- 717 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Karanlık Ada ©
Mürettebat bunca şeye dayanamadı, karanlık bir limana demir atmak zorunda kaldık...
Limana inmeye kimse cesaret edemiyordu, bilmediğimiz bir yerdeydik, mürettebat korku doluydu.
En küçük ses büyük bir haykırış gibi hissediliyordu. Gözcü, kulesinden inmiyordu.
Limana ilk ayak basan ben oldum. Adaya doğru ilerledim. Gözüme, kulağıma korkulacak hiç bir şey ilişmedi. Ama hislerime engel olamıyordum. Daha sonra farkettim ki, karanlık adayı terketmişti. Büyülü bir şeydi bu, belkide bir düş görüyordum. Gemiye döndüm, mürettebatım tetikteydi hâlâ, oysa ben buranın güvenli olduğu kanaatindeydim. Gözcü adanın neden bu kadar karanlık olabileceğini sormuştu, mürettabattakiler kendi aralarında fısıldaşıyorlardı.
-Bu karanlık nereden gelmiş olabilir bilmiyorum ama hiç gidecekmiş gibi görünmüyor !
-Bana da öyle geliyor,
-Çocuklar orada bir şey mi hareket ediyor ?
Birden yönümü bahsettiği yöne çevirdim, ama bir hareket sezemedim, çocuklar fısıldaşırken birisinin "hiç gidecekmiş gibi görünmüyor" cümlesi beni ürküttü. Oysa karanlık gitmişti. Bir an kendimi kutsal ve yalnız hissettim. Sanki onlar benim mürettebatım değillerdi.
Onlara sordum:
- Çocuklar bu size garip gelebilir ama ben şuanda karanlığı göremiyorum.
Kimse bir şey söylemedi. Ardından tekrar sordum:
- Çocuklar diyorum ! Ben karanlığı göremiyorum ! Benimle dalga mı geçiyorsunuz ?
- Kaptanım ! Ya siz bizimle dalga geçiyorsanız ?
Bunun ardından derin bir nefes aldım, daha çok irkildim, daha çok...
Üzerime hiç atamayacağımı düşündüğüm bir yük bindi sanki.
Ardından mürettebattan bir adamıma yanıma gelmesini emrettim.
Şaşkın ve korku dolu gözlerle önce arkadaşlarına baktı, ardından ağır ağır yürümeye başladı.
Yanıma geldiğinde ani hareketlerle etrafına, gökyüzüne bakmaya başladı...
Birden yüzünde bir tebessüm belirdi. Bir süre sonra bütün mürettebat adaya ayak basmıştı.
Daha sonra kendi kendime düşündüm. Galiba, bu ada, bu güzelliğini, buna borçluydu.
İnsanların buraya ayak basmamasına şaşmamalı. İlk ayak basanlar bizleriz sanırım.
Hah ? Tabi ya, tahmin etttiğim gibi hepsi bir rüyaymış. Ama bu çok anlamlı bir rüyaydı. En azından benim için.
Karanlık ? Tam olarak neydi.
Korku ?
Boşluk ?
Canavarlar ?
Yoksa karanlık aslında hiç olmayan birşey miydi !
Bir ihtimal, karanlık, korkunun bir açıklamasıydı. Benim için karanlık olan bir yer, bir yarasanın gözünde...
Evet aslında karanlık yalancı birşeydi. Bunca zaman sonra bunu henüz farkediyor olmam kendimi kötü hissetmeme sebep oluyor. Ne yapmalı öyleyse. Şimdi tüm korkuları yenmeli mi ? Tüm düşmanları alt mı etmeli yoksa ? Korkunun ne kadar sahte birşey olduğunu biliyorum artık. Karanlığın aslında korkunun reklamı olduğunu farkettim. Yoksa diğerlerine mi anlatmalıyım ? Yoksa birşeyleri yapmadan önce daha mı az düşünmeliydim. Sanki çok düşünmek korkunun bir belirtisi gibi gelmeye başladı bana. Aslında tüm odalarda korkuya açılan birer kapı vardı. Çünkü herşeyin içinde korkunun olduğunu farkettim.
Karasızlıkların, sorumlulukların, ilişkilerin ve hatta mutlulukların içinde bile korku vardı. Öyleyse korku insanların yarattığı bir şey olmalıydı. Neden olmasın.
Karanlıktan korkmuyorum,
Korkudan,
Korkularımdan korkmuyorum...
Peh ! Çok Saçma...
Karanlığın işi gücü yok, gitmiş korkunun reklamını yapıyor...
Bora Kasap