büyük oranda başarı elde etmektedirler.
Müslüman toplumların uygulamaya yönelik farklılıklar nedeniyle bir araya gelemeyişlerinin sebebi de budur. Yine bu nedenledir ki Müslüman toplumlar gerek bilim ve teknoloji, gerekse sanatsal alanda dünya milletlerinin oldukça gerisinde kalarak sömürülen topluluklar durumuna düşürülmüşlerdir.
Ne yazık ki küresel anlamda son gelişmeler göstermektedir ki İslamiyet yer yüzünden tamamen tasfiye edilme noktasına getirilmiştir. Bu yönde ciddi ipuçları bariz bir şekilde görünmeye başlamıştır. Daha net belirtecek olursak, son büyük haçlı seferi hazırlıklarını tamamlamış, eli tetikte beklemektedir.
Bu açıklamadan sonra doğal olarak şöyle bir soru sorabilirsiniz;
Müslüman bir toplum ya da ülke, çağdaş medeniyetin gerisinde nasıl bırakılabilir? Dinimiz çağdaşlıkla çelişmekte midir ki bunu başarabilsinler?
Aslında bu sorunun cevabını başta Ortadoğu’da bulunan Müslüman ülkeler olmak üzere kendi ülkemize bakarak da herkes verebilir.
İzledikleri yöntem;
Hıristiyan ve Yahudi misyonerler vasıtasıyla Müslüman kisvesi altında bazı din alimleri ön plana çıkarılır. Faaliyet gösterdikleri bölgelerde kendilerine güven ortamı sağladıktan sonra fitne niyetler yavaş yavaş insanlara zerk edilir. Zerk edilen şey; Kuran’da ki ayetler referans gösterilerek içini boşaltmak ve ayetleri saptırıp Allah’ın emri diye insanlara sunmak şeklindedir. Bir süre sonra kendi cemaatini oluşturan söz konusu sözde alimler, önceleri ajanı oldukları yabancı odaklardan beslenirken artık güçlerini çevrelerinde topladıkları insanlardan almaya başlarlar.
Bu gün ülkemizde büyük rahatsızlıklar oluşturan, toplumu kutuplara ayıran ve ana başlığını türbanın oluşturduğu tartışma konusu, aslında yıllardır sabırla sürdürülen yabancı faaliyetlerin bir sonucudur. Biraz önce fitne niyet olarak betimlediğim zerk etme eylemiyle Allah’ın emri diye gösterilen örtünme konusu da bu kötü niyetli girişimlerin özenle seçmiş oldukları bir konudur.
Oysa ayet oldukça açıktır;
Nûr 31.Ayet : Mü’min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah’a tevbe edin ey mü’minler, umulur ki felah bulursunuz."
Burada “Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar” kısmı çok açık bir şekilde örtünmenin şeklini de belirlemiştir. Görülmektedir ki annelerimizin, ninelerimizin kullandıkları tülbent bu tarife birebir zaten uymaktadır. Yani kadınlarımızın saçlarının görünmesinde bir behis yoktur.
Durum böyle iken, örtünme konusunu zorlayıcı emir olarak bize sunanlarda iyi niyet aramak mümkün müdür? İyi niyet beklentisi içinde olmak olsa olsa abesle iştigal etmek olur ki buna ne bireysel ne de toplumsal olarak tahammülümüz kalmamıştır. Zira onlar bizi dinimiz ile Allah ile kandırmayı kendilerine düstur edinmişlerdir.
Bakınız bu konuda Rabb’imiz ne buyuruyor;
Al-i İmran 78 :
Ehl-i kitaptan bir grup, okuduklarını Kitap’dan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğer bükerler (okuduklarını saptırırlar). Halbuki okudukları Kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde; Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah’a iftira ediyorlar.
Dini bildiklerini iddia ederek “bu konuda biraz mürekkep yaladık” diyen siyasilere ve topluma fitne sokan softa alimlere yine bir ayetle seslenmek istiyorum.
Al-i İmran 71. Ayet : Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?
Sevgili okurlarım;
Türk milleti olarak oynanmakta olan oyunu hepimizin görmesi lazım. Başörtüsünü bahane ederek çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun yasalarına rest çekenlere, toplu kalkışma içinde olanlara karşı el ele vererek direnmemiz lazım. Siyasilerin ve bir takım din simsarlarının analarımızın, bacılarımızın saçlarından kirli ellerini çekmeleri için hep birlikte sesimizi yükseltelim. Ülkemiz bir hukuk devletidir. İnancı ne olursa olsun herkes hukukun üstünlüğüne saygı göstermelidir. İnancımızı yaşamak başka bir şey hukuk ile yürüyen sisteme ayak uydurmak ve onun içinde yer almak başka. Yabancı kirli elleri kadınlarımızın başından söküp atabilirsek görülecektir ki ne üniversitelerde ne de başka alanlarda türbana karşı sert önlemler kalmayacaktır.
Saygılarımla...
YORUMLAR
Satyın tamer Duran..
Sorunuza zaten hemen bundan önceki yorumda cevap vermişim, hem de uzunn detaylandırarak:))
Şimdi siz, hızlı okudum anlayamadım derseniz benim yapacak pek bir şeyim yok.Ben yavaş yavaş ve anlaşılır yazmıştım zaten..
Hiçbir ayet, ayet olduğu için anayasaya giremez laik sistemde...Biz de laik devlet sistemini kabul ettiğimiz için bizde de giremez elbette..Ancak mukayese etmeye çabaladığınıza göre, bizim bilemediğimiz bir dini kanunun anayasaya girdiğini ima etmeye çalışıyorsunuz herhalde? Düşündüm düşündüm ne olduğunu bulamadım..Sahi anayasaya hangi dini ayet girdi?
Hırsızlık, cinayet falan desem dini kurallarca yasaklanmış diye anayasaya girmemeli demeyeceksiniz herhalde?
Yoksa onlar da dini hükümlerden mi alınmışdı?:)Bilmeden meğer şeri kanunlar mı uygulanıyormuş yoksa ülkede
:)
Türban,örtünme konusu desem, değişiklik maddelerinde öyle bir şey olmadığını biliyorum..
Nedir acaba nedir?
Yoksa siz "hiç kimse anayasada açıkça yazılmayan bir nedenden dolayı öğrenim hakkından mahrum bırakılamaz" değişikliğini türban anayasaya girdi diye mi anlıyorsunuz?
Şayet öyle düşünüyorsanız, ki başka bir neden de bulamadım,
ciddiye alınıp cevap verilecek görüşleriniz olduğu hususunu gözden geçirmem gerekecek...
İnsanlar kendi yaşamlarında laik olmazlar, ayetlerin de hiç birini inkar etmezler.Tabiiki inanan insanlar içindir bu husus..İnkar etme hakkı da vardır her insanın, nasıl ki, siz ya da başkaları örtünme emir değil tavsiyedir diyerek farklı algılıyorsunuz, başkaları da elbette farklı algılayabilir..Ancak defalarca, onlarca yazdığım gibi yine yazıyorum;
İnsanların inançlarında kendi tercihleri esasdır, başkalarının diğerlerinin tercihine müdahale, karışma hakkı yoktur..
Yani kısasa da inanır, örtünmeye de inanır,namaza oruca da inanır birey, inanmıyorum derse, başka bir din ya da mezhepten bahsedilebilir, ya da dinsizlikten..Kısas da hak sahibinin hakkından vazgeçme, diyet alma, ya da ülke yasalarına göre verilen cezayı kabullenme hakkı vardır.Ki kısas hükümleri modern çağda da bir çok medeni hukuk sisteminde zaten uygulanır:)
Bu sefer umarım sorularınız cevap bulmuştur..
Budist öğrenci konusunu ben size sorayım, şu an budist bir öğrencinin üniversiteye girmesi yasak mı?
dazlak kafalı ya da örtüye sarınır şekilde girmesini engelleyen bir yasak da mı var yoksa?
Şimdi niye girmiyorsa sonra da o yüzden girmemeye devam edecektir:)
keçi sakallı konusunda size katılmıyorum sürüyle giren var keçsakalıyla ya da değişik kıl tüy desenleriyle..
Şalvar giyilmesi de yasak değil, dileyen girer elbette, sarık cüppe türü kisveler ise devrim kanununda yasak olduğu belirtildiği için şimdi de, sonra da giremez zaten:)
Ha yeşil renk için de herhangi bir yasak yok.sadece sarık ve cüppe rengi olarak kullanılmasın:)
Gördüğünüz gibi sayın Duran ülke yasalarından habersiz, kulaktan dolma son derece sığ bilgilerle sorular soruyor, ve cevaplarını da üstelik okumadan, anlamadan geçiyorsunuz..
Ha bir de mini etek giyen ve göbeği, göğüs ve kıç çatalı eğilip kalktıkça görünen, pembe, kırmızı, mavi renklerdeki saç tasarımları şimdi de, sonra da girmeye devam edebilecek.Bu tarzın Anadolu kadını ya da ninelerimiz ile bir benzerliğini bulmaya çalışıyorlar, bulunca mesnet de hazır olmuş olacak..
Muhteşem ikiliden biri nerede kaldı diye merak ediyordum...:) Ben de başınıza bir hal geldi sanmıştım be kardeş. Neredeyse ilan verecektim. Şükür kavuşturana.
Hadi isterseniz bir de öykünün tarifini yapın ki ukalalık ediyorsunuz deme hakkı kazanayım.
Hem öykü tanımını bir kerede doğru yaparsanız benden imzalısından yıldızlı bir pekiyi alacaksınız.
Yani siz de olmasanız kimse tarafından okunmuyorum diye siteyi terkedeceğim. Neyse ki varsınız.
İyi de canım kardeşim.
Öykü bölümünde bu yazının işi ne ?
Ben öykü okumak için sayfayı açıyorum zaten geç açılıyor bekle bekle bir de ne açılsın öykü ile uzaktan yakından alakası olmayan bir yazı..
Öykü neye denir, nereye yazılır bunun farkında değilmisiniz yoksa bizimle kafa mı buluyorsunuz ?
Yönetimden bu yazının bu bölümden taşımasını talep ediyorum.
Hadi bir cesaret diyorum yine. Daha önce cesaret edemediğiniz şeyi ben açıkladım da buyurun bu seferkini siz açıklayın.
Hani sormuştum size ve siz de zaten burada belirtmişsiniz. Ayetlerin birini kabul edip diğerini reddedemeyiz dediğimiz ayetlerden kısas'ı yasamıza alalım mı?. Ya da mahkemelerde kadınların şahitliğini kaç kadının şahadetini bir erkeğinkine eşdeğer kabul edelim. Bunu da yasamızda belirtlim mi? İsterseniz miras hukukunu da Kuran'da ki gibi yasalarımız alalım ne dersiniz? Hırsızlık yapanların da kolunu keselim. Bu da yasa maddeleriyle hukukumuda yer alsın mı?
Buyurun cevabını verin lütfen.
Hazır cevap vermişken üniversitelere budist birisi girmek isterse ne yapmayı düşünüyorsunuz. Hani dazlak kafalı ve tek parça kumaşı da bedenlerine çapraz bir şekilde örtüp asayla gezinen tipler vardır ya onları kastediyorum. Ya da yeşil sarıklı, keçi sakallı, şalvarlı bir tarikat mensubu mesela İstanbul Üniversitesi kampüründen içeriye girmek isterse ne diyeceksiniz?
Bana kalsa onlara diyeceğim çok şey var. Mesela burası hayvanat bahçesi ya da sirk değil diyebilirim. Ama benim ne diyeceğim önemli değil sizin cevabınızı bekliyorum.
Hiç sakınca yok anlatmaya çalışayım efendim:)
Ancak nasıl değerlendireceksiniz bilemiyorum..
Öncelikle bilgisizlikten kaynaklanan, belki de kasıttan kaynaklanan bir düzeltmeyi yapmak gerekiyor..
Hep söylüyorum ya, okumuyor, araştırmıyor, incelemiyoruz. Sadece yandaşı olduğumuz yazar ya da haberleri okuyup temelsiz bilgilerle kopyala yapıştır görüş üretmeye çalışıyoruz..
Kurandaki diğer emirler de yasaya konacak mı söylemi bu türden bir düşüncenin sakat ürünü işte tam da..
Başörtüsü takma serbestliği yasaya konulmuş varsayımından hareketle yazılıp çiziliyor bunlar.Niçin?
Çünkü yasada hangi maddelerin nasıl değiştiğini okumuyor, bilmiyoruz...
Türban yasaya girdi diyenler kötü bir yalancı, art niyetli, üstelik de çok cahil bana göre..
Önceki yorumda da yazdım, belki bu sefer anlaşılır olur diyerek buraya da ekleyeyim..
"“Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir”
Yapılan değişiklik temelde bu:)
Yüksek öğrenimden kimi mahrum bırakmak istiyorsunuz bir açıklayın bakalım da bu maddeye türban maddesi diyorsunuz..
Ülkede hiçbir yasada türban da başörtüsü de yasak değil..
Ama yök hem türbanı, hemde başörtüsünü üniversiteye almıyor, ülke insanına ayrımcılık uyguluyor.Birinci sınıf ikinci sınıf vatandaş uygulamasını mı savunuyoruz?
Yeni kanunla kısıtlama yapılacaksa bu ancak kanunla belirlenir hususuna vurgu yapıyor..
sadece türban değil, yasa ile yasaklanmayan her tür kıyafetin ya da her tür eylemin eğitim hakkını engellemeye yetmeyeceğini anlatıyor..Birileri başkalarının eğitim hakkına tecavüz ederse, anayasal gerekçe bulmak zorunda kalacak yani, üfürükten sebebplerle yapanmayacak bunu...
Bu kadarını anlayabilmek umarım ki zor değildir..
BU kanuna karşı çıkanlar hala ahlaksızca, başkalarının haklarını, kanunlarda dahi olmayan bir kısıtlamaya tutma haklarını korumak istiyorlar!!!
Ne anayasada, ne başka bir kanunda, hatta ne de DEVRİM KANUNLARINDA kadın kıyafetlerine ksıtlama yok..Yok işte , yok..Kıçından başından yasak uyduranlara bakarsanız başörtüsünü, türbanı Devrim Kanunlarına aykırı buluyorlar utanmadan?
Ne başörtüsü, ne peçe ne çarşaf ne de şalvar kanunen yasaklanmış kıyafetler değillllllll...Sadece bazı din adamı kisveleri yasaya girmiş, erkekler için o da cüppe sarık türünden..
BU detayları bilmeden ahkam kesmek ne kolay değil mi, araştırmadan,incelemeden insanları değil, ancak kendimizi kandırabiliriz..
Düzyazılar bölümünde "devrim kanunlarını" işledim zaten merak eden, bilmeyen oraya bakabilir..
Şimdi ise , zaten yasada yasak olmayan bir kıyafetin başörtüsü olanı için yapılan zulüm şeklkindeki kısıtlamayı kaldıracak düzenleme mi laikliğe aykırı oluyor?
Diğer bir başlıkta yine tuhaf bir iddia var?
Başörtüsünü kelime-i şehadetin önüne çıkartan mı var? :))
Hani nerede?
Ayetlerin bir kısmını inkar eden bir kısmını reddedenler mi olsun isterdiniz? Ama onlardan zaten var.)
Başörtüsü de dini emir ise, kelime-i şehadet de dinin direğidir..Birisi için diğerini inkar etmek, inkarcıların işi olur.Ancak tabii ki gaye bazı dini emirleri zayıflatmak, yok görmek olunca , müslümanların Allahın emirleri arasında bu türden bir sıralama, bu türden bir öncelik sırası olduğunu zannetmeyi de normal karşılamak gerekecek...
1400 yıllık uygulama yanlış diyorsunuz, Peygamber sünneti yanlış diyorsunuz,bütün islam alimleri bilmiyor diyorsunuz:)
Peki, diyelim ki siz doğrusunu keşfettiniz müthiş yorum yeteneğinizle..
iyi de dostum, sizin gibi düşünmeyen onca insan sizden başka bir şeye inanıyorsa, niçin onların inancına karışıyorsunuz.. Siz onlardan başka bir inanç sahibiyseniz onlar da size karışmasın, siz de onlara karışmayın..
Onca müçtehidi bırakıp insanların size tabi olmasını beklemek birazcık kendinizi irşat ehli görmenizle mi ilgili..?
Siz inandığınız değerleri savunun, yaşayın, hatta misyonerliğini yapın kime ne?
Ancak sizden başka bir inancı olanları da yönetmeye, yönlendirmeye kalkışmayın..Kendiniz şeyhliğe soyunmayın, sizin gibi inanmayanları da koyun gibi görmeyin derim ben acizane:)Tabii ki tercih sizin yine de dilerseniz siz de şeyhliğe soyunabilir kendi inançlarınız için etrafınızda çember oluşturabilirsiniz..
Bu kadar basit laiklik anlayışı işte..
vatan hainliği konusunda ise çok alınacak yolunuz olduğu anlaşılıyor...
Vatanı vatan yapan milletin değerlerine bu denli saygıdan uzak, bu denli kendi halkını horlayan aşağılayan, bu denli siyasi çıkarları için halkı zulüm altında oligarşik yapıdan da faydalanarak sindirmeye çalışan çevrelere daha dikkat etmek gerektiğini bilmeliyiz..
Devletin yargıcını katleden ulusalcı uzantıların, general seviyesindeki emekli askerlerle ilişkileri, nedenleri nasılları, detayları ortaya çıktığında, hangi gizli servislerin, hangi dış bağlantıların sinsi planları olduğu da açığa çıkacak sanırım..
Şimdilerde ucu görünen, buzdağının çok ufacık bir bölümü...
maocu, solcu, marksist,ulusalcı, kuvvacı örgütlenmelerin ortak amaçları da sanırım bu fasılda birbirleriyle ilişkileri de ortaya dökülerek gün ışığına çıkacaktır..
KUbilayı şehit eden ayaktakımı çete bozuntularıyla, yargıtay savcısını katleden ayaktakımı çete bozuntularının ortak paydaları da belki böylece açığa çıkacak..
Bakalım, bekleyip göreceğiz...
Belli ki Fetullah gülenin provokasyon uyarısı hemen ulaşmış gereken yerlere...
Sahi Kuran da bulunan kısasa kısası, çok eşlilik, kadınların şahitliklerinde ki oranlama, kızların mirastan alacakları pay gibi bir çok ayetleri de inancım gereği diye yasalara konulması yönünde talepler de gelece midir. Ne dersiniz dinimizde bunlar da var. Başörtüsünü dinin Kelime-i Şehadet'in önüne çıkaran kafalar bu konularda ne düşünüyor acaba. Belki siz bilirsiniz. Bu konuda da yüksek muteber görüşlerinizi öğrenmemizde bir sakınca var mıdır?
1400 senedir o bahsettiğin İslam düşmanlarının açıklamaları, yorumları süregeliyor. Acaba onlar bu konuda ne düşünüyorlar. Hani biz din düşmanları olarak, cahiller olarak bu konuları fazla bilmeyiz. Biz okuduğumuzu anlayamayız. Anlasa anlasa sadece o alimler anlar. Eh bize de onlar ne anlamışsa onu kabul etmek düşer.
Bakın kardeşim o alimlerin kitaplarında bir çok safsata bulunmaktadır. İnsanlar onların arkasından koyun sürüsü gibi koşsunlar diye söylediklerinden sadece birini söyleyeceğim burada.
"Şeyhler çoban, müritleri ise onun koyunlarıdır"
Oysa koyun olmak yerine Allah'ın yarattığı üstün yaratıklar olarak verdiği en önemli nimeti (zekâmızı) kullanmak neden bu kadar zor gelir. Kaldı ki Kur-an her zekâ seviyesinin anlayabileceği açıklıkta inmiştir. Eğer geri zekâlılık ya da kasıtlı tabi olma durumları yoksa eminim siz de okuduğunuzda anlayabileceksiniz.
Din diyerek vatan satanları bizler çok iyi biliyoruz. Sizin söyleyemediğinizi ben açıkça buradan söyleyeyim de sizi de kurtarmış olayım ezilip büzülmekten.
Ülkemizde bir takım vatan hainleri var ki aslında onların kanı da bozuktur. Her fırsatta silahlı kuvvetlerimize iftira atmaktadırlar. Sebebi de emperyalistler öyle istiyorlar da onun için. İleride bu vatanı işgale kalkıştıklarında güçlü bir Türk ordusu onların uykusunu kaçırmaktadır. İçimizdeki vatan hainlerinin de en büyük korkusu olmaya devam ettiği için bu kadar mesnetsiz saldırılara hedef olmalıdır.
Başta Said-i Nursi olmak üzere Fetullah Gülen ve onların arkasından koşan softa takımı bir gün vatan hainliğinden yargılanacaktır. Hiç merak etmeyin.
Bu gün hukuk sisteminin en önemli ayaklarından birine hasar verdikleri için gizliden gizliye bayram edenler yarın geçmişte olduğu gibi İstiklal Mahkemelerinde bu hıyanetlerinin hesaplarını vereceklerdir.
Biz geçmişte Kubilay'ı şehit eden o bağnaz kafaların uzantılarının çok önemli mevkilere geldini de biliyoruz. O günün vatan hainlerinin torunları bu gün Türkiye Cumhuriyetinden intikam alma peşindeler. Türk Milleti yakın bir zamanda bunların da hesabını soracaktır. Bu vatan kendisi için canını vermeye hazır milyonları içinde barındırmaktadır merak etmeyin.
Din simsarlarından bahsetmişsiniz ama, 1400 yıllık uygulamaya, müçtehitlere, din alimlerine itibar etmeyip, niçin sizin yeni ve farklı yorumunuza itibar etmemiz gerektiğini söylememişsiniz? Siz yepyeni bir müçtehitmisiniz? Niçin sizin inanç şeklinizi herkesin kabul etmesini bekliyor, sizin gibi inanmayanları da farklı gözle görüyorsunuz? Yeni mi keşfetmemizi bekliyorsunuz kitabımızı, çok önceleri yapıldı o keşifler ve zaten uygulanıyor dileyenlerce..
Üstelik kendi kurguladığınız mantığa göre de anlatmaya çalıştığınız anlamın çıkmayacağını yukarıdaki yorumumda izah etmiştim..
Dinde örtünme emir değil tavsiye diye düşünüyorsanız o sizin şahsi yorumunuz olabilir ancak..Ayetleri eğip bükmeye tevessül edenler hep olmuştur, bundan sonra da olacaktır, ancak temel sorun eğip bükenlerin dahi eğip büktüğü hallerine herkesi inanmaya zorlamaları, eğilip bükülmüş haline değil de aslına inanmaya devam edenlerin inançlarına ise hala saygı gösterememeleri sorunudur.
İster uyar,ister uymazsınız, kendi din yorumunuz olur sadece..Oysa asırlardır örtünmeyi dini emir olarak gören çok büyük bir müslüman kitlesi var ve ayetleri de, peygamber uygulamalarınıda, din bilginlerinin içtihatlarınıda örtünmenin farz olduğu yönünde biliyor, uyguluyor, ve kabul ediyor..Sizin inancınız size, bizimki bize demek varken, hayır sizinki öyle değil demek de ne oluyor?
Tavsiye olarak algılayanın tavsiyeye uymama hakkı da vardır, ancak günümüzün sorunu bu hakkın kullanılması değildir...Örtünmeyi emir olarak algılayıp o şekilde düşünen insanların inançlarına karışma hakkını kendilerinde bulan çağdışı yobaz düşüncedir..Sen yanlış biliyorsun, benim düşündüğüm gibi inanacaksın deme cüretini gösteren ilkel düşünce sahiplerinin olmasıdır...Senin dininde örtünme farz değil diyerek, başkasının dinini kendi inanç sistemine dönüştürmeye çalışan yobazların varlığıdır sorun..
Doğrusu, kim neye inanıyorsa o kişinin inancına saygı duyulmasıdır..Bu düşünceye en uzak kesim de maalesef ülkemizde kendisini laik olarak adlandıran kesimdir..Kendi inanmadığı bir dini inanca başkasının inanıyor olmasına tahammül gösteremeyenler bu kesimden çıkıyor genelde..
Kendi inançlarına göre örtünmeden istedikleri yerlere gidebildikleri halde, örtünenlerin niçin bu haklardan mahrum kalmaları gerektiğini kendileri gibi inanmamalarına bağlarlar.
Başörtüsünün çağdaş hukuk sistemind eyeralıp almamaıs konusundaki düşünceler de oldukça ilginç..
Maalesef okumuyori incelemiyor, araştırmıyoruz..
Hukuk sisteminin içine başörtüsü mü sokulmuş oldu anayasa değişikliğiyle?
Değiştirlen maddeleri okumuş olduğunuzdan emin misiniz?
Yapılmak istenen, bir haksızlığın giderilmesi, vatandaşların eşit haklardan fat-ydalanmasının sağlanmasıdır..Bazı vatandaşlarımız inançları nedeniyle kısıtlı haklara sahiptişr bu ülkede...Laikliğin ve demokrasinin bize has bir uygulaması olarak böyle sürüp geldi şimdiye kadar:)
Ayrımcılığa uğrayan insanların haklarını teslim etmek, vatandaşlar arasındaki farklı uygulamaları ortadan kaldırmak ve herkesi bu ülkenin eşit haklara sahip vatandaşı haline getirmek için yapılan doğru bir adımdı bu..
Değişen yeni maddede
“Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir”
yazacak artık?
Bu mudur laikliğe aykırı bulunan?
Bazı vatandaşların öğrenim haklarından mahrum kalması niye bazı insanları mutlu eder ve bunu niye laiklik olarak anlar anlayamıyorum?
Şimdi bu maddelere rağmen hala bazı vatandaşların öğrenim haklarını engellemeye çalışan, ayrımcılık yapan, bunu da üstelik din ve vicdan hürriyeti ayrımcılık nedeni olamaz şeklindeki çok temel insan hakkı kuralını ihlal ederek uygulamalar yapmaya hevesli rektörler, kendisini anayasadan, meclisden üstün gören ve meclisin yaptığı kanunları değilde kendi gerekçelerini uygulamaya sokmak isteyen yargı temsilcileri de yine çıkabilecek mi merak ediyorum..
İzleyip göreceğiz..
Özgürlük kavramı da pek bir hoş olmuş nedense:)
Sizin özgürlüğünüz, bizim özgürlüğümüzün başladığı yerde biter gibi klasik söyleme sarılırken, aynı anda da kendilerinin değilll, başkalarının neler yapması gerektiğine müdahale edecek hakkı da kendinde görebilmek hoş bir ironi olmuş..
Kimsenin başını örtmek istemeyene karışmadığı, başını örtmeyenlerin devletin bütün imkanlarından sınırsızca faydalandığını düşündüğümüzde, başını din ve vicdan hürriyeti anlamında örten bazı vatandaşların ise bazı kısıtlamalara uğradığı gözönüne alındığında, yapılanın aslında başını örtenlerin faydalanamadığı hakların geri iadesi olarak açıklanması daha mantıklı olur herhalde..
Cumhuriyetin kendisine kastedenlerle ilgili çalışmalarda merak etmeyin diğer yandan devam ediyor..
Çetelere karşı da amansız bir mücadele veriliyor..Günümüzdeki laiklik,türban vs. gibi sorunların dahi arkasında bulunan güçlere bakıldığında, çetesel yapılanmalarla ortak paydaların çok olduğu zaten görülmekte...
PKK ve diğer terör örgütlerinin kullanılmasından, devletin içlerine kadar sızmış, devletin yargıcını dahi öldürebilecek provakasyonlara imza atmış yapılanmalar ortaya tam anlamıyla döküldüğünde, ellerindeki gücü kaybetmeye tahammülü olmayan bu yapılanmaların ülkenin geleceğini karartarak nasıl bir gelecek planladığı da daha net şekilde ortaya çıkacak...
Taşlar o zaman yerine daha düzgün oturacak..nasıl bir şer ittifakının Türkiyenin başına çorap örmeye çalıştığı, nasıl provakasyonlara imza attığı, ve asıl
önemlisi çok önemli dış iç bağlantılarıyla birlikte neler planladığı umarım yine, ucu dokunacak güç odaklarının engelleriyle karşılaşmadan aydınlatılabilir..
Eh ne desek boş. Kurgulanmış bir görüşü değiştirmek nasıl mümkün olabilir ki? Nasıl olsa muteber İslami anlayışı belirlemişsiniz bir kere!.
Oldukça açık şekilde yazımda anlatmaya çalıştım. Din simsarlarından bahsettim. Dinde farklı yorumların bilinçli olarak ortaya atıldığından dem vurdum. Ama bütün yorumlarınızda monte ettiğiniz cümleleri ısrarla buraya da monte ettiniz. Artık şüphe etmeye başladım. Benim yazdıklarım sizin monitörünüzden farklı yazılar olarak mı okunuyor diye!.. Dinde örtünme emir olarak değil tavsiye niteliğinde vardır ve zorlayıcı değildir. Kaldı ki bizim karşı çıktığımız şey başörtüsü değildir.
Bir türlü anlaşılmak istenmeyen şey de budur. Dinimizde sizin algıladığınız şekilde olduğunu varsaysak bile bunun çağdaş hukuk sisteminde yer almasını nasıl izah ediyorsunuz?
Toplum yaşayışı bir hukuk sistemi düzenlenir. Şeriat da kendi dönemimin ilerici hukuk sistemidir. Ancak Müslüman milletlerin çağdaş hukuk sistemine geçiş ihtiyaçları şeriatın hüküm sürdüğü dönemin şartları ile günümüzün şartlarının benzerlik göstermeyişindendir. İşte kısılıp kaldığınız nokta, bir türlü anlayamadığınız husus budur. Baş örtüsünün dinsel bir gereklilik olarak çağdaş hukuk sisteminin içinde yer almaması gerektiğini söyleyenlere bir kulak veriniz. Şartlı dinlemeyiniz ki şartlı algılamayasınız. Çağdaş hukuk sisteminin içine şayet dini referans alan hususları anayasa maddeleri diyerek hile ile sokuşturursanız, hukuk sistemini altüst edersiniz. Toplumu içinden çıkamayacağınız acılara itersiniz. Laiklik dinleri çağdaş hukuk sisteminin dışında tutmak için olmazsa olmaz bir kavram iken önceleri hem Müslüman hem dindar olunmaz diyen takiyyeciler görüyorum ki şimdi çark etmiş ama bu sefer de bir sonraki aşamaya geçiş vizesi almak için laikliği savunur hale gelmişler. Tabi taraftarları da aynı hızla dönmüş kıvırıp duruyorlar. Bu kıvırma durumlarından da bir an evvel vazgeçilmelidir. Zira onurlu insanlar şartlara göre kıvırmazlar. Bu tavır mesleği dansözlük olanlara hakaret anlamına gelir. Şayet diyorsanız bu konu kişisel özgürlük kapsamındadır, o zaman da derim ki hiç bir kişisel özgürlük sınırsız değildir. Sevgili kardeşim sizin özgürlüğünüz benim özgürlüğümün başladığı yerde biter. Benimki de sizinkinin başladığı yerde...
Ama suç ne sizde ne de dinini kaynağından değil de bir takım şarlatan alimlerden öğrenenlerde. Suç tamamen yasaları işletmekten aciz olan siyasilerde ve hertürlü yasa çiğnemelere göz yuman sistemin kendisinde. Hoş bu duruma getirenler de Menderesle başlayıp günümüze kadar yönetimi eline alan sağ partilerin tamamında. Bunda sol partilerin de katkısı olmadı değil hani. Bu da ayrı bir konu ya...
Şayet yasalar işliyor olsaydı, bu gün ne Nurcuların, ne Fetullahçıların, ne de Süleymancıların faaliyetleri mümkün olabilirdi ve ne de bu günkü hasta ortam doğardı.
Ama bir gün şunu hepimiz birlikte göreceğiz. Cumhuriyet kendisine kasteden zihniyetleri temizleyecek. Yasalar yeniden çalışmaya başlayacak ve o zaman hıyanetin boyutları belgeleriyle halka açıklandığında eminim siz de en az benim kadar şaşkınlık içinde olacaksınız.
Türk milleti olarak oynanmakta olan oyunu hepimizin görmesi lazım. Başörtüsünü bahane ederek çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun yasalarına rest çekenlere, toplu kalkışma içinde olanlara karşı el ele vererek direnmemiz lazım. Siyasilerin ve bir takım din simsarlarının analarımızın, bacılarımızın saçlarından kirli ellerini çekmeleri için hep birlikte sesimizi yükseltelim. Ülkemiz bir hukuk devletidir. İnancı ne olursa olsun herkes hukukun üstünlüğüne saygı göstermelidir. İnancımızı yaşamak başka bir şey hukuk ile yürüyen sisteme ayak uydurmak ve onun içinde yer almak başka. Yabancı kirli elleri kadınlarımızın başından söküp atabilirsek görülecektir ki ne üniversitelerde ne de başka alanlarda türbana karşı sert önlemler kalmayacaktır.
kutluyorum tekrar...
Burada “Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar” kısmı çok açık bir şekilde örtünmenin şeklini de belirlemiştir. Görülmektedir ki annelerimizin, ninelerimizin kullandıkları tülbent bu tarife birebir zaten uymaktadır. Yani kadınlarımızın saçlarının görünmesinde bir behis yoktur..
BU çok zorlama bir yorum olmuş sayın Duran..
Sizin yazımınızdan dahi anlaşılacağı üzere, öncelikle bir başörtüsü kabulü var zaten..Başörtüsü islamiyette yok diyenleri bu söyleminiz zaten çürütüyor..
Peki başörtüsünün aşağılara kadar inerek yakalarının üstünü de kapatması ne anlama geliyor?
Başörtünün başı yarım yamalak örtmesine müsaade ederken, o başörtüsünü aşağıya salıp yakaları da muntazaman örtmesi gerektiğini ayete sokacak kadar önemli kılan şey nedir?
Başın nasıl olursa olsun örtünmesi önemli olmasaydı, önemli olanın sadece yakaların üstünün örtülmesi olsaydı, niçin ayet sadece yaka bölgesini örten bir örtüden bahsetmemiş de, başı örten örtünün o bölgelere kadar uzatılmasını öngörmüştür sorusunu sormalıyız?
Ayet çok açıkça hem başörtüsünden, hem de bu örtünün yakaların üzerine vurulacak şekilde aşağıya uzatılmasından bahsediyor.Ayetin devamındaki "Kendiliğinden görülen kısımlar hariç" söylemi ile el yüz gibi görünmesi kaçınılmaz olan kısımları örtünme dışında bırakıyor..
Yakanızın üstüne vurun kısmından, sırtınızı kapamanıza gerek yoktur anlamı nasıl zorlama bir çıkarım olursa, başörtüsünün yakaların üstünü de örtmesi gerektiğinden, saçların açık kalabileceği çıkarımını yapabilmek de o denli zorlama bir çıkarım olur..
Muteber İslami anlayış budur..Sünnet ve 1400 yıllık uygulamalar da zaten bu yöndedir..
Al-i İmran 78 :
Ehl-i kitaptan bir grup, okuduklarını Kitap’dan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğer bükerler (okuduklarını saptırırlar). Halbuki okudukları Kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde; Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah’a iftira ediyorlar.
şeklindeki eklemenize ise yürekten katılıyorum..
Gerçekten Ayetleri eğip bükenden geçilmiyor günümüzde..
Allah hepimiz için hayırlısını nasip etsin...