- 1067 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
NE ZORMUŞ KÖPEK OLMAK
Neden bu dünya ya dört ayaklı olarak gelmiştim? Ne açlığımı anlatabiliyorum ne de ihtiyaçlarımı dile getirebiliyorum. Sabah akşam havlayıp kimilerini korkutuyor kimilerini neşelendiriyorum. Ama kimseler anlamıyor beni.
Bugünü de aç geçirmekteydim. Canım o kadar sıkkındı ki artık yeni bir ziyaretçiyi çekemezdim. Ayrıca ön tarafımda duran klasik Opel de bu durumdan sürekli şikâyetçiydi. Her zaman gelen insanlar iri vücuduma hayran kalıyorlardı. Gözlerimin yeşili ise ayrı bir olay. Aç karnıma olmaz şirinler yapmaya çalışıyorum ama başaramıyordum. Sahibim beni süper mamalarla beslediğini her seferinde söylüyordu. Aman Allahım ben her gün makarna yiyordum. Artık dünyadaki yiyeceklerin makarnadan ibaret olduğunu bile düşünmeye başlamıştım. O ise bana yurtdışından özel mama getirdiğini söylüyordu.
Her günüm ızdırap içinde geçmekteydi. Opel benden şanslıydı. Çünkü o, arada sırada dışarıya çıkabiliyordu. Ama ikimizin de ortak bir yanı vardı; ben köpekler arasında farklı ve sıra dışıydım, o da klasik arabalar içersinde farklıydı. Geldiğinde bayramlık çocuk gibi neşeli oluyordu Opel. Sürekli bana dışarıları anlatıyordu. İyi ki arkadaşım vardı. Aksi taktirde çekilmezdi bu ızdırap.
Hayata farklı gözlerle bakmamı söylüyordu arkadaşım. Kendisi bunu başarabiliyordu. Ama ben bir türlü başaramıyordum. Aslında özel mamalarda değildi hayalim. Çimleri koklamak istiyordum. Her ağacın dibine birleşme iksirlerimden bırakmak istiyordum. Sürekli engelleniyordum. Tüm hevesim içimde kaldıktan sonra, ne anlamı vardı tüm bunların? Yani gerçekten bir köpek olarak, it hayatı sürdüğümü düşünüyordum. Her şey beni sıkıyordu. Neden engelleniyordum? Neden sürekli buradaydım? Benim amacım neydi? Sıkılmamak elde mi? Sabır… Nereye kadar?
Bu yuvada altından kemik de olsa, bir önemi yok artık benim için. Sürekli rüyamda çimlerin üzerinde koştuğumu görüyordum. Dişi de görmüyor değildim. Yani bu yuva haricinde her şeyi görüyordum.
Yuvamda gezip duruyordum aylardan beri. Sıkılmıştım bu durumdan. Havlayan diğer arkadaşlarım sevinçlerini dile getiriyorlardı. Karşıdaki adaşım çomar’ın yuvası, yine yol üzerindeydi. Sürekli beni kıskandırıyordu. Tüm köpek arkadaşlarıma maskara olmuştum. Gözlerimin ve vücudumun güzelliği beni hiç mi hiç mutlu etmiyordu. Daha bir dişi bile görememiştim. Keskin gözlerim bu çadırın altında zayıflıyordu günden güne.
Sibirya asıllı bir köpekmişim. Sahibim her gelene beni anlatıyordu. Kırık plak gibi sürekli bunları tekrarlıyordu. Ezberini iyi yapmış bir tiyatrocuya benzetiyordum onu. Ziyaretçilerin yanında onu hiç tanıyamıyordum. Beni o kadar sevdiğini düşünmemiştim. Onların yanında daha samimi oluyordu benimle. Ensemi çok hoş okşuyor, hassas noktalarımı eliyle koymuş gibi buluyordu. Her gelene aynı şeyleri söylüyordu. Dediğine göre boyum bir hayli uzayacakmış. Kilom ise yüz yirmi olacakmış ve daha yavruymuşum. Yani beni öyle bir anlatıyor ki akıllara zarar. Kendi hikâyemi dinlemek, artık beni sıkmaya başlamıştı.
Acaba bir gün bende dışarıya çıka bilir miyim? Hapishanede hüküm yemiş bir mahkûm gibi bekliyorum acaba af çıkar mı misali… Tüylerim dökülüyordu, çok kötü kokuyordum, ayrıca hiç banyo bile yaptırılmamıştım. Her şeyin bu kadar aksi gittiği bir yerde köpek olmak çok zor gerçekten. Günlerimi yatarak harcamaktan usanmıştım. Yanı başımda bir oda bulunmaktaydı. Kiracı örgencilerden Cenk’in odasıydı bu. Beni çok seviyor ve benimle hep ilgileniyordu. Onun ışığını açık gördüğüm zaman dünyalar benim oluyordu. Diğer kiracılara korkunç görünüyordum anlaşılan. Sürekli ben den kaçıyorlardı. İğrenç insanlardı yani sürekli beni horlarlardı. Benim onlarla alıp veremediğim bir şey de yoktu. Halbu ki onlarda köpek olarak gelebilirlerdi dünyaya. Havlamanın benim doğam olduğunu unutuyorlardı. Ben onlara masum olduğumu ve onlarla iyi arkadaş olmak istediğimi söylemeye çalışırdım ama anlatamazdım. Sürekli yanlış anlaşılırdım. Beni görünce arkalarına bakmadan, koşuyorlardı. Koşarken ayakları kıçlarını tekmeliyordu. Ben o tekmeleri gaz pedalına benzetiyordum. Tekme arttıkça daha da hızlı koşuyorlardı.
Salı günlerinin gelmesini hiç istemiyordum. Ortalığı sallayan Temizlikçi Sultan Hanım, sürekli yukarından pis su boşaltmaktaydı. Simsiyah olan sular yuvamın içerisine kadar gelmekteydi. Defalarca havlıyordum ama Sultan Hanım alacağı elli Ytl’yi hak etmek için olağanca gücüyle çabalıyordu. Benim zaten bir dünya kirim vardı, bir de yukarıdan gelen su beni iyice çileden çıkarıyordu. İğrenç vileda suları üzerimde kuruyordu. Sabah akşam kendimi yalayarak tüm enerjimi tüketiyordum. Hatta firar etmeyi bile düşünüyordum.
Bir keresinde böyle bir girişimde bulunmuştum. Canıma tak etmişti, kaçmıştım. Daha sokağımızı çıkmadan, Teriyer cinsi iki köpekle karşılaşmıştım. Önce cüsseme bakıp benden çekinirler dedim. Ama sokak onları öyle bir olgunlaştırmıştı ki, benden hiç çekinmeden üzerime üzerime gelmeye başladılar. Ben ise çaktırmamaya çalışıyordum onlardan çekindiğimi. Yanıma iyice yaklaştılar ve bana “hayır mı süt çocuğu sahibini mi arıyorsun? Seni yerler. Ayrıca bu mıntıkada bizden sorulur. Cüssene güvenme, bak seni anandan doğduğuna pişman ederiz. Hadi bas git” diye devam ederlerken, ben onlardan kaçmaya başlamıştım bile. Daha evden henüz uzaklaşmamış sayılırken, bunlar başıma gelmişti.
Sokaklarda yaşamak bana göre bir iş değildi. Artık henüz uzaklaşmamış olduğum evime dönmem gerektiğini düşünmüştüm. Kuyruğum korkudan paçamın arasına kaçmıştı, zaten karnımda acıkmıştı. Eve doğru yürümeye başlamıştım ki, arkamdan sahibimin sesini duydum. Telaşlı bir şekilde bağırıyordu. Adımları iyice hızlanmıştı. Çenesinden ve alnından terler akıyordu. Ona yalakalık yapmam gerektiğini düşündüm. Çünkü dayak yiyeceğimi anlamıştım. Ona doğru koşmaya başladım. Ağzımdaki salyamı yuttum, onu kuru bir şekilde yalamak istiyordum. Artık yanımdaydı. Hayret bana kızmamıştı. Hatta bana bile bakmıyordu. Şaşırmıştım bu duruma. Çok mutlu olmuştum. Kafamı onun baktığı yere doğru çevirdiğimde, kaldırımdan geçen iki kıza baktığını gördüm. Kızları çok severdi. Ayrıca sapık ruhlu bir insanda diyebilirim onun için.
Yaşasın kızların sayesinde dayak yemeyecektim. Ama mutluluğum bir kelebek ömrü kadar kısa sürmüştü. Arka baldırlarımdan bir tekme yemiştim. Çok acımıştı. Ben acımdan kıvranırken, ikinci bir tekme daha yedim. Kaçmam nelere mal olmuştu.
Sürekli kendi kendime kızıyordum. İğreniyordum kendimden. Bir Teriyer kadar cesur olamamıştım. Onlar nasıl adapte olmuşlardı sokaklara! Kendi aralarında parselleme bile yapmışlardı. Keskin ve iri dişlerimin hiçbir anlamı yoktu benim için. Gözlerim ve vücudum da önemli değildi. Yaşamak gerçekten bir insan için ne kadar zor ise, biz köpekler için de öyleydi.
Rüzgârlı bir günde yuvama denk gelen bir gazete parçasıyla oynamaya başlamıştım. Gazetenin üzerinde ilginç bir haber görmüştüm. Hemen uçurmayayım diye iki patimle bastırdım ve haberi okumaya başladım. Tüylerim ürpermişti. Allah’ım resmen köpekler belediyeler tarafından katlediliyorlardı. Durumumuza çok üzülmüştüm. Kaçmaktan vazgeçtiğim için bir kez daha memnun olmuştum. Ben de rahat sayılmazdım ama onlara göre şanslıydım. Ne durumlara düşmüştük. Sahipsiz bırakılanlar, sahiplenilip bakılmayan bizler, bu toplumda nelere maruz kalıyorduk. Ama bizler hep sadık olmayı başardık, insanlar bizlere sadık olmayı bir türlü başaramıyorlardı.
YORUMLAR
izninizle....
Sabahın ardından....
Soğuk ve yağmurlu bugün de
Kahretsin
Yine titreyeceğim
ve caddelerde ıslanacağım
Hızlı hızlı adımlar vuracak kulağıma
Ya da korna sesleri zıplatacak
Bulduğum kuytu yerlere sığınsam da
Ürkek bir tekme sarsacak zayıf bedenimi
Ve gök gürültüsüne karışacak sallanan küfür
Kendi halimde, başı boş dolaşırım
Aranızda ki deli divanler gibi
Onlar aşkını ararlar
Bense… yaşamak için şans
Hele bir de sıcak bir el dokunursa
Ve içten bir gülüş düşerse gözlerime
Katık ettiğim aşımın yanında
Doyurur yalnızlığımı.
Ve sen insanoğlu
Sevgiyi öğret çocuğuna ki;
Severek baksınlar bana
Dünyanın sadece sizin olmadığını anlat ki;
Paylaşmayı bilsinler hayat kavgasını
Ve
Susarak konuşmayı öğret
konuşmadan anlamayı
bakarak dinlemeyi ki;
Büyüsün SEVGİ DİLİ…
Yağmurlu bir İstanbul sabahında çöp kutusuna çıkmaya çalışan bir sokak köpeğinin ardından….
A.Altınçiçek
12-10-2004, 17:50