- 921 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR YUMURTA HIRSIZ EDER
Köyün ücra bir mahallesinde, eski kiremitli, iki odalı evinde kendi haline yaşayan Ahmet amcanın ailesiyle pek geçincemesi yoktu. Babaları bunlara hiçbir şey vermeden ayırdığı için kazançları anca idare ediyordu. Köyde yapılacak işi olan Ahmet amcaya söylüyordu. Verilen ücret kâfi olmadığı halde, bir parça ekmek parası kazanıp ailesini geçindirmek için “kabul etmem” diyemiyordu.
Bir gün karısı ona ayakkabı, manto, çocuğa çizme, ceket vb. birçok ihtiyacı sayıp döktü, karısına gayet sakin bir şekilde, onu yatıştırmak için olsa gerek;
-Karıcığım, şimdi malum kış, işe gidemiyorum, param yok, eskileriyle şimdilik idare edin. Para elime geçince hepsini alırım dedi.
Karısı ise gayet hırçın, halden anlamaz bir tavırla cevap verdi.
-Ben anlamam, paran olup olmadığı da beni ilgilendirmez, alınacak diyorum, o kadar, elden bari utan, bizi böyle gezdirme.
-Sanki ben çok iyi giyinip, yiyip, içiyorum, ben kimseye hal arz edemiyorum. Ne yapalım kaderimiz böyleymiş, bir gün olur hepsini alırız.
Karısında hiçbir değişiklik yok, aynı hırçınlığı üzerinde söze başladı;
-Ben onu bunu bilmem, zamanında beni besleyemeyecektin de niye aldın madem. Ben böyle yaşamaktan utanıyorum, sen utanmıyor musun?
Ahmet amca yine alttan aldı ve aynı soğukkanlılığıyla,
-Utansam ne yapayım, param olmayınca, kime ne diyeyim dedi.
Ahmet amcanın gayet sakin cevap vermesine karşılık, ailesi ise çok hırçınlaşıyor, küpüne sığmıyor, adeta sokaktakilere duyururcasına sesli konuşuyordu. Bunları dinleyen daha dört yaşında ki Mehmet hangisinden yana olacağını bilemiyordu.
Bir gün Mehmet çocuklarla oynaşırken komşunun havlusuna girdi. Bütün çocuklar oyunun heyecanına kendilerini kaptırmışlardı. Ama şeytan Mehmet’e gel, gel diyormuş gibi, Mehmet bir yöne doğru yürümeye başladı. Birde baktı ki, komşunun tavuklarının yumurtaları vardı. Arkadaşlarına çaktırmadan şöyle bir baktı, hiç ondan yana bakan yoktu, çoktandır da yumurta yememiş olduğundan yumurtalardan birini aldı, ceketinin cebine koyup, topu arkadaşlarına verdi ve kendisinin yorulduğunu ve eve gitmek istediğini söyleyip, ayrıldı. Evlerinin kapısına geldi ve sevinçli bir halde hızlı, hızlı söylemeye başladı.
-Anne anne bak ne getirdim.
-Ne getirdin oğlum? Göster bakayım.
-İşte anne yumurta getirdim, haydi pişiriver.
-Peki Mehmet pişirelim ama, bunu kim verdi?
Hırsızlığın o yaşta kötü olduğunu bilen Mehmet biraz durakladı ve nasıl düşündüyse annesine “Ayşe teyzem verdi anne” dedi.
Çocuğunun doğru söyleyeceğine inanan anne yumurtayı pişirip verdi. Afiyetle yiyen Mehmet tekrar arkadaşlarının yanına gitti ve oyuna dahil oldu.
Bazı çocuklar onun yokluğunun farkında bile değildi.
Mehmet annesinin yanında çok sevgili olduğu için hiçbir şeyi yapmaktan çekinmiyordu. Yaptığı kötü şeylere de bir mazeret yakıştırıp inandırıyordu. Kocasıyla da pek geçincemesi olmayan annede inanma gafletinde bulunuyordu.
Haftalar, aylar derken yıllar birbirini kovalıyordu. Mehmet iyiyi kötüyü bilecek bir yaşa gelmişti.
Komşulardan yumurta taşırken, bahçelere girip meyve alırken, yavaş, yavaş sigara içmeye de alıştı. Babası günlük harçlığını yetiştiremezken, bir gün Mehmet’in ceplerini yoklamayı düşündü. Hanımına söyleyip ceketi getirtti ve aradı. Cebin den tahmin ettiği gibi en lüks sigara paketi, ayna, tarak vb. şeyler çıktı.
Burada Ahmet amcanın kafasından bazı fikirler geçti, biraz daldı, derin, derin düşünür gibi yaptı. Mehmet’te oyundan yorgun bir şekilde az sonra geldi. Babası yanına çağırıp hiç haberi yokmuş gibi sigaranın zararlarını anlatmaya başladı. Kendisinin hiç kullanmadığını ve gelirlerinin sınırlı ve bilek gücüyle olduğunu söyledi. Her zaman iş bulamadığını anlatmaya çalıştı. Mehmet durumu anladığı için gayet ciddi inanıyor gibi gözüktü.
Baba Ahmet amca usulca sordu.
-Mehmet arkadaşların sigara falan içiyorlar mı?
-Tabi baba, hepsi içiyorlar.
-Sen de içiyor musun? Eğer içmiyorsan sen de iç ayıp olur dedi.
Babasının kendisinin sigara içip içmediğini kurnazlıkla öğrenmek istediğini anlayan Mehmet, gayet soğukkanlı bir şekilde cevap verdi, yüzü bile kızarmıyordu.
-Hayır baba içmiyorum, hiç içmeyeceğimde dedi.
Böyle bir cevap alan babası şaşırdı, ama Mehmet’ in yalan söylediği kızarmaya başlayan yüzünden okunuyordu ne de olsa suçlu idi.
Babası biraz daha ısrar etti ama işi fazla uzatmak istemediği için içmemesini tavsiye ederek sözlerini bitirdi. Ne kadar da nasihat etse boşa olduğunu oda biliyordu.
Mehmet mahalle arkadaşlarından Salih ve Veli ile bir olup dağ yoluna doğru yöneldiler.
Hem ne yapacaklarını, hem de sonuçlarının neler olabileceğini kendilerince düşünüyorlar ve yavaş, yavaş ilerliyorlardı.
Salih gayet kurnaz bir çocuktu. Evden yanına keskin bir ekmek bıçağı almayı da unutmamıştı. Kafasında bazı olumsuz düşüncelerin olduğunu arkadaşları geç fark etti.
Köyden Osman dayının davar sürüsüne yaklaştılar, çobanı iyice tanıdılar, görünürde yoktu, hiçbir yerde göremediler. Durumdan memnun ve sevinç içinde birbirlerine fısıldaştılar.
-Bu çebiç iyi, bu olur, bize yeter deyip çebici yakaladılar.
Sürüden uzaklaştırıp kuytu bir yerde yatırıp kestiler. Osman dayının çobanı da yoldan geçiyordu. Bir de baktı ki üç hırsız bir arada. Bir kurnaz avcının avına yaklaştığı gibi sessizce çıtırdamadan yanaştı, birden ortaya atıldı.
-Durun, kaçmayın dedi.
Suçüstü yakalanan hırsızlar hiç kaçmayı bile düşünemeden kıskıvrak yakalandılar. Çoban üçünü de önünde yürüttü ve getirip köy muhtarına teslim etti. Muhtar üç çocuğun babasına da bekçi ile haber gönderdi ve acele gelmelerini istedi. Bekçiyi gören Ahmet amca muhtarın ne diyeceğini öğrenememişti ama apar topar kalkıp muhtarın odasına vardı. Gördüğü manzara karşısında donup kaldı, dili tutuldu. Muhtar sürü sahibi Osman dayıyı, çobanını da çağırmayı ihmal etmedi. Olayı herkesin önünde çobandan dinletti. Çocukların ağzını bıçak açmıyordu. Muhtar havaya hakîm olduğu için, çocuk babalarına müdahale izni vermeden Osman dayıya döndü ve haklı olduğunu, çebicin ödenmesi karşılığında davacı olmamasını istedi. Çünkü bu tür olay ilk defa köyde olmuştu. Barış sağlanmalıydı Eğer olay büyürse çocuklarının sicili bozulur diye düşündüler.
Osman dayı olgunluk gösterdi ve muhtarı kırmadı bu seferlik böyle olsun ama bir daha olmaz dedi. Çocuk babaları çebici ödediler ve dostça hiçbir şey olmamış gibi ayrıldılar.
Muhtar çocuk babalarını tekrar uyardı “Olay bir daha vuku bulursa kesinlikle böyle davranmam, kanuni yoluna giderim, herkes başına geleni kabullenir, çocuklarımıza sahip çıkalım” dedi. Çocuk babalarının başı mahcubiyetten yerden kalkmıyordu.
Ahmet amcaoğlu Mehmet’in kolundan tutup evine getirdi. Karısını da çağırıp meseleyi açıkladı. Annesi derin bir düşünceye daldı. Ta yumurtayı getirdiğinden beri yaptıklarını, getirdiklerini bir, bir hatırladı, yüzü mosmor kesildi. O zamanlar uyanmadığına çok üzüldü, iç çekti.
Mehmet arkadaş kurbanı olduğunu açıkladı. Annesi ve babası da kendi hatalarını düşündüler, ne verdiler Mehmet’e ne isteyeceklerdi? Bundan sonra ufak tefek şeylerden kavga etmemeye Mehmet’le daha çok ilgilenmeye karar verdiler.
Sonradan hatalarını anlayan anne babanın bütün çabası, Mehmet’i kaybetmemek, onu yine kazanmaktı. Bu çabaları boşa gitmedi ve başarılı oldular.
Mehmet ‘de bütün yaptıklarına pişman oldu, o günden sonra hiç hırsızlıkta yapmadı. O günden sonra Salih ve Veli ile hiç arkadaşlık kurmadı.
Annesi de eski huylarını bırakıp, kocasıyla ve Mehmet’le daha yakından ilgilendi. Artık eskisi gibi giyim ve yeme düşkünü de değildi. Ahmet amcaya da iyi davranıyordu. Çok büyük bir tehlike atlatmışlardı. Çocuklarını kaybedebilecekleri gibi muhtar aksilik yapsaydı çocuklarının sicili de bozulacaktı.
Temmuz 1982 Dursun Yeşil Eğirdir Isparta