- 1684 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
TOPRAK HIRSI
İlyas ve Aslan teyze çocukları olup, İlyas Baksı (Bayraktar)Aslan Ahpunus(Çamlı koz) köyünde yaşamaktaydılar. Bu iki köy birbirine sınır olup, köyleri birbirinden küçük tepeler ve derin olmayan vadiler ayırmaktaydı. İki köyün merkezinin arası 6–7 km. idi.
İki teyze çocuğunun dedeleri Yakup Efendi vefat etmiş olup, annelerinden başka mirasçıları yoktu. Yakup Efendiden Kumbatur denilen yerde annelerine 30 dönüme yakın tarla ve bir çayır miras olarak kalmıştı. Dedeleri Baksı köyünden olduğu için bu arazide Baksı köyü ile Ahpunus köyünün sınırında idi. Arazinin batısında Ahpunus köyü, doğusunda Baksı köyü bulunuyordu.
Bu arazi miras yoluyla ikiye bölününce köylerin arazisinin de sınırı değişmek zorunda kalacaktı. Bu durumu Baksı köylüleri istemiyordu. İlyas’ın parasını verip, Aslan’dan hakkını satın almasını istiyorlardı. Köylerinin arazisinin başka köye gitmesini Baksı köylüleri istemiyorlardı. Ahpunus köylüleri ise burayı Aslan’ın almasının uygun olacağını düşünüyorlardı. Çünkü hem köylerinin arazisi artacak hemde bu arazide bulunan kaynak(Göze) suyuna sahip olacaklardı. Ayrıca köylerine ekonomik güç sağlayacaklardı. Bu yüzden Aslan’a destek veriyorlardı, akıl verip, mutlaka burayı almasını istiyorlardı. Aslan’da başlangıçta bu durumun kendisini yıpratacağını hissetmesine rağmen köylülerinin desteğiyle bu araziden vazgeçmemeyi düşünmeğe başladı.
İlyas’la Aslan’ın çocuklukları zaman zaman bir arada geçmiş, çok samimi arkadaşlığa dayanmaktaydı. Teyze çocukları olmalarının dışında köyleri birbirine yakın olup ve dostça geçinen köylerdi. Hatta hayvanları güderken iki köyün gençleri bir araya gelir, oyunlar oynarlar, eğlenceler yaparlardı. Bu iki köyün sevinçleri ve tasaları hep birlikteydi. Ta ki bu miras olayına kadar, miras annelerine, annelerinin de tek mirasçıları olan İlyas’la Aslan’a kalana kadar.
Başlangıçta Aslan bu mirasın İlyas’a devrinin uygun olacağını düşünüp, İlyas’la belli bir meblağ karşılığında anlaştı. Hatta hakkını ona sattı, aralarında köy satış senedi düzenlediler. Araziyi İlyas’a devredecekken köylülerinin baskısı, kışkırtması ve “Toprak Hırsı”nın ağır basmasıyla vazgeçti. İlyas bu duruma çok üzülüyordu. En yakın canı ciğeri akrabası nasıl böyle davranıyordu? Aklı almıyordu.
Nihayet bu karışık duruma son vermek, İki teyze oğlunun arasını bulmak için, iki köyün ileri gelenleri Baksı köyünde köy odasında toplandılar. Baksılılar bu arazinin kendi köylerinin arazisi olduğunu, Aslan’ın İlyas’a satmasını, Ahpunuslular “Ölüm Hak, miras helal” buranın Aslan’ın helal malı olduğunu kendi köylerine kalmasın da ısrar ediyorlardı. Sabahlara kadar tartışmalar kısır döngü etrafında döndü durdu. Tansiyonlar yükseldi. Zaman zaman köylülerin yumrukları sıkıldı. Zor ayırt edildiler. Nihayet hiçbir çözüme ulaşılmadı. Bütün ısrarlara rağmen acı ama iş mahkemeye kaldı. İki köyün ileri gelenleri:
—Yazık iki kardeş köyün arasına husumet girecek, mahkemelerde insanlar sürünecek, yıllarca mahkeme devam edecek, diyorlardı. Ama nafile İlyas’ la Aslan mahkemeye gitmeğe çoktan karar vermişlerdi.
Sabahın tan vakti olmasına rağmen köy odasında bir çözüme ulaşılmadan
Köylüler evlerinin yolunu tutmuşlardı.
Sabah olur olmaz İlyas ve Aslan İspir’e doğru yola koyuldular. Birbirlerine o kadar çok kızıyorlardı ki, birisi Çoruh Nehrinin bir kıyısından diğeri de diğer kıyısından köylerinden İspir’e doğru gidiyorlardı. Adeta Çoruh’un akış hızıyla yarışırcasına gidiyorlardı.
İspir köylerine 40–50 km. mesafede idi. Yaya olarak 5–6 saatlik yol demekti. O zamanlar araba yolu yoktu, ayrıca İspir’e giden arabada yoktu. Bu köyler İspir’in son köyleriydi. Bayburt’a daha yakındı zaten bu köyler alış-verişlerini Bayburt’tan yapıyorlardı. Sadece köylüler resmi işlerler için İspir’e gidiyorlardı. Zira bu köyler idari olarak İspir’e bağlıydılar. Ekonomik olarak da Bayburt’a bağlıydılar.
Her iki teyze oğluda Çoruh’un iki yanından hırsla ve öfkeyle saatlerce yürüyerek, İspir’e öğleden sonra vardılar. Hemen bir arzuhalciyle görüşüp, bir şikâyet dilekçesi yazdırdılar. Her ikisi de birbirinin arazisiyle alakalı olsun olmasın birbirlerini şikâyet ediyorlardı, yani davanın sınırlarını genişletiyorlardı. Arzuhalci Hasan Efendi çok uğraşmasına rağmen ikisini de vazgeçiremedi.
—Bu dilekçeyi götürüp, mahkemenin kalemine verin dedi.
Kalemdeki memurlarda hallerine acıdılar, onlarda çok uğraşmalarına rağmen her ikisini de vazgeçiremediler. Dilekçelerini işleme koydular dava günü olarak gün tespit ettiler. Dosya numarası verip gereken evraklarla birlikte dava gününde gelmelerini söylediler. Bu davanın yıllar alacağını, zahmetli olacağını, ekonomik açıdan sıkıntılı geçeceğini belirtmelerine rağmen yine de her ikisini de vazgeçiremediler.
Günler, aylar hatta yıllar geçmesine rağmen İlyas ile Aslan’ın arazi davası bir türlü bitmiyordu. Köylerde mahkemeye şahit olarak gitmeyenler ölmüşler ile doğmamışlardı. Herkes bıktı. Keşke bu dava açılmasaydı, iki köyün arasına sıkıntı girdi. Hatta her iki köy günübirlik İspir’in yolunu tutuyordu. Gerçi bu durumdan bazı esnaf sevinmesine rağmen bir sürü insan üzülüyordu.
İlyas küçük yaşta, halk arasında “Yılancık hastalığı” denilen bir nevi deri rahatsızlığına tutulmuştu. Sol ayağı diz kapanının altından itibaren sürekli, yara bere içinde kalıyordu. Zaman zaman yaralar azıyor çekilmez hale geliyordu. Bu yüzden sol ayağını tam yere basamıyordu. Topallayarak yürüyordu. Köylü bu aksak yürümesinden dolayı ona “Topal İlyas” lakabını koymuştu.
Aslan ise ayni şekilde ormanda bir gün babasıyla kurumuş palamut ağaçlarını keserken, ağacının birinin dalının sağ gözüne batması sonucu, göz bebeği yırtılarak, sağ gözü kör kalmıştı. Bu yüzden ona da köylüleri “Kör Aslan” lakabını koyup, bu şekilde hitap ediyorlardı.
Topal İlyas ve Kör Aslan askerliklerini kaderin cilvesi olarak Erzurum’da “Aziziye Tabyaları”nda beraber yapmışlardı. Bu yüzdende askerlik anıları müşterekti. Bir araya gelince hep askerlik anlarından bahsederlerdi. Gel gör ki, bu gün “Toprak Hırsı” iki can ciğer arkadaş ve akrabayı kanlı bıçaklı sanki kırk yıllık düşman yapmış gibiydi.
Mahkemelerde arazi davaları keşif, şahit vs. derken yılları alıyordu. O dönemde motorlu vasıtalar ve yollar uygun olmadığı için mahkeme heyeti at sırtında saatler boyunca süren zahmetli yolculukla İspir’den köye geliyorlardı. Keşfi yapıp gidene kadar günlerce köylerde kalıyorlardı. Eğer iklim şartları olumsuzsa bu kalış uzayabiliyordu. Köylüde elinde ne var ne yoksa ikram ediyordu. Bu yüzden köylü gelenden gidenden illallah demişti. Hatta iki de bir jandarma köye gelip, ya celp kâğıdı getiriyor, ya şahit götürüyor ya da davayla ilgili belge veya evrak götürüyordu. Köye bir yabancı resmi kişi yaklaşınca; Topal İlyas ile Kör Aslan’ın arazi davasıyla ilgili geldiklerini anlıyorlardı. İki köyde bu durumdan muzdaripti. Hatta bir kısım köylüler;
—Kardeşim! Nedir çektiğimiz? Allah aşkına şu adamlara benim yerimi vereyim de kurtulalım bu beladan, Evlerimizde köylerimizde huzur kalmadı. İki köyden karşılıklı evli olan evlerde karı-koca arasına ihtilaf düştü. Bu ne biçim “Toprak Hırsı” diyorlardı.
Aradan 15–20 yıl geçmesine karşın bu davada bir arpa boyu yol alınamamıştı. Hâkimler, köylüler hatta İspir’in yerli halkı herkes bıkmıştı. Bıkmayan sadece Topal İlyas ve hasmı Kör Aslan’dı. Her hafta istisnasız birisi Çoruh’un bir kıyısından diğeri de diğer kıyısından İspir’in yolunu tutuyorlardı. Davanın seyrini takip etmek için adeta Çoruh’un azgın suyuyla yarışıyorlardı.
Nihayet Devlet il ve ilçelerin sınırlarında yeni düzenlemeğe gitmişti. Bu arada İspir’in en son bu iki köyünün de(Baksı-Ahpunus) idari yönden Bayburt’ta bağlanması kararlaştırıldı. Bu karar İç İşleri Bakanlığı tarafından da onaylandı. İspir’de birçok insan üzülüyordu. İspir’in iki önemli ve arazisi bol olan köyleri elden gidiyordu.
İspir Mahkemelerinde çalışan hâkimler toplanmış bu olayı kendi aralarında konuşuyorlardı. Zira bu olay günlerce İspir’in ana gündem maddesi olmuştu. Zaman zaman hâkimlerin kahkahaları soğuk mahkeme koridorlarına kadar tatlı bir neşe olarak yayılıyordu. Mahkemeye gelen vatandaşlardan birisi çekinerek, dayanamayıp bu durumu sordu;
—Sayın Hâkim Beyler! Niçin gülüyorsunuz? Sizler devletimizin yetkili ve tekili elemanlarısınız, üzülmeniz gerekirken gülüyorsunuz. İspir’imiz iki önemli köyünü kaybetti. Siz gülüyorsunuz, bunun nedeni nedir? Deyince,
Babacan tavırlı, birinci sınıf hâkim Esat Bey dayanamadı;
—Be güzel kardeşim! Tabi ki, üzülüyoruz İspir adına ama Bayburt’un haline gülüyoruz. Ey Bayburt! Haberin olsun Baksılı Topal İlyas ile Ahpunuslu Kör Aslan sana geliyor. Dayan Bayburt çekeceğin var. Biz Bayburt’un başına geleceklere gülüyoruz. Biz bu iki “Toprak Hırsı” olandan kurtulduk sevinmeyelim mi güzel kardeşim? Deyince mahkeme kaleminde bulunan herkes bir kahkaha tufanıdır kopardılarlar. Mahkemenin koridorlarını tümden neşe ve kahkahalar sarmıştı.
Bu olay İspir’de günlerce konuşuldu hatta davacılar Bayburt’a gitmeden ünleri çoktan Bayburt’a gitmişti bile.
Kör Aslan’ın iki oğlu vardı. İkisi de babalarını bir türlü ikna edipte bu “Toprak Hırsı”ndan vazgeçiremiyorlardı. Toprakta gözleri yoktu. İkisi de Almanya’ya işçi olarak yazıldı ve günü gelince de babalarının yalvarmalarına karşın Almanya’ya işçi olarak gittiler. Gidiş o gidiş, yıllarca köylerine gelmediler, köyü satın alacak kadar para kazandılar. Kör Aslan’ın eşi de vefat edince bir başına kaldı. Hala davam davam diyordu.
Topal İlyas’ında bir oğlu ve iki kızı vardı. Kızları evlenip başka köylere gelin gitti. Oğlu da Çorum’a ailesiyle birlikte göç etti. Hanımıyla birlikte kaldı. Hanımı da vefat edince oda kör Aslan gibi bir başına kaldı. Hala davam davam diyordu.
Nihayet Topal İlyas’la Kör Aslan öleceğini anlayınca; Köylülerinden son bir kez bir araya gelmelerini istediler. Her iki köyden bir sürü insanın annelerinden miras kalan arazide toplanmalarını istediler. Köylüler belirtilen arazide toplandılar. Topal İlyas arazinin en orta yerine zorlana zorlana geldi, köylülerin duyacağı bir sesle,
—Ey Köylülerim, kardeşlerim! Bakın biz aldandık, Bu yanlışımızın cezasını tam 50 yıl mahkeme kapıların da sürünerek ödedik. Bu araziyi kullanamadık, bu “Toprak Hırsı” “Allah Sevgisi”nin önüne geçti. Allah’ta onu bize yar etmedi. Zira hiçbir şey Allah’ın sevgisinin önüne geçemez. Bu toprak yarın bizi içine alıp yiyecek, biz hala ondan vazgeçemedik. Şimdi bütün dünyayı verseler, kullanamayız, yaş geçti, gitti, ufkun ağzında batan güneş misali geriye dönemeyiz. Ey vahlar olsun! Ömrümüz boşa gitti. Allah’ım bizi affet. Senin mülkiyetini kendi mülkiyetimiz zannettik, hal bu ki, o mülkiyet bize sadece emanetti. O da belirli bir süre için. Emaneti ebedi kendi malımız sandık, yanıldık. Adeta dünya malına taptık.
İki bastona dayanarak ağır ağır yürüyerek Kör Aslan’da, Topal İlyas’ın yanına yaklaştı. İlyas’a sarılıp ikisi birden bütün köylülerin saatlerce ağlamalarına neden oldular. Nihayet Kör Aslan Köylülere dönüp;
—Ey köylülerim, akrabalarım, kardeşlerim! İlyas’ın bütün söylediklerine ne yazık ki 50 yıl sonra katılmak zorunda olduğumu anladığım için Allah’tan af diliyorum. Allah bizi çok ağır imtihan etti. “Toprak Hırsı” en yakın candan akrabamla aramı açtı.”Mülkiyet Allah’ındır” hükmünü unutmamızın cezasını yıllarca çektik. Bakın biz geldik gidiyoruz. Ama bu arazideki kaynak akacak, rüzgâr esecek, şu tepeden güneş yine doğacak, şu yamaçtan güneş yine batacak, bizler sadece yerindiklerimiz ve üzüldüklerimizle, yaptıklarımızla kalacağız. Bu toprağın altına girince, iyi veya kötü şahıslar olarak anılacağız. Ben bütün haklarımdan feragat ediyorum, İlyas kardeşimde feragat ediyor. Ne olursunuz sizlere çok çektirdik sizlerde bizlere hakkınızı helal ediniz.Biz bu araziyi her iki köyün ortak kullanımına Allah’ın rızası için yaptığımız hatanın bedeli olarak hibe ediyoruz.Deyince alkışlar kıyamet gibi koptu. Bütün köylüler hep bir ağızdan adeta arazide ses depremi oluşturacak bir şiddette hepsi birden şöyle bağırıyorlardı.
—Helal olsun! Topal İlyas, Helal olsun Kör Aslan! Her ikinize de helal olsun! Geçte olsa hakikati buldunuz ya! Sizin mayanız temiz, sizler Dede Korkut’un torunlarısınız, kul hakkıyla ve küs olarak Allah’ın huzuruna gitmezsiniz. Allah sizi bu şekilde imtihan ederek, sonunda gerçeği ve “Mülkiyetin Tek Sahibi” olduğu öğretti. Sizlerle beraber bizleri de imtihan etti ve eğitti.
Bu gün Topal İlyas ve Kör Aslan bu dünyada yoklar. Ama o arazi hala dimdik ayakta. Zira arazinin gerçek sahibi Allah’tır. O’da malını korumaktadır. Sadece kullanım hakkınını bir başkalarına devredip birazda onların oyalanmalarını sağlamaktadır. Asıl sahibi kendisidir. Ne yazık ki gözünü “Toprak Hırsı” bürüyen insanlar bunu karıştırmaktadır. Bu şekilde bir kısım insanlar imtihan olunmaktadırlar ve hala eğitilmeğe devam edilmektedirler.
Arazi ayni arazi, rüzgâr aynı rüzgâr, tepeler ve vadiler aynı vadiler. Değişen sadece zaman ve insan zihniyeti değil mi?
24.11.2007
Tarık TORUN
HEPSİ HİKAYE
"Dedemden, Babamdan, Benden"
YORUMLAR
bu toprak hırsı atamız adem a.s. dada olduğu söylenir.. anlatılır. doğru olup olmadığını bilmem ama sınır yüzünden şeytanla boğuştuğu ve yere düştüğü halde yine ayağıyla taşı itmeye çalıştığı söylenir.. ama peygamberlerin ismet sıfatı var neden biriyle kavga etsin ki..
ama biz insanlar ismet sıfatımız olmadığından masum değiliz... tebriklerr....
"Zira arazinin gerçek sahibi Allah’tır. O’da malını korumaktadır. Sadece kullanım hakkınını bir başkalarına devredip birazda onların oyalanmalarını sağlamaktadır. Asıl sahibi kendisidir. Ne yazık ki gözünü “Toprak Hırsı” bürüyen insanlar bunu karıştırmaktadır. Bu şekilde bir kısım insanlar imtihan olunmaktadırlar ve hala eğitilmeğe devam edilmektedirler. Arazi ayni arazi, rüzgâr aynı rüzgâr, tepeler ve vadiler aynı vadiler. Değişen sadece zaman ve insan zihniyeti değil mi?"
Çok önemli bir konudaki paylaşımınız için teşekkürlerimi sunarım. Selam ve muhabbetle...