HANGİSİ DOĞRU HANGİSİ GERÇEK KAVRAYAMADIM BÖLÜM 3
Birlikte yolda yürürlerken Su İlkay’ın ağzından çıkan her sözde ondan daha da çok etkileniyor, bir yandan da yanında olmanın mutluluğunu hissediyordu. Beşiktaş sahilinde bir yerde oturup Özgür’ü beklemeye koyuldular. Aslında onlar bu hallerinden gayet mennundular. Sanki birbirlerini uzun zamandır tanıyorlarmış gibi konuşacak o kadar çok şey bulmuşlardı ki...
Su hayatı boyunca hep zor olanı sevmiş ve zor olan ona ilgi çekici gelmişti. İlkay’ın gizemli bir havası vardı. Onu bir çırpıda tanıyabilmek mümkün değildi. Konuşmalarını anlamak için kafanda bir daha düşünmen gerekiyordu. Neredeyse her konu hakkında bilgisi vardı. Su İlkay’ı hayran hayran dinlerken Özgür gelip muhabbetin tam ortasına oturdu. Su’yla bir süre hasret giderip ardından laf atışmalarına başladılar. İlkay, Su’yu küçük bir kız çocuğuna benzetti o an. Hani küçük çocuklar meraklıdırlar, aklından geçeni direk en saf duygularıyla ifade ederler, kızgınlıklarını gizleyemezler, küçük dünyalarında her şeyi yaparım edaları vardır ama düştükleri zaman kendilerini kaldıracak bir el ararlar ya İlkay’ın gözünde de Su bunları ifade etti o anda. Uzun tatlı bir sohbet geçti aralarında. Ardından İstanbul’un kalabalık sokaklarında birlikte yürüyerek Su’yu yurda bıraktılar.
Biten günün ardından İlkay yatağına uzandığında aklında sadece Su vardı. Bir an yatağından kalkıp Su’yun numarasını istemek için Özgür’ün odasına doğruldu. Fakat hemen ardından kendisinden istemenin daha doğru olacağını düşünerek tekrardan yatağına uzandı. Tatil gününün gelmesini ve biran önce Su’yu görmek istiyordu. Ertesi sabah İlkay daha fazla dayanamayıp Su’yu ilk gördüğü andan beri hissettiklerini Özgür’e anlattı. Özgür bir şeyler sezmiş ama inanmak istememişti. Bir an tepki veremedi. Ardından,gülümseyerek:
_’Demek ilk gördüğün andan beri aklındaydı ama benim şimdi haberim oluyor öyle mi?Helal be dostum, benden de mi saklayacaktın? Ne zaman söylemeyi düşünüyordun? Yalnız uyarayım, Su bugüne kadar birlikte olduğun kızlar gibi değildir, kırılırsa eğer canı çok yanar. İki günlük aşklara evet diyebilecek yapıda biri değil. Hem hani bir daha sevmem diyordun ne oldu? Eda’nın aşkı tükendi mi içinde?
İlkay bugüne kadar hayatında bir defa sevmişti. Eda kendinden iki yaş büyüktü ve aynı mahallede oturuyorlardı. En zor zamanlarında derdini paylaştığı, sığındı tek insandı. Fakat hayatını mahvetmesine sebebiyet veren insanların listesinde o da yer alıyordu. Bu yüzden ona dair hiç bir şey hatırlamak istemiyor fakat hala gördüğünde içinde acı beliriyordu. Özgür’e bu yüzden kızdı. Zaten Özgür’ün de Su’ya karşı arkadaşlıktan daha farklı şeyler hissettiğini biliyordu.
İlkay:
_’Eda da nerden çıktı Özgür ya... O konu kapandı, açılmamak üzere. Bir daha lütfen yanımda bahsetme. İnsan hayatında bir kez sever sanırdım ama bu insan yanlışsa doğru kişiyi bulduğunda bir daha da sevebilir. Yanlış insanı sevdim diye bu kişiye hayatımın sonuna kadar bağlı kalamam. Zaten sadece paylaşmak istemiştim. Senden bir şey beklediğim yok. Su’ya gitmeden kendim söylemeyi düşünüyorum içimdekileri.
Özgür:
_’Söyle bakalım. Su’yu tanıyorsam bu iş olmaz oğlum. Su doğru kişiyi bulacağım ve o güne kadar da sevme yok deyip duruyordu. Seni severim ama onun için doğru kişi olmadığını ikimizde biliyoruz. Bence bahsedip de kızın aklını bulandırma.’
İlkay kararlıydı ne olursa olsun Su ile gitmeden konuşacaktı. 5 ay kadar içindekileri kendiyle paylaşmıştı zaten. Dünden sonra netleşmişti duyguları, söylemesse ileride belki de sürekli bir pişmanlık duyacaktı. İşten çıktığı gibi Su’yun kaldığı yurda gitti. Su’yun yurtta olup olmadığını bilmiyordu. İki saat kadar bekledi yurdun önünde. Sonra kalabalık arasında Su belirdi. Gerçekten de masum bi kız çocuğundan farksız görünüyordu üzerindeki yeşil tulumu ve iki yandan örülü saçlarıyla. İlkay’ı görünce şaşkınlıkla bir tebessüm belirdi yüzünde. İki gündür mutluluk veren şaşkınlıklar yaşamasına sebep oluyordu İlkay.
Su:
_’Merhaba, ne işin var senin burada ya?
İlkay:
_’Seni görmek için geldim. Hem şu dün bahsettiğimiz kitabı getirdim sana.(TOM ROBBINS_Parfümün Dansı) Hem de gitmeden seni görmek istedim. Eğer işin yoksa biraz yürüyebilir miyiz?
Su:
_’Elbette. Kitabı bu kadar çabuk getireceğini düşünmemiştim bir ara veririm derken. Görünce şaşırdım doğrusu, kötü bir şey yok değil mi, Özgür ile ilgili falan?’
İlkay:
_’ Hayır, endişelenme hemen yok kötü bir şey. Sadece seninle biraz konuşmak istedim, o kadar.’
Bir süre ikisi de hiç bir şey konuşmadan yürüdükten sonra, sahilde bir banka oturdular. Su sessizliği bozarak daha fazla dayanamayıp:
_’Beninle konuşmak istediğin nedir? Merak ettim doğrusu.’
İlkay direk söyleyememişti. Uzun uzadıya bir şeyler anlattı, hayatına dair üstü kapalı. Su anlamaya çalışıyor ama bir türlü anlam veremiyordu. İyice kafası karışmıştı.A nladığı şey İlkay’ın ondan hoşlandığıydı ama yanlış anlamaktan korkuyordu. Çünkü İlkay o kadar farklı şeylerden bahsetmişti ki... Aslında sözcüklerin arasında hoşlandığını ifade eden tek bir kelime dahi yoktu. Su, biraz ürkek bir tavırla:
_’Özür dilerim ama kafam karıştı. Doğru anladığımı umut ederek bu anlattıklarını sen yaşamış olmana rağmen, istediğin yaşam çok farklı. Doğru mu anlamışım?’
İlkay gülümseyerek:
_’Sen zeki bir kızsın, anlatmak istediğimi anladığına eminim. Sadece benim trenimin rayları bir yerde kopuyor, tek isteğim onarıp doğru yönde devam etmek.’
Su:
_’Rayların gideceği yönü insan kendi belirler. Yolcuğun her anı güzel gemeyebilir ama ulaştığın yerdir önemli olan… Vardığın nokta ulaşmak istediğin yerse, yolculuğun boyunca çektiğin sıkıntılar birden kayboluverir.’
İlkay:
_’Anladın sen.’
Zaman çok çabuk geçivermişti. Su’yun yurda girme saati gelmişti. Kalktılar. Birbirlerine veda edecekleri sırada elinde çiçek olan yaşlı bir amca:
_’Merhaba gençler, sizi görünce gençliğim aklıma geldi. Her gece eşime çiçek götürürdüm. Erken bıraktı beni, bu hayatta. Alışkanlık... yine her gece çiçeklerini almayı eksik etmiyorum. Fakat bu gece size vermek geldi içimden bu çiçekleri. Al,al delikanlı sevdiğine ver. Ben bir ömür bu çiçekleri sevdiğime verdim. Değerini bilin zamanın, hayat siz anlamadan akıp gidiyor çocuklar, yalnız kalıveriyorsunuz benim gibi... Hadi size iyi akşamlar!’
Yaşlı adamın sözleri üzerine ikisi de çok mutlu olmuşlardı. Biraz da utanarak... İlkay çiçekleri Su’ya uzatarak:
_’Sende bir ömür sevilmeye layıksın. Bunlar senin küçük hanım, sakla tamam mı? Kurusalar bile atma bu gecenin anısına. Şey bir de numaranı alabilir miyim? Üç dört gün içinde gideceğini söylemiştin. Yazın en azından arayıp sesini duymuş olurum.’
Su çiçekleri alıp numarayı verdikten sonra vedalaşmayı bile unutarak yurda attı kendini. İlkay arkasından: ’İyi geceler, kendine çok iyi bak!’ dedi ama Su çoktan odasındaydı. Artık doğru anladığından emindi.
Devamı gelecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.