- 1613 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Sonbahara Düşen “Umut” Tanesi
Uzaktan bakıldığında ev gibi görünürdü. İçerden kapalı kapılarını açabilirseniz Sevda hanım’ın cennetini yaşardınız. Gerçi yaşlı idi biraz ama / yok yok yanlış anlamayın güzel kadındı, gözleri yaşlı manasında söyledim ben… Kederle tutuşturduğu sobası hep tüterdi ve hüzün kaçardı güzel gözlerine. Hüzün kesesinde büyüttüğü nur topu mutluluklarını doğurdu hayata. Bahar çiçekleri ve düş ilmikleri ile ördüğü elbiseleri giydirdiği mutluluklarını, sokağa saldı oynamaları için. Yıllar var dönmediler geri… Dizlerinin dibinden ayrılmayan yalnızlık, yari olmuş Sevda hanım’ın. Düşünceli bulutlar serpilmişti gökyüzüne, her şey (b)aşkaydı.
Sesine vurgundu binlercesi ama o hiç yaşamadı sevdayı tam tekmil yüreğinde. Sahip olup kaybettiği zamanların anılarını biriktirirdi mahzeninde, sobasında yakmak için… Sahip olamadıklarını ise çileden bir yumak yapar, düşlerine geçirir, ilmek ilmek örerdi. Bedelini ödeyenler alsın diye ormana bırakırdı bu düş örgülerini. Bu yaşanmamışlıkları bulanlar hayran olurdu sevda hanım’ın motiflerine ama hiç ulaşamazlardı kendisine.
Kimsesiz korkulu gecelerinde yalnızlık tak etmişti Sevda hanımın yüreğine. Sobasına kaybettiği bir anıyı daha attı ve penceresinin karşısındaki sandalyeye oturdu. Üşüyen ellerine aldı düş örgüsünü, keşke bir uğrayan olsa diye geçirdi içinden. Kapı çaldı. Gelen sonbahardı. Tek bir şartla hüzünlere açtı kapısını Sevda hanım. Ağlayan gözbebekleri ile anlaştı sonbahar. Bütün eklemlerine yerleşti, ağır ağır nefesine düğümlendi sızılar. Dört mevsim hazan olacaktı, çiçekli bahar, sarı yaz ve kara kış olmayacaktı artık. İmzalar atıldı bu ömürlük birlikteliğe. Anlaşmaya göre sonbahar “umut”u getirecekti Sevda hanıma.
Güz yağmurlarında toprak koksa da geceler, ölüme teslim olmadı sevda hanım. Dumanlı başı, yastık nedir bilmez, gece gündüz umut’u beklerdi. Cümle alem bilirdi, acımasız sonbahar bir damla umut tanesi vermedi. Hazandan korkan yağmur damlaları birikintilerde buluşunca, Sevda hanıma yarenlik ederlerdi sessiz harflerle. Ne cesur ne kahraman bir kadındı. Hey gidi Sevda hanım, sonbaharın sadık yari. Issız bir hüzün içinde ağlayan bebekleri vardı gözlerinin. Sonbahar tutmamıştı sözünü. Yine de unutturamadı sevdanın özünü.
Hiç dokunmasa da sonbahara, o haince ilerliyordu bedeninin yeşermemiş bahçelerinde… Ömrünün her deminde gece bakışlı, bu esmer mevsim çok zordu. Kurumuş yaprak gibi döküldü Sevda hanım’ın umutsuz elleri iki yana… Kanayan gözyaşı yağmur oldu, bezgin nefesi yaralı bir rüzgar. Gecelerce inledi kalbi kırık sızıları, yalnız yatağında. Soldu gözleri gül gibi, sarıldı dökülen yapraklarına. Şarkılar gazel oldu, günler perişan. Yüreğindeki ormanları ateşe verdi sevdalı kadın. Yine de insafa gelmedi sonbahar, yalanından bezmedi bir türlü.
Derken zamansız bir rüzgarla açıldı kapı, umut kapıyı çalmaz mıydı? Açılan kapıda yokluk varlığa karıştı. Işıklandı gözbebekleri lakin ayağa kalkamadı sevda hanım, sonbahar yapmıştı yapacağını. Dizlerindeki dermanı, gözlerindeki feri, içindeki sevdayı kapladı ve hüzün vurdu yüzüne. Yıllardır beklediği umut gelmişti ve karşılamak için takati kalmamıştı Sevda hanımın.
Dermansız dizlerinin dibine geldi umut, sevgiyle baktı:
“Bunca sızıya rağmen hayatı benimle mi yaşamak istiyorsunuz?” diye sordu.
“Evet, hem de sızılarımı unutacak kadar çok istiyorum bunu” yanaklarından süzüldü yaşlar.
Umut uzattı minik ellerini
“Her şeye yeniden başlayalım, unutalım geçmişten yadigar bir anlaşmanın sızılarını, bunu başarabiliriz” dedi. Sevda kanat vermez miydi insana?
Bu sözlerinin ardından tüm benliğiyle sevdasını bıraktı ince sızılar. Yıllar önce kaybolan yavru mutlulukların elinden tuttu umut, gözyaşlarını aldı sevdiği kadının. Sonsuza tomurcuklanan yüreğini avuçlarına, sevdalı gamzelerini yanaklarına bıraktı. Dermansız dizleri olsa da parlayan gözleriyle (u)mutlu bir coşkuya bıraktı saçlarını sevda hanım. Bir çift gözde acıların yitişine şahit oldu gece.
“Ne de olsa başka sevdası vardı,
Aşka sevdası vardı umudu olanın…”
09/09/2007
Ayşegül TEZCAN