- 950 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hadi Oradan Allahın Delisi..!
Okulu bitireli bir yıldan fazla olmuştu. Bakanlık atamalarımızı yapmış benim tayinim Ardahan’ın bir köyüne çıkmıştı.
Öğretmen olmanın anlatılmaz sevinci ile çıktık yola. İzmir’den Ardahan’a iki günde varabildik. Haritanın bir ucunda Ardahan.
Ben valizlerin yanında beklerken babam İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yerini sordu.
Milli Eğitim Müdürü babacan yaşlı bir adamdı. Bize çay söyledi, kalacak yerimiz olup olmadığını sordu. İzmir’den geldiğimizi, kimseyi tanımadığımızı söyledik.
Koridora seslendi. Gelen görevliye tayinim çıkan köyden bir minibüs şoförünü sordu, o şimdi Ardahan’dadır, bul bana gelmesini söyle dedi.
Bir çay içimi sürede kapı çalındı, gelen orta yaşlı, saçı başı ağarmış bir insandı.
Müdür beyi eğilerek selamladı.
- Buyur beyim beni emretmişsin, ?
- Müdür, Hoş geldin Cemal, bu öğretmen kızımızın tayini köyünüze çıkmış, köye giderken al onları, bu arada Muhtara selamımı söyle, misafirlerimizle ilgilensin, bana olan kuzu borcunu da unutmasın.
- Olur, beyim, söylerim.
- Bize dönerek, birazdan gideceğim, isterseniz beraber gidelim.
Olur dedik, Milli Eğitim Müdürü bizi kapıya kadar yolcu etti.
Köprübaşı dedikleri bir yere geldik, üzeri toprakla örtülü, tek bir oda, odanın bir köşesinde tahta bir masa ve sandalye, karşı tarafta da birkaç sandalye mevcuttu. Yolcu yazıhanesi olarak kullanılıyordu.
Yazıhaneyi işleten yaşlı, babacan adamdı, üzerinde gri takım elbise vardı, ayağa kalktığında hafif kambur yürüyor, gelen yolcuları gidecekleri yerlere göre liste yapıyordu.
Bizim gideceğimiz minibüsün şoförü yazıhaneye geldi, yaşlı babacan yazıhane işletmecisine ‘dada’ diye hitap ederek,
Yolcu listesini ve toplanan ücreti aldı, bizde toparlanıp minibüse binmek üzere dışarı çıktık. Babam ve ben birazda misafir olmanın önceliği olur diye minibüsün ön koltuklarına oturduk.
Şoför babama arabanın ön koltuğuna yalnızca “ Memo” biniyor, onun dışında kimseyi alamam dedi.
Biz mecburen arka koltuğa geçtik, ama çok zoruma gitti. Kim bu “Memo” bizi kaldırıp ön koltuğu ona ayırdığına göre köyün ağası falan olmalı, içimden bildiğim bütün nazik… Duaları. Ettim.
Araba yavaş, yavaş dolmaya başladı. Biraz sonra Otuz yaşlarında, zayıf, çelimsiz, saçı başı birbirine karışmış biri gelip arabanın ön koltuğuna kuruldu.
Bakışlarından, ikide bir başını sağa sola sallamasından, yüzündeki toprak kalıntıları ve kirlerden pekte akıllı olmayan biri olduğunu anladım.
Arkasında ki koltukta oturduğumuzdan bir yandan da korkmaya başladım, ama minibüsün içindekiler onun halini hatırını sormaya başlayınca zarsız biridir diye düşündüm.
Ön koltuklardan indirilip minibüsün arka koltuğuna oturtulmamız bir yana yerimizin bir deliye verilmesine acayip bozuldum. Babama fark ettirmemeye çalışsam da canımın çok sıkıldığını anlamış olmalı.
Velhasıl toz toprak içindeki köy yolunda bir saat yolculuktan sonra köye vardık.
Muhtar bizi evinde misafir etti. İki gün sonrada okulun lojmanına geçtim.
Bu arada okullar daha açılmadığından boş zamanlarımda muhtarın kızı Ayşe ile bağa, bahçeye çıkıyordum. Aklımın bir yerinde de köyün delisi vardı.
Her sabah okulun önüne geliyor, beni görünce başını önüne eğiyor ve hızlı adımlarla uzaklaşıyordu.
Okulun önünden ayrılırken hüzünlü bakışları ile yüreğimi dağlıyordu.
Muhtarın kızı Ayşe’ye ‘Memo’yu sordum.
Ayşe o ermiştir, köyde herkes ona iyi davranır. Ara sıra kaybolur, sonra ortaya çıkar. Birde köye uçarak geldiği söyleniyor.
Böyle ermişlik, cin, peri olaylarına inanmam, ama köylünün bu kadar inanmasına da şaşırdım.
Ayşe ‘ Memo’nun uçma hikâyesini anlattı.
Memo, her sabah ezanla beraber uyanır, köylü köy meydanına çıkmadan ilk o çıkar, kasabaya gidecek Minibüsü beklermiş. Minibüs dolmadan binmez, en son kendi binermiş.
Kasabada esnaf ve ahali onu tanıdığından kimi bir domates, kimi ekmek verirmiş. Memo hem karnını doyurur hem de kalanını bir torbaya koyar köye kimsesiz yaşlı annesine getirirmiş,
Köyden dönerken de kimseyi rahatsız etmez, minibüse en son o binermiş.
Minibüs şoförü Memo’yu tanıdığından ilişmez, onun para vermeden yolculuk yapmasına, her gün düzenli olarak kasabaya gitmesine aldırmazmış.
Yaz aylarında köye Büyükşehirlerden gelenler olduğundan Cemalin Minibüsü tıka basa dolarmış.
Yine böyle bir gün Kasabadan ayrılacakları sıra Minibüs ağzına kadar yolcu dolmuş, en son Memo binmeye uğraşmış ama nafile,
Arabanın kapısı kapanmadığından Şoför Cemal inmiş arabadan, canı çok sıkıldığından Memo’nun kolundan çekip ‘ Git ulan Allah’ın delisi, seninle mi uğraşacağım’ diye Memo’yu hafifçe kenara itmiş ve arabanın kapısını kapatmış.
Memo şaşırmış, Hareket eden Minibüsün arkasından öylece bakakalmış.
Köy yolunda ilerleyen Minibüsün yolcularından hiç kimse bu konuda konuşmaz, lakin Cemal’in yüreği sızlamaya başlar. Çünkü kendisinden başka köye gelen araba yoktur. Şimdi Kasaba’da kalan Memo ne yapar, nereye gider diye aklından bir sürü soru geçer.
Köyün girişine geldiklerinde Memo’nun çeşmenin başında su içtiğini görürler, bütün köylü hayretler içinde kalır.
Köye onlardan önce varmasının imkânsız olduğunu bilirler. Köy, arabayla bir saat, yaya dört, beş saat uzaklıktadır. Kendilerinden başka bir arabanın gelmediğinden emindirler, ayrıca köye başka bir yoldan gelmenin imkânı yoktur.
Memo etrafını çevreleyen köylüye yüzündeki kırık tebessüm ile bakmaktadır. Gülüşünde her zamanki halinden başka, biraz kırılganlık, birazda şaşkınlık vardır.
Köylülerden en yaşlı olan Cafer dede Memo’nun yanına gider, bakıyorum bizden evvel gelmişsin, nasıl geldin oğlum, kim getirdi seni.
Memo başını iki yana sallar, hiç kimse, hiç kimse getirmedi. Ben uçarak geldim.
Köylünün kafası karışır, mantıklı bir cevap bulmaya çalışırlar ama bulamazlar. Bu konu günlerce konuşulur, sonunda Memo’nun ( Ermiş ) olduğuna inanırlar.
Şoför Cemal’de yaptığına pişman olur, biraz inanmak, biraz da korku ile o günden sonra arabanın ön koltuğunu Memo’ya ayırır.
Köye kim gelirse gelsin öncelik Memo’nundur. O arabaya binmeden araba hareket etmez, Şoför’ün yanındaki ön koltuk ona aittir.
Köylü Memo’ya inanmasa da, mantıklı bir açıklama bulamadığından Memo’nun adı Ermiş’e çıkar.
Her sabah okulun önünde durur, yüzündeki kırık tebessüm ile okula bakar. Ona baktığımı görünce de hata yapan çocukların mahcupluğu ile yüzü kızarır, arkasına bakmadan koşarak giderdi.
Sahi Memo (Ermiş)midir? Ölünce mezarına mumlar yakılıp, adaklar adanır mı bilemem.
Benim gönlümde saf, temiz bir köy çocuğu, köylünün kalbinde de Ermiş Memo olarak kaldı.
Engin KASAP
04.10.2007/ İstanbul
www.enginkasap.com