- 953 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KIRLANGIÇ MEVSİMİ
İzmir’deyim.
Yeni kiraladığım evin balkonundayım.
Her tarafta insanın içini çoşkuyla dolduran bir bahar kokusu var. Gökyüzü alabildiğine berrak,masmavi. Etrafta tek tük görülen ağaçlar yeşillenmeye hazırlanıyor. İzmir’de bahar mevsimi çok kısadır. Eğer dikkat etmezseniz farkına bile varamazsınız, bir kaç günde geçer gider.. Onun içİn pür dikkat havayı gözlüyor, onu benliğimde hissetmeye çalışıyorum. Her bahar mevsimine kavuştukça Tanrı’ya şükrediyorum: “Tanrım bana bir bahar mevsimi daha yaşattın”. Çünkü yol kenarlarındaki çimenlerin yeşile çalması, ağaçların hafif hafif tomurcuklanması, kenger dikenlerinin (İzmirde Şevketibostan derler) grimsi yeşil fiziki haritaları andıran yapraklarının toprağı örtmeye başlaması, etrafta arsız arsız uçan sinekler, toprakta, yeni yeni tembellikten kurtulan ve şaşkın telaşlı oraya buraya koşturan karıncalar, taze toprak kokan karınca yuvaları... Beni, hep hayata daha çok sarılmaya ve kimselere belli etmediğim, çılgınca bir sevince boğar. Ne çığlıklar atarım ne koştururum ,ama ruhum o kadar delirirki kimsenin duymadığı fakat benim kulaklarımı sağır eden bu sesler yüreğimi doldurur. Tanrım sana binlerce teşekkürler.
İşte baharın beni deli divane ettiği böyle bir gündü.(Belki Orhan Veli’de bu havalarda mahvoldu). Balkonda gölgeye sığınmış bir iskemlede otururken, hızla yaklaşıp-uzaklaşan bir kırlangıç neredeyse, yüzüme değecekmiş gibi gelip geçiyordu.(Yeni kiraladığım ev binanın 8.katıydı)Dikkat edince ağzında minicik bir çamur parçası olduğunu gördüm.Anladımki bu tanrı misafiri zarif kuş balkonumda yuva yapacaktı. Talihliydim, mutluydum. Bizim oralarda kırlangıç neredeyse kutsal sayılır. Nedenini bilmiyorum ama böyledir.Yuva yaptığı eve uğur getireceğine inanılır. Bu yüzden kendimi şanslı sayıyordum. Onu rahat bırakmak için yavaşça oradan sıvıştım. Odaya girip ne yapacağını gözledim.
Balkon mutfağının köşesin getirdiği çamuru yapıştırmaya çalışıyor, duvarın dibine gelince kanatlarını hızla çırpıyordu.Nihayet birkaç denemeden sonra çamuru yapıştırmayı becerdi. bundan sonra hızla yuva yapımı devam etti. Sonra baktım ki iki tane oldular veya ben buna önceleri dikkat etmemiştim,şimdi farkediyordum. Belliki bir erkek ve bir dişiydiler. Bitmek bilmeyen bir azim ve istekle neredeyse iki günde bitirdiler. Bu arada ben işe gidip geliyor kapıdan girer girmez sessizce balkon penceresindeki tül perdenin arkasından onları gözlüyordum. Yuva bitmişti.
Ertesi gün işten döndüğümde ilk olarak yuvaya baktım. Birde ne göreyim. Yuvanın yarısı olduğu gibi yere düşmüş tuzbuz olmuştu. Ama kırlangıçlarım alabildiğine hızla uçuyorlar yıkılan yerden itibaren yuvayı tamamlamaya çalışıyorlardı. Bu yıkılma işi birkaç kez tekrarlandı. Ben ve kırlagıçlar şaşkınlık içindeydik. En son yıkımdan sonra yerdeki toprakları alıp suyla çamur haline getirip,yuvayı alt taraftan destekledim. Bu arada dikkatimi birşey çekti. Erkek bir serçe durmadan bağrışıyor, etrafımda uçup duruyordu. Yuvayı elbirliği ile bitirdik. güzel bir yuva olmuştu küçücük bir giriş kısmı bırakmışlardı kırlangıçlar.
Aradan ne kadar gün geçti bilmiyorum. Daha doğrusu, herhalde işlerimin yoğunluğundan olayı unutmuştum. Bir Pazar günüydü penceremin önünden geçen kırlangıçları yeniden farkettim. Çok sık gelip geçmeleri dikkatimi çekti. Her balkona yönelmelerinden sonra balkon penceresinden neşeli çığlıklar odaya doluyordu. Koşup gene tül perdenin arkasından baktım. İşte tabiatın mucizelerinden biri daha gerçekleşmişti. Her doğum bir mucizedir aslında. Yuvada sarı kenarlarıyla kocaman açılmış iki ağız gördüm. Hem alabildiğine ağızlarını açıyorlar, hem de güçlerinin yettiği kadar bağırıyorlardı. Yorgun ama mutlu anne ve baba durmadan ne getiriyorlarsa yavrularının ağzına bırakıyor,sonra da hızla gene uzaklaşıyorlardı. Çok mutlu bir tabloydu.
Her mutluluk gibi bu da uzun sürmeyecekti. Olayın bundan sonrası tam bir dramdı. Yavruların henüz tüyleri çıkmamıştı.,incecik boyunları kocaman kafaları iki kalın sarı çizgileriyle gagaları ve hiç kapanmayan bir ağız.O küçücük gövde akşama kadar taşınan bu yiyeceklerle nasıl dolmuyordu şaşılacak şeydi doğrusu.
Derken balkon demirinde bir erkek serçe peydah oldu. Bu daha önce gördüğüm serçeydi.Ben dikkatle onu izliyordum. Çünkü içgüdülerim bana pek iyi şeyler olmayacağını söylüyordu. Serçe hızla yerinde dönüyor, bir sağa bir sola zıplıyor,arada bir yuvaya doğru hamle yapıyor ,sonrada yarı yoldan geri dönüyordu. Anlaşılan niyeti pek iyi değildi. Sonra yoruldum ve izlemekten vazgeçtim.
Kötü kötüdür. Ya da doğa, içinde bizim çözemediğimiz bazı sırları saklar. Ki bu mutlaka böyledir. Olaydan sonra bunu çok düşündüm .Tanrının işlerine akıl sır ermez . Belkide bu nedenden tanrı Tanrıdır.
İşten döndüğümde içimden bir ses yuvaya bakmamı söyledi. Gidip baktığımda hem üzüldüm, hem kızdım, hemde çok şaşırdım.Yavrulardan birisi yerde yatıyordu. Elime aldım ölmüştü. Hatta sıcaktan kurumuştu neredeyse.Demekki yuvadan düşeli çok olmuştu. Anne ve baba kırlangıçlar çığlık çığlığa gene uçuyorlar, kalan yavrularını beslemeye devam ediyorlardı.Dişi olan yerdeki yavruya hamle ediyor onun öldüğüne inanmak istemiyor, etrafında dönüp duruyordu.
Biraz sonra erkek serçe göründü balkon demirinde. Derlerki bir kuş yuvasına bir insan eli değerse oradaki anne veya baba kuş ya yuvayı terkeder, ya da dokunulan yavruyu yuvadan atar. Bu da belki doğanın kendi kendine aldığı tedbirlerden birisi olabilir. Hastalık veya biliniyor olmaya bağlı olarak. Ama ben yuvaya dokunmamıştım. Bu olay olduğu gün cuma akşamıydı. Ertesi gün iş olmadığı için yuvayı izlemeye aldım. Niyetim neden ve kim o yavruyu atmıştı. Bütün kuşkularım erkek serçe üzerine yoğunlaşıyordu. Ertesi gün erkenden uyandım serçe balkon demirine konmuş bir taraftan çılgınca bağırıyor, zıplıyor, kısa mesafe uçup uçup tekrar dönüyordu. Bana aldırış bile etmiyordu. Çıkıp birkaç kere kovaladım. Ama o hep oradaydı. O gün öyle geçti .Pazar günü kuşların gürültüsüyle uyandım. Koşarak balkona çıktım. Serçe ve iki kırlangıç birbirlerini kovalıyorlardı.İkinci yavru yere düşmüş hareketsiz yatıyordu. Anladımki bunu o erkek serçe yapmıştı. Zavallı kırlangıçlarda son bir umutla yavrularını kurtarmaya çalışıyorlardı. Ama olan olmuştu. Yavrunun küçük bedeni hareketsiz yatıyordu. Sonra çaresizce çekip gittiler. Serçe yuvaya girmeye çalıştı birkaç gün. Onu, küçük tüy ve çöp taşırken gördüm. Ama yuva onun bu cüssesine dayanamamış önce çatlamıştı. Sonrada ikiye bölünüp düştü. Duvardan kalan çamurları ben süpürdüm.Serçe bir daha görünmedi. İki kırlangıç bir yıl sonraki baharda yeniden göründüler. Birkaç gün balkon civarında uçuştular. Ağızlarında birkaç küçük çamur tanesiyle kısa bir süre yuva yapmak için uğraştılar. Bir süre sonra bundan vazgeçtiler. Sonra da bir daha hiç görünmemek üzere çekip gittiler.
Her bahar geldiğinde küçük , zarif ve asil kırlangıçlarım geri gelecek diye onları beklerim. Bu güne kadar tam dört yıl geçti onları bir daha görmedim. Eğer görseydim mutlaka tanırdım.
Artık benim kırlangıç mevsimlerim yok.
YORUMLAR
paragrafları kısa tutmanız okuma açısından kolaylık sağlar diye düşünüyorum.
paylaşımınız için teşekkür ediyorum.