- 1531 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Sarımsak Öyküsü
Yıl iki bin iki.Mayıs ortaları.Sarımsak istiyordu canım.Aş eren kadın olurda,sarımsak eren erkek olamaz mıydı?Nasıl da tazesinin o, sulu sulu ağız yakan mübarek kokusu genzimde uçuşmaya başladı. Püskül püskül,pazarların göz ucuyla süzülenleri.İri dişlisi; tembel işi ,inci dişlisi;soyarken insanın canını çıkarıp hüner isteyenleri ,sap sap ,küme küme,püskül saçak, pazar tezgahlarının bahar sarhoşluğu ,sarımsak yığınları…
-Yarın cumartesi, dedim. Gelenim yok,gidenim yok…İstanbul’da bir başımayım.Varayım pazara,oldu olası yılda bir kez yerim taze baklayı;dereotlu baklayı da tadayım bu yıl,bol bol sarımsakla.. Akşamı etmeden pazarı yapayım ,dedim ve yolunu tuttum Avcılar pazarının.
Neşelenirim pazar yerlerinde.Ucuzluğu pahalılığı görünmez gözüme.Şu cıngarı,çeşit bolluğu ve doyuruculuğu renklerin.Elbet,güz bereketinin pazarlarına benzemez hiç birisi ama,sıyırır insanı kabuğundan;kalabalık,gürültü,kokusu meyvaların ve oynaşan renkleri satılan her şeyin..
Bu pazarın amacı ve hedefi belliydi.Dediğim gibi,taze bakla, taze sarımsak ,eksik bir iki
şey;dereotu ,maydanoz filan yüklenip poşetlere,tuttum evin yolunu.Akşama balık,yarın öğlene de bol sarımsaklı baklaydı kısa zaman iki günlük yemek planım…
Durgun bir süreç yaşıyordum.Henüz sürgünün ilk mayısı.Çoluk çocuk uzakta bir yerdeler.Eski sürgünler kaybolmak demekmiş.Şimdikiler sesli de değil,artık görüntülü sürgünler,ayrılıklar.Ben de ne yapayım;günlük can sıkıntıları,alışmakta olduğum şu dev babası şehirde otuz kırk yıl önce ayrılıpta bu sürgünün nimeti saydığım,birkaç çocukluk arkadaşıyla her hafta sou buluşup,bir o semtte bir bu semtte yaya İstanbul gezilerine..Yayan olarak uzun araları yürümeyi yıllardır zevkle yaparım.Zul gelmez bana tempolu gezinmek.Enerjimin boşalımını bilinçli kullanırdım böylece.Ama İstanbul’un şakası yok hani,belki bir semt,bilemedin iki semti bağlayan orta uzunlukta bir yol,hemen tüketiveriyordu insanı.Pazar günlerinin en olmazsa olmazı da, eski Londra asfaltı yakınlarındaki evimden Marmara Denizi’nin kıyılarına inmek,limanla bütünleşmek ve balıkçı barınaklarında aylakça dolaşıp mazot,tuzlu ve sası kokuları içime çekmek , sahil bakkalından aldığım iki teneke birayı iri kayaların üzerinde yudumlayarak güneşi batırmak veya seyriyle çocuklaşıp yeniden doğar gibi olduğum balıkçı motorlarının patırtılarının ardından, suda bıraktıkları izleri en ince ayrıntısına kadar beynime nakşetmekti.Hoş kafa ve serin üfleyen akşamlarında ,her pazar gününün ikindi ve akşamı ,yaşlı ağacın dibinden fışkıran taze sürgünleri gibiydim...
İlk akşamdan ayıklayıp hazırladım incecik taze baklaları.Sarımsaklar için acele etmedim.Salon ile mutfak bir aradaydı ve ben de sonbaharı ,kışı, ilkbaharı; oturduğum şu sertçe divanın üzerinde kah tüneyerek,kah uyuklayarak,geceleri de yorganımın çekip başıma sabahlayarak geçirmiştim.Arka odalar iklimime uymuyorlardı.Okul dönüşleri ilk işim ;sazı elime alıp kirini dökmekti belleğimin,kulaklarımın, ruhumun.Sonra te
mizlik vs.geliyordu.Önceden hazırladığım en az iki çeşit yiyeceğim de ,kendi kendime güven ve onur kaynağım oluyordu ,hazır yiyecek.Sonrası bir iki kadeh içki,tuzsuz kabak çeğirdeği,imlediğim bir diziyi seyirden sonra,ardından kağıt kaleme sarılıp,yazardım güne ve geçmişe dair ne var yoksa hafızamda birikenleri..
Ha!Şu komşu denen kavramın İstanbul’da ne hallere düştüğünü isterseniz anlatmayayım. Komşuları sakın sormayın.Daha kimse çalmadı kapımı geçtiğimiz ekim ayından bu yana.İn miyim,cin miyim,kimin nesiyim hakgetire.Gülümsediğim insanların çoğu, düz duvar yüzüyle süzülüp sıvışıyorlardı yanımdan.Çoğu Bulgaristan göçmeniydi ve Türkçeleri oldukça zayıftı.Çocuklarına matematikten yardım ederim diye de sık sık gözlerdim birilerinin yolunu.Bu nedenle kapımdaki isimliğe matematik öğretmeni olduğumu belirten etiketi bile iliştirmiştim.Ara kattaydım.Belki inip çıkanlardan biri merak edip sorgu sual eder düşüncesi ile...
Allahtan okulum vardı.Öğrencilerim ve öğretmen arkadaşlarım.Mahalleliyi hiç mi hiç sormayın!Bir de çamaşır astığım günler, beni çaktırmadan seyreden gelinler,kızlar ve anaları.Perde ardında saklı izleyicilerim,gizli dostlarım.Hâlâ merak ederim;çamaşıra mı,bana mı,yaptığım işin ince detaylarına mı?Neye bakarlardı bilemem!.Gülümserdim.
Bayıldığım davranışlarıysa ,yakalandıklarında ki utangaç gülümseme ve kaçışlarıydı.Ben de az hin değildim.Onları tuzağıma çekmek için hazırlıklarımı göstere göstere baygın baygın yapardım.Alttan alttan bakmaktan gözlerim sivrilir ,şaşı olurlardı neredeyse.Şiirlerimin bir kısmının sahibi;bu hapis insanlardı.Onları bir salkım üzüm gibi hissederdim.Ya da muhabbet kuşlarının toplu yaşayanları gibi.Canlarım,evinde köle gibi yaşayan insanlarım benim…
Cumartesi öğlen soyundum dökündüm,mükemmel bir bakla yemeği çıkardım .Büyücek kırmızı boyalı fasulye görünümlü masanın üzerine dizdim zevkle.Yemek masam her zaman incec düşünülerek bezenmiş olmalıydı.Önce göz zevki,sonra dil ve damak faslı,daha sonra da boğazdan kayarak inişi ve midemdeki mutluluğum...Bu gün evdeydim ve baharı karşılama sarımsağını inceden inceden soyup iki baş kadar ayıkladım.Yarım cam kase kadar oldu da bir ara histerime yenildiğimi anlayıp
-Yahu sen ne yapıyorsun,diyerek frenledim kendimi.Şeytan azapta gerek,gereksiz onca emek…
Bir kısmına sarımsaklı yoğurt yaptım,yanında biraz domates salçalı,marul taze soğan karışımı ekşili salata,beyaz camın ardında türküler ve ben..Sonrası mı?Ye babam ye..Gözüme çok gelen o yarım kase sarımsağı iç etmişim ,gaza gelmiş bir insani iştahla.Hafifledim elbette o kadar sarımsağı yiyince.Ne ise kimyasalı,uçurmuştu beni.Varsın olsun.Zevk bu.Benim değil mi?Toparladım masayı,çay suyu koydum ocağa
keyif tam olsundu isteğim.Çekirdek dolabına yöneldim;eyvaaah!Dün gece bitirmiştim kabak çekirdeklerini…
Olmaz!Çekirdeksiz şu keyfin içine ...Bir an dikili kaldım.Ne yapmalıydım,ne yapmalıydım..Karar tamamdı.Çekirdeksiz olmazdı.Yakındaki yerlerde de yoktu.Çarşıya,merkeze inmek zorundaydım.Üşenmedim,giyindim spor giysilerimi,şapkamı taktım başıma,yeni aldığım renkli gözlüklerim de tamam,salındım sokağımdan caddeye.Var üç dört kilometre ana caddeye.Yürüyüp terledim de biraz.Rüzgarının nereden ne zaman çıkacağı belli olmaz bu şehrin yel vurmasına aldırmadan.Hele bulunduğum yerin bir yanı Küçükçekmece gölü,diğer yanı Marmara ise…Birazdan kara kara bulutlandı gökyüzü..Esmeye de başladı deliceden.Dükkandakiler pis pis baktılar bana.Niye baktılar anlamadım.Çekirdek torbasına kavuşmaya kavuştum da,ıslanmak ta var diye düşündüm işin ucunda.Aklıma birden geldi;eyvah!Ocağı kapamış mıydım?Çaydanlık doluydu ama..Hadi buyur!İçimi adlımı bir korku.Ev, arkadaşımın evi.Emanet.Emanet malın canı burnunda derler.Bulutlar karardı iyice ,ben bulutlardan daha karardım.Ne yapmalıydım,ne yapayım..?Yanımda duran ve tepeye doğru kestirmeden giden dolmuşun içinde buldum kendimi.Kan ter içinde ve endişeyle karışık pis senaryoların oynaştığı bir ruh haliyle,nefes nefese..
Dolmuş ana baba günü.Biraz öteledim önümdekileri.Tam orta yerinden arkaya doğru yer bulup ,endişeden dilim damağım kupkuru,yolculuğun kısa sürmesi için şimdiye kadar aklıma gelmeyen duaları dilek ve isteklerimi kıpırdatmaya başladım dudak aralarımda.Acaba,kapamış mıydım ocağı?.
-Elbiseyi giyip ocağa yöneldim ,dedim kendi kendime.İyi de kapamış mıydım,elim neler yapmıştı?Sonra ikinci düğmesini hatırladım ocağın.
-Ellemiş miydim,ellememiş miydim?.Allah Allah..Ama ,biraz kendime gelir gibi oldum hani..
Dolmuş ta ne kadar kalabalık.Bilen bilir İstanbul’u..Hava boğucu.Gök boşaldı boşalacak!Derken şoförün yakınında bir yerden genç bir bayan ,bulunduğum taraflardan birini arar gibi bir şeyler arandı.Diğer yolculardan bazıları da bakmaya başladılar sağımdaki solumdaki insanlara.Sanki bana da bakıyorlardı.Hırsızlık gibi bir şey olabilir diye geçirdim içimden.Bakışlar sertleşince,yine bu şehirde oldukça sık şahit olduğum
-Bayanları sıkıştıran erkek operasyonu galiba ,diye de düşünmeye başladım.Arkama dönüp baktım.Onlar da benden yana ileri doğru bakıyorlardı.Eyvah dedim.İki ateş arasında kaldık mı?Allah sonunu hayır ede!.Bir hırçın ses yırtındı.Ne demek yırtındı canım,cırladı ortaya doğru:
-Allah kahretsin sizi!
Şoförü görüyordum aynadan.Adamcağızın bir eli direksiyonda bir eli kapı camında,gözü dikiz aynasında.Dikizliyor kalabalığı ha bire.Cırlak ses daha da gürledi:
-Sarımsak yiyeceğinize bok yeyyinng!..E mi?
-Allah Allah!Ben bittim…Beeen bittiiim…Uf anam uf!..Unuttum.Ve de dolmuşa bindim.Eyvah eyvah!..
Hemen nefesimi tuttum.Dudağımın yanıyla bir öne,bir yana üflemeye başladım verdiğim nefesimi.Çaktırmadan.Ama,içeride hava yok zaten.Nefesimi tutup inceden salmakla da olmuyor.Boğuluyorum.Resmen boğuluyorum ar b.kuna…Kimse durup inmiyor da ki fırlayayım.Nasıl fırlayayım,et yığını içerisi.Bir ter boşalıyor sırtımdan kuyruk sokumumdan bacaklarıma.Sanki paçalarımdan su damlıyor.Nasıl boş bulunupta böyle bir hıyarlık yaptım.Biri bana”tuh ulan suratına p….k dese bile yemin ettim “mık” demiyeceğim…Dolmuş ,mezarlık rampasına sardı.Mübarekte çekti çekmez derken,yalılardan çıkan dik yokuşta nihayet birisi seslendi
-inecek vaar!Müsait yerde şöför beg!..Yeminle kadına sarılıp öpesim geldi.Ölüyorum.Nefes alamıyorum,ama nafile. Öyle bir organizasyona giriştim ki kadınla beraber yararak duvarı fırlayacaktım dolmuştan aşağı..Aynen öyle yaptım,uyguladım.Yaşamımın en müthiş inişiydi bu..Ne inişi olursa olsun.İnanın o an uçaktan bile atlardım utançtan!.Fırladım ,itiş kakış kapıya doğru ve oradan cadde kenarına uçarak ayak bastım.Oradan da ilerideki arsaya doğru arkama bakmadan hızlı adımlarla yürüdüm.
Biraz ilerledikten sonra,dolmuşun ardından göz ucuyla bakındım.Bütün kafalar camlarda ve gözlerbenden yana ne de anlamlı bakıyorlardı.Zehirlemiştim milleti.Kabalık ama bilerek miydi olanlarl.Hayır ama,olmasa da dikkat etmek gerek diye hayıflandım kendime.
Yağmur delirdi.Şapkamdan burnumdan topuğuma sicim gibi akıyor su taneleri.
-Ver Allahım ver ancak paklar beni,dedim.Naylondan bir avuç çekirdek alıp ıslak ıslak yiyerekten ve yerlere basmayıpta uçaraktan sanki yarım saate yakın evin yolunu tuttum.Utançtan kurtuluşun kutlamasını yapıyordum.Kimin umurunda ocak mocak…Islanmışım sıçan gibi.Eve vardım.Her şey düşündüğüm gibiydi.Ocağı kapamıştım.Bir evham uğruna şu keyfli günün zevkini zehir etmiştim..Kurulandım ve utancımdan ilk akşamdan sabaha kadar uzandığım yerden kalkmadım..
Ben cezamı çektim,siz çekmeyin dostlar…
22.07.2007 /Denizli