Acılarla Yaşam Mücadelesi
Bir gün uyarsa yeniden uğra buraya. Benliğimin binlerce olayla sorguladığı yaşadıklarımın sınırlarındaki çelişkilerle dolu yaşamıma. Sana dertlerimi vereyim.Yeniden güldür yüzümü sonra saatlerce ağlat beni. Ya da önce ağlat sonra güldür beni. Önce acılarını anlat sonra askerlik hatıralarını… Anlat kanserli bir babanın ölüm döşeğinde çektiği ızdırabı. Oğlunun hikayesini anlat bana, eşini… Hayatın gerçeğini göster bana. Al kalbimdeki ihanet çemberini.Yerine başka acıların gözyaşlarını koy. Kanserin yavaş yavaş her geçen günde her geçen haftada sevdiğinin gözlerinin önünde eriyişini anlat bana. Hıçkırıklarını anlat. Duvarlarla saatlerce konuşmanı anlat bana. Bana hayatı anlat. Bu kadar acıdan sonra bir ihanetse bana acı veren sen bana gerçek acıları anlat. Nasıl ayakta kaldığını anlat asker olarak nöbet yerinde. Eve dönüşlerini anlat izin günlerinde. Evde kimsenin olmayışını anlat. Her dönüşünde hastahanede babanla olan anneni anlat. Üşürken nasıl onu sardığını çarşaflara. Her izin gününü kanserli hastaların yattığı hastahanede geçirdiğin ızdırap dolu günlerini anlat bana. Babanı gördükçe yatırken bacakları perişan, gözlerini gözlerine odaklamaya çalışırken, gözyaşlarını tutamayışını anlat bana. Bir deri bir kemik kalışını anlat. Odadan nasıl koşarak çıktığını, onun seni ağlarken görmemesi için kendi içinde verdiğin savaşı anlat bana. Saçları döküldüğü için birinin kendisini görmesinden çekindiği anları anlat. Artık fonksiyonları yavaş yavaş yokolurken dilinin çarparak seni gördüğü o anlarda seninle konuşmak isteyişini anlat. Senin onu dinlerken, anlamaya çalışırken verdiğin mücadeleyi anlat. Acı haberin bölüğe geldiği günde o kırmızı çiçekli ağacın altında yaşadığın ızdırabı anlat bana. Seni oradan başka bir bölüğe göndermeleri için yaptığın yakarışlarını anlat. Seni seven insanların kal diyerek sana verdikleri desteği anlat. Bana sen de atlatacaksın. Bu günler geçecek, duvarlarla konuşacak, hıçkırıklarına boğulacak ama yine yaşayacaksın de...
Hadi söyle!
Mezarı başına gidip de toprak atma anı gelince kaçışını anlat. Yapamayışını. Bazılarının ayıpladığını ama bana nasıl babamın mezarına kürekle toprak atacaktım diyerek isyan edişini anlat. Bana hayatın gerçeğini anlat yeniden. Annem de ölürse nasıl dayanacağım diye haykırdığın zamanları anlat. Acılarıma başka acılar ekle! Dertlerime başka dertler...
Al alabilirsen yaşadığım ihanetin izlerini benliğimden. Bana güven ver! Sadece güven ver... Bu kadar acılara rağmen ayaktasın. Mücadele ediyorsun. İş arıyor, hayatta kalma mücadelesi veriyorsun. Ama anlayabilir misin benim senin bu acını anladığım kadar bir ihanetin de beni nasıl acıttığını?
İhanetin ardından benliğine kazınan duygulardan bahsedeyim sana; başlarsın şüphe etmeye en ufacık ilgiden. Hayret edersin çalan telefonuna. Biri kart atar dünyanın en mutlu insanı olursun, şaşırırsın neden diye! Bir mesaj alırsın için titrer. Öyle parçalanmışsındır ki birer birer en küçüçük ilgi, birazcık güven, o hisli duygular hayret ettirir seni. Bir umut doğar yeniden eskisi gibi. Nedir bu umudun adı dersin?
Güvenme arzusu. Güvenmek istersin insanlara. Ama uzun sürmez. Düşün ne mantık, ne umut ne de yazılanlarla çizilenlerle eskisi gibi başlayamıyorsun yeniden. Hep yeniden eskisi gibi oluyor her şey… Güvenle çıksan da yola yeniden eskisi gibi kalıyor herşey. Kalıyorum yeniden eskisi gibi yarıyolda. Bin adım gidiyorum bir adımda çıkıyor karşıma.
Güvenmek istiyorum. Şüphe etmemek ben gibi inanmak.
Bir sevgili değil güvenecek bir değer arıyor kalbim.
İnsan diyorum yeniden eskisi gibi…
Sadece İnsan!
“Binlerce farklı yaşam var böyle bir yaşam hikayesi de yaşanmıştır.Her olasılığı yaşıyorum. Bildiğim bir tek şey var bu da bir acı. Bazıları çevresindekilerinin ölümünü yaşar ve benliğinde acı hisseder. Bazıları gözünün önünde duygularının parçalanışıyla acı çeker. Sonuçta hepsi acı veriyor. Hepsi de geceleri yatırken uykusuz bırakıyor, hıçkırıklara boğuyor. Duvarlarla konuşturuyor. Bir teselli arıyor ve yaşam devam ediyor.”
Hayat Bu!
10.01.2005
YORUMLAR
UZUN YOL
Fotografta gördügünüz gibi,biri beyaz, biri kara, iki kedi, birbirlerinin omzuna kollarini dolamiscasina, kuyruklarini birbirlerine sefkatle sararak, birbirlerine dayanarak bir yola cikmislar.
Resimdeki gölgeler, aksamüstünü söylüyor. Yorgun bir günün sonunda eve dönüyorlarmis gibi... Yüzlerini görmüyoruz ama, eminim, miril miril konusuyorlardir. Belli, sinanmis, denenmis bir dostluk bu. Uzun yollari da göze alabilen bir dostluk.
Kedi gibi hareketli,degisken bir hayvanin özel bir anini yakalamak,hele hele fotografini cekmek kolay is degildir.Benim gibi kedisi olanlar iyi bilir,"Ah yanimda makine olsaydi da,su halini görüntüleseydim," dediginiz cok olmustur.Siz kalkip makineyi alana kadar o coktan durus degistirir.Iyi bir kedi fotografi cekebilmek icin pusu kuranlarin,sonsuz bir sabra ve genis bir zamana gereksinimleri vardir.Zamanin genis akisi icinde kedilere özgü tipik bir ani yakalayabilmek icin,ellerinde makine,bekleyip dururlar.Iste bu nedenle,yukaridaki fotografi ceken sanatci, bu "kareyi" yakaladiktan sonra,kendini mutlu hissetmis olmali.Ancak binde bir yakalanan böyle bir anin fotografini cekmek firsatini kendisine sunan Rastlanti Tanrisi'na icin icin dua etmis olmali.
Ya biz, binde bir karsimiza cikan dostluk, arkadaslik,sevgililik firsatlarini ne yapiyoruz? Aksamüstünün gölgeli bir saatinde, yorgun gövdemizi yaslayip miril miril konusacagimiz, omzumuza dolanan bir kolun, basimizi yaslayacagimiz bir omzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanikli ayaklarin sahibi karsimiza ciktiginda, taniyabiliyor muyuz onu? Degerini biliyor; biricikligini, benzersizligini anlayabiliyor muyuz?
Yoksa, hayati sonsuz, firsatlari sayisiz sanip, kendimizi hep ileride bir gün karsilasacagimizi sandigimiz bir baskasina, bir yenisine ertelerken hayat yanimizdan gecip gidiyor mu?.. Karsimiza erken cikmis insanlari yolumuzun disina sürerken, bir gün geri dönüp, onu deliler gibi arayacagimizi hic hesaba katiyor muyuz? Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine cogu kez zalimdir. Her zaman ayni firsatlari sunmaz. Toyluk zamanlarini ödetir. Hoyratca kullandigimiz arkadasliklarin, eskitmeden yiprattigimiz dostluklarin, savurganca harcadigimiz asklarin hazin hatirasiyla yapayalniz kaliriz bir gün. Bir aksamüstü yanimizda kimse olmaz. Ya da olanlar olmasi gerekenler degildir.
Yildizlarin bizim icin parladigi anlari göremeyen gözlerimiz, gün gelir, hayatimizdan kayan yildizlarin gömüldügü maziye kilitlenir.
Kedilerin özel bir anini yakalamak gibidir kendi hayatimizdaki olaganüstü anlari ve olaganüstü kisileri yakalamak. Bazilarinin gelecekte sandiklari "bir gün..." gecmiste kalmistir oysa. Hani, su karsidan karsiya gecerken, trafik isiklarinda rastladiginiz, omzunuzun üzerinden söyle bir baktiginiz, sonra da bosverip, nasil olsa ileride bir gün yeniden karsima cikar dediginizdir.
Oysa tam da o gün, bu zalim sehri terk etmistir o. Bos yere bu sokaklarda aranirsiniz.
Not-Bahsedilen fotografi ceken sanatci:Anneke Hilborst
ELLI PARCA-MURATHAN MUNGAN-METIS YAYINLARI