- 1190 Okunma
- 15 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEHİRLİLER(2)
Günün çoktan ışımaya başladığı ama havanın ısınmaya,güneşin yüzünü göstermeye hiç niyeti olmayan sabahlardan birinde,delikanlıların sert ayak sesleri,işçi kızların kıkırdaşmaları,orta yaşlıların kaba öksürük sesleri duyuluyordu sisler arasından.
Herkes ekmek kavgasını sürdürmeye,işçi servislerine yetişmeye çalışıyor,kimi bütün gece ayrı kaldığı kadim yari sigaradan bir nefes daha çekebilmenin heyecanını yaşıyordu koşar adımlar eşliğinde.
Tepeden şöyle bir bakılsa karıncaların yiyecek telaşını andıran yeni güne uyanıyordu şehir karbonmonoksit tüten sokaklarında lambaları henüz sönüp de dinlenmeye çekilirken köşe başlarında.
Poğaçacıların,simitçilerin mekan bellediği kuytu yerlerden taşan kuyruklar uzun zamandır evinde sıcak bir bardak çayla kahvaltı etmeyi özleyenlerin hasretini gideremese de açlığını gideriyordu ancak.
Her sabah olmasa da arada bir buğusu tüten termosla servis otobüslerinin içine dalan elleri morarmış çaycıyı da dört gözle beklerdi poğaçalarını öksüz bırakmak istemeyenler.
Şehrin bir ucundan bir diğerine upuzun bir sıra yapmış gibi gözüken otobüslerin gaz sesleri ardı ardına duyulmaya başladı mı,şehir sanki bozguna uğratılmış da,boşaltılmış,yeniden uykuya dalmış bir hal alırdı geceden kalma sessizliğini takınarak.
Evlerde hiç kimse kalmadı derken gözlerini ovuşturarak,ağızlarına reçelli dilimlerin tıkılmaya çalışıldığı formalı çocuklar belirirdi sokak başlarında,sırtlarında kendilerinden büyük çantalar..Biraz boyca büyük olanları arkadaşlarıyla şakalaşıp,gülüşürken; Okulun yolunu daha o sene öğrenmeye başlayanlar bir büyüğün ardında hem yürürler,hem yün kaşkolların,berelerin altında yarı kalan uykularına devam ederlerdi.
Bir trafik kazasından sonra terkedilmiş görüntüsü veren kamyonetiyle sütçünün kornası duyuldu mu sokakta artık ne ev hanımları,ne evde bahtının açılmasını bekleyen gelinlik kızlar,ne yüzü buruş buruş olmuş ağzı dualı nineler ve dedeler uykunun kollarında kalamazdı.
Gün çoktan başlamış,konu komşu balkon,cam kenarlarında dedikoduya dalmıştı..
Kapıcılar sepetlerinde apartman içlerine taşıdıkları taze ekmek kokuları peşine arsız sokak kedilerini çoktan takmış,evdeki süt çocuklarının bile iştahını kabartıp tatlı rüyalarından uyandırmıştı.
Köşedeki marketin çırağının dayak yiyen çığlığı duyulur duyulmaz anlıyordu mahalleli yine para kaçırmıştı akşam kasadan.
- Kovdum seni ulan! Ocağıma incir ağacı dikeceksin.
-Abi yapma ! Valla kumar oynamadım bu sefer.Aldıysam da kızkardeşim hastaydı.O`na aldım.
- Yalancı deyyus seni!
Marketçi öfkesinden kıpkırmızı kesilmiş sokak başına kadar kovalardı her sabah körpeyi.
Her akşam üstü gene gelir rafları düzenlerdi minicik elleriyle okul görmek nasip olmamış fukara.
Bir koca günü yarı temizlik,yarı bulaşık,yarı çoluk çocuk derdiyle geçiştiren pardesünün altında süslü bluzlu hanım teyzelerim bir bir çıkmaya başladı mı kapıdan öğle vaktinin henüz geçmiş olduğu anlaşılır,balkonda başlayıp da tadı damakta kalmış dedikoduya devam etmek için komşulara çay içmeye geçilirdi.
Kocalar çekiştirilir gün boyu,kayınvalidelerin türlü huysuzluklarından bahis açılır,her kadın en talihsizi kendisiymiş gibi hayatın, acındırma yoluna giderdi konu komşuya.
Pasta böreklerin de,tariflerinin de havalarda uçuştuğuna şahit olan okuldan gelmiş yavrucukların iştahı iyice bir kabartılırdı akşam yemeği öncesi.
kocasından pek çekinen kadın taklidi ile hızla vedalaşan kadınlar bilinmez sebeplerden hem çocukları azarlar ,hem koşar adım merdiven çıkarlardı karanlığın bastığı saatlerde...
- Gene ne takıldın peşime?Ders vermedi mi hocan?
- Yok anne.Acıktıydım da.
- Baban gelsin anlatcam top peşine koştuğunu koca gün.
Kulağı tırnaklanmış çocuk daha fazla sesini çıkaramazdı babasının kükreyen sesini anımsadıkça.
Yine yorgun gelecekti.Bilirdi.Ne saçını okşuyor,ne bir tatlı söz ediyordu.Bütün bildiği karne günü azarlamaktı.
Ya da birşey isterse homurdanmaktı televizyonda dünyaların kavgasını seyrederken..
Bunları düşünerek istemeye istemeye masanın başında sayfalara gömülen çocuk kapı ziline bile tepki vermezdi annesi masanın örtüsünden çekiştirene kadar yemeğin hazır olduğuna işaret.
Çok zengin olmasa da her Allah`ın günü önlerine koyacak bir tabak sıcak yemeğe şükrederken bile uzaktı aile birbirinin duygularına.
Anne bulaşıkların çokluğunu kafasına takarken,baba işyerindeki düzensizliklerden bahsediyor,çocuk iştahsız yudumlarla karnını doyurmaya çalışıyordu.
Birbirinden kopuk üç dünya aynı galaksiye hapsedilmiş gibi dört duvar arasında yaşam sürdürüyor,güya mutlu aile tablosu çiziyorlardı.
Şehir ayırıyordu onları duygularından,
İçlerine,yalnızlıklarına yaklaştırıyordu hep ıssız saatler kol gezerken şehrin caddelerinde sokak lambaları yanmışken...
Anne,sofrayı toplayıp,babanın çayını doldurmuş;
baba ayaklarını uzatıp,yarı horlamış,yarı televizyonun ekranındakilere belli belirsiz bir küfür savurmuş,
çocuk ise anlam veremediği rakamların başında sevgiye hasret gelecekte kendi kuracağı mutlu ailesinin hayalini kurmuş,mahmur gözleri uykuya,al dudakları esnemeye durmuş,
Ve koskoca bir gün son bulmuştu...
Anne pijamalarını zar zor giydirdiği çocuğu yün yorganlara sarıp sarmaladı yanağına bir öpücük bile kondurmadan.
Baba ertesi günün ekmek kavgasına hazırladı kendini odanın ayışığı vurduğu loşluğunda.
Arkasını döndü uyumayı denedi kadın.
Uzaktı,çok uzaktı kocasına..
Sokaktan bekçi düdükleri duyuluyordu şehrin dinlenmeye geçtiği saatlerde...
YORUMLAR
Gerçekten okuduğumda hepsi resimleriyle beraber gözlerimin önene geldiler sanki köşeden biri çıkacak diye bakıyordum,köşeden kimse çıkmadı güzel resmetmişsiniz yazı ancak bu kadar resmedilirdi sanki simit seslerini duyar gibi oluyordum.Ancak bu tip aileler olmakla birlikte bunun tam tersi ailelerde var.Her akşam eve gittiğimde liseye giden oğlumu halını hatırını sorar öper ve sevdiğimi söylerim.SAYGILARIMLA
Ne çok kendimdi sanki her köşesi. Neler neler kaybettiğimizi bu şehrin yaldızlı sokaklarında, çocukların cocukluğunu yaşayamadığı, mutlu sanılan ailelerin, her ferdin kendi odasında mutsuzluğu, fakat mutluymuş gibi görünmeleri çevrelerine hiç olmazsa. Şehrin insanlık yanımızı nasılda kemir kemirdiğini çok güzel anlatmışsınız. Zevk aldım okumaktan.
Tebrik eder, selamlar. saygılar sunarım.
Gene ne takıldın peşime?Ders vermedi mi hocan?
- Yok anne.Acıktıydım da.
- Baban gelsin anlatcam top peşine koştuğunu koca gün.
ÇOK DUYMUŞTUM BU VE BENZER SÖZLERİ ANNE YADA DİĞER BÜYÜKLERİMDEN...YILLAR ÖNCEYE GÖTÜRDÜ..
Anne,sofrayı toplayıp,babanın çayını doldurmuş;
baba ayaklarını uzatıp,yarı horlamış,yarı televizyonun ekranındakilere belli belirsiz bir küfür savurmuş,
VE; MEMLEKETİMDEN, EVİMDEN, EVLERİMİZDEN İNSAN MANZARALARIMIZ...
BÜYÜK BİR EMEKLE YAZILMIŞ...
YAZARI KUTLARIM...
SEVGİLER...
öncelikle kopukluk olmasın diye öykünün birincisini de okudum.Çok iyi bir gözlemci olduğunuz kesin.Bunun yanında gözlemlerinizi yazıyla ifade etmeniz mükemmel.yukarıdaki yorumda öykü dünyasının yeni bir kalem kazandığını belirten beyefendi haklı.
yazının tamamında olmasa da bir kısmında kendimi buldum "Baban gelsin anlatcam top peşine koştuğunu koca gün" benim çocukluğumda en fazla duyduğum cümle.
mükemmel bir yazar yola çıkmış yol ver Türkiye diyorum.Başarılarının devamını diliyorum.....SEVGİ VE SAYGILARIMLA....İBRAHİM KARAÇAY
selcan.Biz köy hayatını yaşayan insanlara verilecek en güzel şehir örneği.İnan okuğum her satırında o koca şehir aklıma takıldı.Her satırında köyüm büyüdü gözümde.Her satırda köyümün özlemini derinden yaşattın.
Yüreğin gerçekleri kağıda ne güzel anlatımlarla dökmüş içindekileri.Yüreğin dert görmesin arkadaşım.
Hakan.
Bütün bir günün öyküsü kaleme alınmış...Günlük hayattaki kişiler çok güzel gözlemlenmiş...Bir an Sabahları okula giderken gözlemlediklerim...Köy okullarına giderken tarlada çalışmaya giden işçi kadın ve erkekler gözümün önüne geldi..Öğrenciler... Ailede anne ve baba ..Hepimiz genelde böyle bir yaşatının içinde değilmiyiz...Türkiyenin gerçekleri ve yaşam çok güzel kaleme alınmış..Ancak bu kadar güzel bi öykü bu kadar canlı anlatılır... Sanki sizinle bir çok günü yaşadım...Anlatım ,ifadeler çok güzeldi...Çok beğendim...Tebrikler