- 580 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
HASTAHANEDEN KAÇTIM
Ağır zatüürre teşhisiyle Koşuyolu Valdebağ Sanatoryumu’na kabul edilmiştim.Ondört yaşın-
daydım ve Kurtköy’deki kahvemizde babamla birlikte yaşıyorduk.Sinemacılığımın ilk kışı idi
ve hastalanmamın nedeni de,film göstermeye gittiğim köylerde,geceleri sinema perdesine
sarılıp,kahvelerde tahta sandalye üstlerinde yatıp üşütmemdi.
İki ay burda kalmama karar verildi.Valdebağ Sanatoryumu,Valide Sultan’ın Maarif’e (M.E.B)
armağan ettiği şahane çiftliği idi.Öğretmen ve öğrencilerin tedavisinin tamamen ücretsiz yapıldığı çok kaliteli bir hastahane.
Babacığım,o kahve köşesinde bile fırsat olduğunda yemek pişirmeye çalışırdı.En güzel de kuru fasulye ve sütlaç yapmayı bilirdi.Kahvemizin bahçesinde zamanın küfürleriyle meşhur
kasabı Kadir Ağa et kesip sattığı için,biz ete de hasret kalmadık doğrusu.Babam bazen on-
dan et alıp köfte ya da yemek yapardı.Balıkçılar da köye sık geldiğinden,pişirmesi de çok zor olmadığından,onun da yokluğunu çekmedik.
Bir de ablamı evlatlık verdiğimiz Beşiktaş’taki insanların evinde güzel ev yemekleri olurdu.
İşte bu hastahanenin yemekleri de öylesine güzeldi.Akşamları büftek,pirzola,köfte bana
özellikle ek gıda olarak verilirdi.Ben her ne kadar tamamaını bitiremesem de yararını gör-
düm tabii.
Odada -anımsamakta güçlük çekiyorum- üç ya da dört kişi kalıyorduk.Bunlardan biri Urfa’
lı küfürbaz,alaycı bir öğrenciydi.Diğeri de yine doğulu,efendi bir öğretmen.
Ve ben ilk günlerimden birinde,yatağıma işedim.Rezil oldum,oda arkadaşlarıma.Urfa’lıya da
iyi alay konusu oldum doğrusu.
Yatağa işeme çok kişide olduğu gibi,çocukluğumda benim de yaşadığım bir hastalıktı.İyi ki
bu olayı,böyle bir hastahanede de yaşamışım ki,gününde tedavi ettiler.Bu son oldu.
Ziyaretime bir tek babam geldi.Yanında da kahvemizin sahibi İbrahim Ağa.Babam her ne
kadar hastalığıma üzülmüş olsa da,sinema makinesinin taksitlerinin ödenmemesinin de ne
kadar kötü olacağını ağzından kaçırıverdi.Ayda beşyüz lira taksidimiz vardı ve ablamı ev-
latlık verdiğimiz insanlar kefil olmuştu.Onlara mahçup olmak,babam için çok kötüydü.
Fakir,gariban babam ; itibara ne kadar önem verirdi.Borcunu zamanında ödeyememek o-
nun için daima çok önemli olmuştur.
Şimdi düşünüyorum da annem ablam neden beni hastahaneye ziyarete gelmediler ? Tabii
kendilerince bir nedeni vardır..
On üçüncü gün akciğerlerimin filmini çektiklerinde,tamamen iyileştiğim görüldü.Ama yine de iki ayı doldurmam gerekiyordu.
İyileşmiştim ve burda yatıyordum.Oysa sinema makinemin taksitlerinin ödenmesi gereki-
yordu.Babamın ben sinema oynatmadan bu taksitleri ödeme şansı yoktu.İstemeden de olsa
bana bunu anımsatmıştı.
Normal bir insan değildim ben.Hiç bir zaman da olmayacağım.Çıkmak istediğimi söylediğim-
de ; ’manyak mısın sen ? ’ dediler ya ,bu beni iyice kamçıladı.Kaçtım hastahaneden,hem de
pijamalarla.
Ve yine pijamalarla, soluğu Beyoğlu’nda aldım.İstiklal caddesinde,Taksim’de kimsenin dik-
katini çekmedi pijamalarım.Klasik çizgili değil,düz renkli bir takımdı.
Galatasaray Lisesi’nin yan sokağındaki,makinemi satın aldığım ve filmleri kiraladığım dar-
film’e gittim.Yanımda film kiralayacak kadar param yoktu ama bu defa aksilik etmediler.Hiç de prensipleri olmamasına rağmen,veresiye film verdiler bana.
Doğruca köyüme gittim ve hastahaneden kaçtığımı değil,çıktığımı söyledim.(Bir kaç gün
sonra,nasıl olduysa duyulmuştu kaçtığım.)Üstüme başıma elbise giyinip,filmin afişini kahve-
nin penceresine astım.(Hangi film olduğunu maalesef anımsamıyorum)
Akşam olduğunda makinemi kahvenin köşesine kurup,hopörlörü de bahçe duvarına yerleş-
tirdim ve başladım plaklar çalmaya.Haftanın belirli günlerinde sinema olduğu için,plak çala-
rak bunu duyurmamız gerekirdi.
Sinema saati yaklaştığında da mikrofonla anons yaparak ’filmin başlamak üzere olduğunu
söyler,acele etmelerini ’ isterdik.
Film başladıktan sonra da ,insanlar film seyrederken yanlarına kadar gidip ücretleri topla-
dım.Büyükler bir lira,çocuklar elli kuruş..
Film kirası günlük yirmi beş lira civarında,hasılatlar da kışın yaklaşık 40-60 lira arasında o-
lurdu.
Ertesi gün de Aydınlı Köyü’ne gittim.Orası daha büyük bir köydü ve daha çok para kaza-
nırdım.Öyle de oldu.İyi bir hasılat yapıp geldim.
Ayıpladılar beni,suçladılar hastahaneden kaçtığım için.Kimse hak vermedi.Makinemi aldı-
ğımız şirket çok kolay erteledi taksitlerimizi.Beni tekrar hastahaneye götürdüler.Pren-
siplerine göre beni tekrar kabul etmemeleri gerekiyormuş.Ama benim için onlar da prensip
lerinden vaz geçip,tekrar kabul ettiler.
Düşünüyorum da,aslında gerek insanlar gerekse yaşam bana bayağı şanslar tanımış.Galiba
ben,kendime tanınan şansları iyi değerlendirememişim.Hele böylesine zor şartların sonun-
da İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Makina Mühendisliği okumak gibi büyük bir şans verildi bana ve ben kendi isteğimle böyle bir okulu bile terketmiş yaramaz adamın tekiyim...
Evet dostlarım.Kendi adıma feleği,kaderi suçlamaya hakkım olmadığına inanıyorum.Benim
çektiklerimin kat kat fazlasını çeken milyonlarca insan var bu ülkede.Ama bana verilen
şansların,fırsatların onda biri bile verilmemiş onlara.Verilmiş olanların da çoğu,bunları en
iyi şekilde değerlendirmiştir.
Ben ;’kahpe felek,batsın bu dünya ’!demiyorum.Suçluyum,yaramaz adamın tekiyim diyorum
Doğrusu da bu galiba..
Fikret TEZAL