KURTULUŞUMUZ: ÇOCUK
KURTULUŞUMUZ: ÇOCUK
—Bebeği getirdik efendim.”
—Umarım bu bebek kurtuluşumuz olacak”
Bebek, dört tarafı duvarlarla kaplı, sanki bir hücreyi andıran bir odaya kapatıldı. Ağlıyordu. Belki de diğer günlerini varlığından habersizce ağlayarak geçirecekti.
- 10 YIL SONRA –
“ Ne demek, yemek, su “ 10 Yaşındaki çocuk odasında devamlı bunu tekrarlıyordu. Başka bir şeyler söylemek istiyor, haykırmak istiyor ama iç güdüsü onu engelliyordu. Her gün gördüğü bu odada, ilk kez kapının açık olduğunu gördü. Zihninin verdiği sürükleme ile kapıdan dışarıya yol tuttu. Bir kaplumbağa gibi yavaş, sendeleyerek yürüyordu. Dışarıya çıktığında etraf insanlarla etrafta koşuşturduğu bir sokak gördü. Güneşin etrafı kavurması ile insanlar suları başlarında aşağı boca ediyorlardı. Çocuk, gözünü güneşe doğru çevirdi. İlk kez böyle bir şey görüyordu. Gözlerini kısarak onun güzelliğine seyre dalmıştı. Yolun ortasında çocuk, akan sularda bekleyen bir taş gibi duruyordu. Diğer insanlar yanından akıp gidiyordu ama çocuk güneşe bakmakla meşguldü. Tam o sırada omzuna bir el kondu.
-“Gel evlat. Artık bizle olmanın vakti geldi. Senin sahibin biziz.”
Çocuk söylenenleri anlayamasa da bilinçsiz olarak yanına gelen iki kişiyle beraber gitti.
Bahçesine bakıldığında dar sayılabilecek, güllerin ağırlıkta olduğu, kuşların cıvıltısıyla kucaklaştığı bir resim gibi manzara vardı etrafta. Eve geniş denilebilirdi. Büyük kapılı bir girişi vardı. Basamaklardan çıkıp eve girdiler. Kadın olan, kapıyı sıkıca kilitledi ve etrafı gözleriyle süzdü. Kadın; tıknazca, orta yaşlarda bilgili görünümde biriydi. Erkek olan ise gözlükleri şişe camı dengindeydi. Uzun boylu, yürüdüğünde kadın ona çukurdan bakıyordu sanki. Evin içerisinde odalar sıralı halde uzuyordu. İki kişi, çocuğu bir odaya sürükledi ve koltuğa oturttular. Nedeni bilinmeyen bir arzu içerisinde çocuk bu zamana kadar nasıl geldiğini, kim olduğunu bilmek istiyordu. Kadın odadan dışarı çıkarak uzun koridora doğru yürüdü. Erkek olan kişi ile çocuk odada kaldılar. Odanın duvarları beyaz sıvanın üzerine çizilmiş şekillerle kaplıydı. Çocuk bu şekilleri hayranlıkla izliyordu. Adam konuşmaya başladı.
“ Yemekten sonra sana okuma ve yazmayı öğreteceğim.”
Kadın içeriden bir tepsi getirmişti. Tabağın içinde çorba, etli bir yemek bir de makarna vardı. Bardağın içinde ise su duruyordu. Çocuk iç güdüsel olarak hemen yemeğe oturdu. Karnı acıkmıştı. Çocuk, yemekleri yerken adam ve kadın arasında konuşma geçti.
- “ 10 yaşındaki bir çocuk okuma-yazmayı kaç günde öğrenebilir” dedi kadın
-“ 2 günde okumayı yazmayı öğreteceğim. ” dedi adam usulca.
Çocuk yemeğini bitirir bitirmez vakit kaybetmeden, adam elinde bir yığın kitapla odaya geldi. Kadın ise tabakları içeri götürmekle meşguldü. Adam, çocuğun önüne iki kitap yöneltti. Ve okumayı-yazmayı öğretmeye başladı…
2 gün sonra çocuk neredeyse iyi bir okur-yazar hale gelmişti. Söylenenleri çok çabuk kavrıyordu. 48 saat aralıksız ders dinlemişti. Ve her şeyi çabucak anlamıştı. Adam bitkin düşmüştü. Ama çocuğun bu şekilde iyi öğrendiğini görünce yorgunluğunu unutuveriyordu. Kadın içerden elinde bir yığın kitap getirdi.
“ Burada 20 kitap var. Bunları bir haftada okuyacaksın. Yemeğin, suyun hepsi mutfakta hazır. Biz bir hafta sonra tekrar geleceğiz. “ dedi kadın.
Çocuk söylenenleri içgüdüsel olarak yapmak için harekete geçmişti. Hiçbir karşılık veremedi. Hemen kitapları okumaya başladı.
- 1 hafta sonra –
Ev sahiplerinden bir haftadır ses seda yoktu. Çocuk verilen tüm kitapları okumayı becermişti. Sulanmayı bekleyen bir bitki misali ev sahiplerini bekliyordu. O sırada kapının gıcırtısı çocuğun kulağına kadar gelmişti. Bir tak sesiyle kapıyı kapatmışlardı ve üzerine kilit vurmuşlardı. Adam çocuğun yanına yaklaşır. Çocuk, bitirdiği kitapları bir kule halinde odanın ortasına yığmıştır. Adam “ Hepsini okudun mu çocuk” diye sorar. Çocuk;
- “ Evet okudum. İlk kez duyduğum birçok bilmediğim şey öğrendim. Bilgilerimi rahatlıkla kafama soktum. Hepsinden de okurken zevk aldım.“
Kadın içeriye mutfağa doğru giderek, çocuğun yediği yemeklerin bulaşıklarını yıkamaya koyuldu. Bir yandan da fırına yeni yemekler vermişti. Adam ise üst kattan poşetlerce kitap getirmişti. Çocuğun önüne sallayarak poşeti tüm kitapları yığmıştı. Kitapların hepsi kalın kalın, ciltli kitaplardı. Adam;
“ Burada da 30 kitap var. Bu seferki sınırlı gün sayın 2. İki gün sonra geldiğimizde bunları bitirmiş olacaksın.”
Çocuk karşı gelemeden yine söylenenleri yapmaya koyuldu. Adam ve kadın ise evdeki ufak tefek işleri hallederek çıktılar. Kapıyı çocuğun arkasından kilitlediler…
- 2 gün sonra -
Çocuk, son kitabın da kapağını kapatır. O kitabı da bitirdiği kule şeklinde kitapların üstüne koyar. Duvarlarda beyaz sıvanın üzerine çizilmiş olan şekiller artık çocuğa çok mantıklı gelmektedir. Duvarların yanına yaklaşarak parmağını sürükleyerek şekli inceliyordu. Bir-İki saniyelik düşünmeden sonra konuşmaya başlar.
“ Bu bir silindir= Hacim, yarıçapın karesi çarpı pi sayısı çarpı yükseklik Alan ise iki çarpı pi sayısı çarpı yükseklik çarpı yarıçap. Şu yan duvardaki şekil daire, alanı pi sayısı çarpı yarıçapın karesi, çevresi ise iki çarpı pi sayısı çarpı yarıçap. Şuradaki de prizma alan... ”
Çocuk kendi kendine bu şekilde duvarlardaki şekilleri yorumlarken kapının kulak tırmalayıcı gıcırtısı odayı sarmıştı. Adam ve kadın eve geri dönmüşlerdi. Çocuğun bu yorumlarını görünce yüzlerinde büyük bir mutluluk ifadesi oluşmaya başlamıştı. “ Harika “ der ikisi de bir ağızdan. Çocuk “ Harika, üç sesli, üç sessiz harften meydana geliyor. Üç sesli harf olduğu için üç heceli. Kelime yapısını incelediğimizde basit kalıpta oluşturulmuş” dedi çocuk. Adam ve kadın çocuğu gayet iyi yetiştirdiklerini düşünmeye başlamışlardı. Adam vakit kaybetmeden konuşmasına geçti;
- “ Bu gün yapacağın şeyler bizlen birlikte çocuk. Ama yanında ancak bir saat kalabileceğiz. Sana, geçmiş yıllarda atılan insanlık için faydalı 20 teori anlatacağız. Bir saat senin yanında kaldıktan sonra sana, milattan önce 500 yılından günümüze dek ortaya konmuş büyük, küçük tüm teorilerin incelenmiş halini vereceğiz. Sen de bunları 1 haftalık sürede inceleyerek kafana sokmaya başlayacaksın.” Diyerek açıkladı adam.
Bir saatlik dilimden sonra, çocuk teoriler hakkında adam ve kadın tarafından temel bilgiler edindikten sonra, ellerindeki kâğıtlara yazılmış teorileri çocuğun önüne verdiler. Bir haftada M.Ö 500 ‘ den günümüze kadar tüm teorileri incelemeye koyulmuştu.
- 1 Hafta Sonra –
“ M.S 1900’lere kuantum teorisi, z fonksiyonu, Büyük teorem damgalarını vurmuşlardır…” Çocuk bütün teorileri açıklamalarıyla birlikte incelemişti. Başı ağrıyordu ama zayıf düşmüyordu. Evin kapısı hiç bu kadar hızla açılmamıştı. Adam ve kadın heyecanla içeriye girdiler. “ Bütün teorileri inceledin mi çocuk? “dedi adam. Çocuk evet anlamında başını aşağı yukarıya doğru hareket ettirdi. Adam ve kadın sanki bir daha mutsuz olmayacak şekilde bir sevinç içerisindeydiler. Adam;
- “ Seninle gurur duyuyoruz evlat. Teorileri bu kadar kısa sürede incelemen mükemmel bir olay. Ama her şey bitmiş değil. Gerçek kısım şimdi başlıyor. Seni zorlu bir çalışma bekliyor evlat. Sana getirdiğimiz soruları yapacaksın ve biz bu konuda sana çok güveniyoruz, başaracaksın. Beş yıl burada sana vereceğim sorularla uğraşacaksın. Yemeğini, diğer ihtiyaçlarını biz aralıklarla gelerek karşılayacağız. Seni rahatsız etmeyeceğiz. Odanı kilitleyeceğiz. Yemeğini alttaki delikten alacaksın, tuvalet ihtiyacını ise odada bulunan tuvaletten yapabilirsin. Şimdi elimdeki soruları sana veriyorum ve derhal başlaman lazım “
Çocuk bu açıklamayı dinledikten sonra adamın elinden soruları alır. Şöyle bir karıştırır. Ve yüz yirmi tane soru mevcuttur. İlk sorunun üzerinde konu başlığı olarak şu yazmaktadır
“ Cevabı Bulunamamış Problemler”
Çocuk ilk soruya bakar, soru şudur:
“Riemann’ın ortaya koyduğu soru: Hem asal hem de palindromik olan sonsuz tane asal sayı bulunabilir mi?”
- 5 Yıl Sonra -
Beş yıl, çocuk sorularla cebelleşmiştir. Gittikçe yaşının verdiği büyüme ile kendine birtakım sorular sormak istemesine rağmen soramıyordu. Gece-Gündüz hem kendi iç çelişkileriyle hem de verilen sorularla boğuşarak geçmektedir. Odanın duvarları ve yerleri çocuğun yazdığı sayılar ve şekillerle karman çorman olmuştu. Çocuk artık 15 yaşına gelmişti. Adam ve kadının bıraktığı soruların hepsine tek tek yanıtlar vermişti. Kapının açılma sesi ile oturduğu koltukta dikleşti. Adam ve kadın içeriye girmişti. Adamın 5 sene önceki boyu şimdi de aynıydı fakat kamburu çıkmıştı. Saçlarına aklar seyrek seyrek düşmüştü. Kadın ise biraz kilo almış, yaşının getirdiği zorluklar ile yüzünde kırışıklıklar oluşmuştu. Ama eski dinçliklerini ikisi de koruyordu. Çocuğun solgun bakışları gittikçe artmıştı. Elinde cevapladığı soruları adama yöneltti. Adam cevapları aldı, tek tek incelemeye başladı. “ Hepsine cevap vermişsin, KURTULDUK! “ dedi adam heyecanla. Kadın evde çocukla kaldı. Adam ise elindeki cevaplar ile hızlıca evden çıktı.
- Yer: Dünya Teori Araştırma ve Geliştirme Merkezi –
Adam elindeki cevaplarla hızlıca merkezin soğuk taş merdivenlerinden içeri girdi. Üst kata çıkarak elindeki cevapları büyük bir zarfa koydu. Ve müdürün odasına giderek zarfı oraya bıraktı. Yönetim kurulunun incelenmesi sonrasında sonuçlar verilecekti.
Haftalar son cevapları getiren adam, cevapları bıraktığı yer tarafından çağırılır. Heyecanlanmıştır ama sonuçlardan emindir. Çocuk soruları yanıtlamıştır. Ağzı kulaklarında müdürün odasına girer. Müdür:
“ Bize vermiş olduğunuz ve yönetim kurulu tarafından incelenen cevaplar yetersiz ve ilginç bulunmamıştır. İspat yollarında mantık hataları var. Bu yüzden cevaplar yeterli değil. “ dedi.
Adam şaşkınlık ve üzüntünün bir araya karıştığı bir halde odadan çıkar. Üzgün bir halde çocuğun kaldığı eve gelir. Çocuk eski getirilen kitapları gözden geçiriyordur. Kadın ise mutfakta yemek yapmakla meşguldü. Adam, çocuğu es geçerek kadına olanları anlattı. Kadın “ Daha çok genç belki o yüzden düzgün cevaplar verememiş olabilir “ dedi. Adam, kadının haklı olabileceğini düşündü. Bu yüzden çocuğa daha fazla teorilerle ilgili geniş kitaplar getirdi. Yaklaşık 100–200 civarı kitaptı. Çocuğun odası bir kütüphane olmuştu sanki. Adam;
“ Evlat yaşın çok genç belki ama sen becerebilirsin bu işi. Senden 5 sene içinde yeni cevaplar bekliyoruz. Bu yeni kitapları da okuyacaksın. Daha çok bilgi, daha çok cevap demektir. Diğer tüm cevapları unut. Her zamanki gibi ihtiyaçların karşılanacak. “ dedi ve soruları tekrar çocuğa verdi.
Çocuk odada yine yalnızlık ile baş başa kalmıştı. Kitaplarla yine baş başaydı. Bu yüzlerce kitabı okuyup, sorulara yeni yanıtlar bulacaktı. İçgüdüyle yine kitapları okumaya koyulmuştu…
- 5 Sene Sonra –
Çocuk artık yirmi yaşına gelmiştir. Verilen yüzlerce kitabı okuyup, sorulara yine teker teker cevaplar vermiştir. Ama onun asıl sorunu kendine soramadığı sorudur. Bir şeyler kendisine sormak istiyordur fakat sormayı beceremiyordur. Adam eve tekrar girdi ve odanın kilidini açarak çocuğun elinde tuttuğu cevapları aldı. Bu sefer kesin doğru şeyler yaptığına inanıyordu. Zaman kaybetmeden cevapları merkeze götürmeye koyuldu. Odadan çıkacağı sırada çocuk zor da olsa bir soru sordu : “ Kendime bir soru sormalı mıyım? “ dedi. Adam “ Hayır, sen sadece cevaplayacaksın” .
Günler rüzgâr gibi sert ve hızlan geçiyordu. Adam ve kadın merakla sonuçları bekliyorlardı. Yaşlanmışlardı. Dirençleri gittikçe azalmıştı. Yorgundular; koşuşturmalar, bilgilendirmeler onları yormuştu. Sonuçların açıklanacağı gün gelip çatmıştı. Merkeze gittiklerinde geçen senelerdeki sonuçla karşılaşmayacaklarını umdular. Ama kötü haber çabuk geldi. Merkez sonuçların yetersiz olduğunu, diğer sonuçlardan neredeyse hiçbir farkın olmadığını bildirdiler. Adam “ Ellerimizden gelen her şeyi yaptık. Her şeyi öğrettik. Nasıl oldu da beceremedik? Başkanla görüşüp kurumumuzun kapatılmasını söyleyeceğim. Kurumumuzu kapatmadan önce ise kamuoyuna ve çocuğa her şeyi anlatmamız gerekecek.” Dedi ve iç çekti. İkisi de bitkindi ve kol kola girerek yolda yürüdüler…
- 5 Gün Sonra –
Tüm televizyon kanalları ve halk büyük meydanda toplanmıştı. Herkes birbirine meraklı gözlerle bakıyor, ne konuşulacağı merakla bekleniyordu. Kürsü arkasında kalabalık bir grup vardı. Yanlarında ise kendilerine ait araçları bulunuyordu. Araçların üzerinde “ D.Y.K ‘ya aittir” yazısı bulunmaktaydı. Mikrofonlar kontrol edildi ve o grubun içinden biri “ D.Y.K Başkanı’nı buraya davet ediyorum “ anonsu yaptı. Meraklı kalabalık giderek daha da meraklanmıştı. Bu kalabalığın en önünde 3 kişi oturuyordu. Birisi evin sahipleri olan adam ve kadın, ortalarında ise çocuk bulunmaktaydı.
İri, şişmanca gözlüklü, etrafı süzen gözlerle kürsüye geldi. Tedirgin bir hali vardı. Boğazını temizledi ve mikrofona doğru eğilerek konuşmasına başladı.
“ Şu anda ülkemizin kurtuluşu için olan bu projede başarısız bulunmaktayız. Elimizden gelen her türlü şeyi yaptığımıza inanıyoruz. Fakat sonuç ülkemiz için iyi olmadı. Şimdi size bu büyük projeye anlatacağım.
Geçmiş otuz seneden beri ülkemizde tek dâhi yetişmedi. Bilirsiniz ki bir ülkede dâhi yetiştirilmesi çağdaşlaşmanın ve ülkenin daha ileriye gitmesi için gereken önemli unsurdur. Dâhi, ülkeyi ülke yapan en önemli unsurdu. Dâhi yetiştiremeyen ülke üçüncü sınıf muamelesi görür. Diğer ülkeler birçok dâhi yetiştirerek kendilerine güç kattılar. Gerilemekte olan ülkemizin bu ters talihini kırmak için planlar düşündük. Ülkemizin son iki dâhiliğe en çok yaklaşmış olan iki arkadaşımız Bayan Cattie ve Bay Robins ile kafa kafaya vererek “ Dâhi Yetiştirme Kurumu” ’ nu kurduk. Amacımız ise normal bir çocuktan dâhi yetiştirmek ve ülkeye kazandırmaktı. Esirgeme kurumundan bir çocuk aldık. Onu bebekliğin itibaren bir odaya koyduk. On sene boyunca bu odada yemek ve su verilerek yaşadı. Kafasını gereksizce şeylerden uzak tuttuk. On sene boyunca hiçbir şey öğretmedik sadece belli başlı kelimeleri öğrenmişti. O tertemiz beyni, saçma sapan olaylardan uzak tutarak, sadece bilime odaklamaya çalıştık. On yaşında kafası tertemiz sadece bilime odaklanmış, bilgiye aç bir çocuğun hızla okuma yazma öğreneceğini, bilgileri rahatlıkla kavrayabileceğini tahmin ediyorduk. Nitekim böyle de olmuştu. Hızla kavradı, kolayca pekiştirdi ve rahatlıkla öğrendi. Onu bilgiye odakladık. Kafasını hep bilgiyle doldurarak, kendinin ne olduğu, ne için çalıştığı hakkında soruları kendine soramadı. Zihnini hiçbir an boş bırakmadık. Onu bir makine-insan yaptık. Einstein gibi kafasının yüzde on beşini kullanmasını sağlayacaktık. Çocuğu on yaşına kadar dört tarafı duvarla kaplı bir odada büyütmemizin amacı ise gelecek on sene için ortam hazırlamaktı. İçgüdüsel olarak çocuk dört tarafı duvarla kaplı odayı hiç yadırgamadı. Gençlik yıllarında bu yüzden dışarıya çıkmak istemedi. Onunla yakından olarak Bayan Cattie ve Bay Robins ilgilendi. Çocuğa karşı inanılmaz derecede titiz davranmışlardı ve çocuğun kafasına bilgileri bilgisayar misali yüklemeye başladılar. Sayısız kitaplar okutuldu, her şey hakkında bilgiler verildi. Tüm dünyada insanlık için faydalı teoriler en ince ayrıntısına kadar gösterildi. Dâhilik mertebesine ulaşılması için bir tez, bir teorem atılması gerekmektedir. Bu yüzden çocuğa çözülemeyen soruları gösterdik. Bunları mantıklı şekilde ispatlayarak çözmesini istedik. Çocuk, soruları cevaplandırmasına rağmen Dünya Teori Araştırma ve Geliştirme Merkezi yönetim kurulu tarafından yanıtlar yeterli derecede bulunmadı. İspat yöntemlerinin mantıksızca olduğunu bildirdiler. İki kez bu merkez tarafından reddedildik. Projemizin halen başarısızlığa uğradığına inanamıyorum. Bu yüzden Dâhi Yetiştirme Kurumunu kapamış bulunuyoruz.”
Başkan konuşmasını bitirerek, kürsüden inmişti. Halk hayretle dinlediği başkanı, kürsüden indiğinde hüzünlü bir sesle uğurladı. Çocuk artık her şeyin farkına varmıştı. İlk kez varlığı hakkında bilgiye sahip olmuştu…
Çocuk, o günden sonra içgüdüsel olarak hep kapalı, dört tarafı duvarla kaplı bir odada yaşamını sürdürdü. Ömrünün sonuna kadar o odada yaşadı ve kitap okudu…
Çocuğu o odaya kapatmakla hayal gücünü de kapatmış oldular. Çocuk, büyüme çağını hep kapalı odada geçirdiği için, dışarıyı, doğayı, olayları göremediği için hayal kuramadı. Bu ülke, dâhinin en büyük özelliği olan yaratıcılığı yok etmişlerdi. İşte başarısızlığın en büyük nedeni buydu…
YORUMLAR
Ülkemizin eğitim sisteminin de dört tarafı duvarla kaplı bir odadan farkı yok.Ülkemizin gençleri hep başkası gibi olmak ister;ama hiç kendi gibi olmak istemez.Çünkü kendini tanımaz.Çok güzel bir öykü. Bu öyküyü öğrencilerime okuyacağım. Teşekkürler.