- 1249 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Söyleyecek sözün olmalı? (biliyorum uzun oldu,sabırla okuyun)
Düşman, her zaman vefalı değildir.
Ve Gücü yetenler son ümitleri, bitene dek düşmanla savaşmak için siperlerinde
Ellerinde tek kurşun kalıncaya kadar savaşmakta..
Esir düştüğünde çekeceği acıları, işkenceleri zulmü bilseler de,
O tek kurşunu da düşmana sıkmaktan çekinmezler.
Bir düşmanı öldürmek veya yaralamak bile,
O düşmanın kendi soydaşlarına, halkına vereceği zulmü bertaraf etmek
Ve o son kurşunu atabilmek
Umuda koşmak kadar önemlidir.
Ya cephe gerisinde, o minicik yavrular, kadınlar, yaşlı insanlar.
Onlar ayrı bir çileyle boğuşmaktadırlar.
Tutunacak tek dalları cephede.
Yokluğun, gözyaşının, ızdırabın harman olduğu,
Bir yudum suyun bir lokma ekmeğin bulunamadığı o günlerde.
İnsanlar telaş içinde bir yerlere küçük guruplar halinde kaçmaktadır.
Yanı başınızda bir kişinin güçsüz takatsiz de olsa nefes alıyor olması ap ayrı bir mutluluktur.
Öz güvendir.
Ve düşmanın zulmünden kaçmak zorunda kalan, çaresiz analar, kucaklarında o minicik yavrular, çocuklar, nineler yaşlı insanlar
Dizleri dermansız kalana dek
Dağlarda sığınacak yer bulana kadar yürümek zorundalar.
Beraberlerinde götürebilecekleri erzak ve su o kadar azdır ki.
Yarınların ne getireceğini bile bilmeden sadece saklanabilecekleri
Güvenle bir kaç saat uyuyabilecekleri bir yer bulabilmektir
Sonrası belirsiz olsa da.
Umutsuzca atılan her adım, ayrı bir yorgunluk, yarınlarda neler olabileceğini bilememek bam başka bir acıdır,
O minicik yavrular, çocuklar,
—anne susadım
—anne acıktım
—anne karanlıktan korkuyorum,
—üşüyorum anne dediğinde
Hiç düşündünüz mü o annenin çaresizliğini.
Gönül ateşinden başka ne verebilir ki yavrularına
Bir gün çaresizce Ayşe kız da, bağrında yavrusu, elinde erzak çıkısı biraz su bir kaç bez parçası da yanına alarak evini terk eder.
Düşman köye yaklaşmaktadır.
Evinin direği, Mehmet’i yanında yoktur.
Hava soğuk, rüzgâr bir başka acımasız olur.
İnsanların çaresiz bu hallerin de
Ayşe bağrında bebesi Yaradan’ına sığınarak attığı her adım evinden uzaklaştırmakta ve geri dönüp baktığında evi git gide küçülmekte ve bir müddet sonra da evi görünmez olur.
Patika yollardan çalıların arasından dağa doğru yürümektedir.
Bağrında bebesi Ayşe ’asla korkmaz
Korkmaması gerek ve buna inanması gerek
Aslında karanlıktan öyle çok korkar ki
Mehmet’i yanındayken gök gürlese
Sımsıkı sarılır Mehmet’ine
Mehmedim
Çok korkuyorum der ve sarılır.
Ama şimdi korkuya yer yoktur yüreğinde
Mehmet’ine sarıldığı gibi o minik yavru bağrında uyumaktadır.
Ayşe, bebesi aklına geldiğinde
Ne karanlık ne gök gürlemesi hiç bir şeyden korkmamaktadır artık
Saatlerce yürür Ayşe
Bebesinin kendinin sığınacağı bir yer aramaktadır...
Ve en nihayet küçük bir mağara bulur kayalıkların arasında
Ağaçlar o mağarayı öyle bir kapatmıştır ki orada bir mağaranın olduğunu bilmek neredeyse imkânsızdır.
Ayşe bebesi bağrında korkusuzca girer karanlığa o bilinmez yere.
Hava belli belirsiz kararmaya başlamıştır.
Ayşe o küçük mağarayı şöyle bir inceler şaşkın, şaşkın
Güvenli olup olmadığına bakar
Güvenli olduğunu burada kalmak zorunda olduğunu düşünür-
Elindeki bez parçalarını itina ile yere serer.
Bebesini soğuktan koruması gerektir. Oraya yatırır.
Hava tamamen kararmadan bir şeyler yapmalıdır
Mağaranın önünden kuru ot, yaprak dal parçaları bulur
Tıpkı bir ana kuş gibi..yuva yapması gereklidir yavrusu ve kendisi için
Ve bir kaç saat içinde yatacak yerleri de hazırdır.
Ayşe çok yorulmuştur...
O minik bebesi de
Bağrına alır öyle bir ateş yakar ki gönlünde yavrusu mışıl, mışıl uyumaya başlar.
Ayşe de yorulmuş, bitkin düşmüştür
Yaradan’a el açıp yalvarır kol kanat germesi ve Düşmanın yenilmesi gururla mehmedinin sağ salip geri dönmesi için
Bitkinlikten yorgunluktan bir müddet sonra o da uyur
Günün ilk ışıkları ağaçların dalları arasından mağaraya az da olsa girmeye ve bir Mağaranın duvarlarında dans eder gibi gezinmeye başlamıştır
Bebesi ağlayınca
Ayşe aniden uyanır.
Kucağında nefes alan bebesini öper koklar okşar
Bu bambaşka bir sevgidir
O minicik bebek sevildiğini hisseder. Ve ağlamayı keser.
Ayşe kazağı yukarı doğru çeker, gömlek düğmesini açar ve bebeğine memesini verir.
Ayşe yavrusuna bakar
Bebek öyle bir iştahla emer ki memesini
Dudaklarının yanlarında biriken süt bir gözükür bir kaybolur.
Bebek bir başka yüzle
Bir başka tebessümle meme emerken, anneye bakar
Ayşe o an çok mutludur
Gök gürlediğinde mehmedine sarıldığı gibi bebeği kendine sarılmaktadır artık.
Bebek yeniden uyumaya başlamıştır.
Erzak çıkısını açar
Ayşe de bir kaç lokma yer, yarını düşünmek
Erzakını da dengeli kullanmak zorunda olduğunu hisseder
Bir kaç yudum da su içer.
Karanlıktan, gök gürlemesinden
Hele hele hamam böceğinden korkan Ayşe artık korkularını yenmiş,
Bebeğine Mehmet olmuştur
Hamam böceği görse sanki ayaklarını altına alıp ezme cesaretini bulmuştur.
Ayşe’nin güvendiği dal mehmed ise
O minik yavrunun da mehmedi annesidir artık.
Bir yılan görse...bilse ki yavrusuna zarar verecek,
o yılanı kafasından tutup taşa çalacak kadar cesaret bulmuştur Ayşe kendinde
Ve günler böyle devam edip gitmektedir.
Aradan bir kaç gün geçmiştir
Ayşe ve bebeğin dünyası olmuştur o mağara
Ayşe her gün erzakını kontrol eder ve idareli kullanır.
Mağara dışında yiyecek arar. Otların tadına bakar
Tadı hoş gelenleri bulmaya çalışır. Bebeği ve yaşam için yemek şarttır.
bunu bilmektedir..-
Ateş bile yakmaz çünkü çıkacak duman, düşmana buradayım diyecektir.
Günler bir birini kovalar
Yiyeceklerin tükenmiş,İçecek bir damla suyu bile kalmamıştır.
Ve bir gün
Ayşe yine yiyecek ve su bulmak umuduyla dışarı çıkar ve ormanda ,ağaçların arasında dolaşmaya başlar
Bir inilti duyar
Korkar mağaraya kaçmak ister
Ama birden durup sessizce etrafı kontrol eder.
İnilti sanki. Yardım isteyen
Ağlayan bebeğinin sesi gibi çaresiz bir insandan geldiğini düşünür.
Ve çalıların arasından bakar...yerde yatan yaşlı birisi vardır.
Korkarak yaklaşır bu kim olduğunu bilmediği insana
Korkusu kendisi için değildir
Bebeğine zarar verilmesinden korktuğu içindir.
Ve etrafı kontrol eder başka kimsecikler yoktur
Yaşlı adam
Ayşe’yi görmüştür.
Allah rızası için yardım edin der
Yaşlı adam
Ayşe tereddüt bile etmeden adamı yattığı yerden kaldırır ve
Bebeğinin bulunduğu mağaraya getirir
Adam çaresiz ve yaşlı gözlerle anlatır
Biz Aşağı pınar köyündeniz
Çoluk çocuk ve kadınlarımızla yola çıktık
Düşmandan korunmak için
Ama ben yolumu kaybettim.
Hastayım acım susuzum der.
Adamın konuşacak dermanı kalmamıştır.
Nefes alması bile zorlaşmıştır.
70–75 yaşlarında ki yaşlı adam
—Allah rızası için bir yudum su der
Ayşe’nin suyu da bitmiştir
Bir damla su bile yoktur
—Allah’ım bana yardım et der
Yaradan’ına sığınır
Yaşlı adam su diye inlemektedir
Çaresizlik ne kötü şey diye düşünür Ayşe
Allah’ım bana yardım et ne yapmam gerek bilmiyorum der ve
O an
Ayşe kararın verir
Adamı tutar
Bir bebekmiş gibi kucağına alır
Kazağını yakarı çeker
Gömleğinin düğmesini açar
Bebeğinden ve mehmedinden başka kimseye göstermediği
Memesini çıkarır
Yaşlı adamın kafasını kaldırarak memesine götürür.
Ayşe
İç amca
Suyum yok ama
Sütüm var der
Ve yaşlı adam tıpkı bir bebek gibi
Ayşe’nin memesini emmeye başlar.
İşte o an
Ayşe’nin köylüleri
Mağaradan içeri girer
Ayşe yaşlı gözlerle bakar o insanlara
Kucağında bir adam ve memesi o yaşlı adamın ağzında
Adam son bir umutla Ayşe’ye bakar
—Allah razı olsun kızım der
Ve kelimeyi şahadet getirerek bir tebessümle ayrılır bu dünyadan
Ayşe yaştan gözükmeyen gözleri ile köyden gelenlere anlatır olanları.
Bir bir tana tane
Ayşe haklıdır.
Haklı olduğunun kanıtı vardır
Konuşacak sözü vardır.
Tane tane anlatır olanları
Ve Ayşe
Bir başka kutsallaşır o insanların gözünde
Ayşe konuşma isteği duyar, izah etme gereği duyar, anlatır
Ayşe susamış son nefesinde su isteyen o tanımadığı insana içi süt dolu memesini ikram etmiştir
Ayşe bir başka anadır.
Ayşe bir başkadır,18 yaşında ama kocamandır.
O Allah’ım yardım et ne yapmalıyım diye yalvarmıştır.
Hepsi birlikte ağlar
Tüm bu olanlara ama bu öyle bir ağlamadır ki
Hiç kimsenin hiç kimseye söyleyebilecek ne sözü ne gücü vardır.
Bir başka acı
Bir başka buruk sevinçtir tüm bu yaşananlar
Ve hep birlikte
Yaşlı adama son görevlerini yaparlar
"Söyleyecek sözü olan hiç durmadan kelimeleri bir biri ardına sıralar,
hiç kimseden anlamalarını beklemeden...
Onun anlattıkları
doğruluğun, gururun ve onurun ispatıdır.
Faruk DEVELİ-ÇANAKKALE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.