BİR KURBAN DAHA...
Hiç düşünür müyüz, savaşın oratsında yaşamak veya yaşayabilmek nasıl bir duygudur diye? Hiç aklımıza gelir mi en mutlu anımızda savaşın ortasındaki mini mini yavrular?
Savaş, insanların vahşileştikleri bir meydandır yeryüzünde...
Ya zavallı çocuklar? Onlar neler düşünüyorlardır savaşla ilgili? Neler hissediyorlardır?
Ayşe de onlardandı... Savaşın ortasında kalmış zavallı bir genç kız. Hayatının en güzel dönemini savşala geçirmişti. Çocukluğunu yaşayamamış, oyuncak yerine silahlarla oynamıştı o ve arkadaşları...
Ne kadar acı...
Üstelik bu da yetmiyormuş gibi, vahşi, asker diye tabir ettikleri caniler, onun ailesini katletmişlerdi. Hem de o hiç gülmeyen gözlerinin önünde. Bu onun hayata 1-0 yenik başlamasına yetmişti. Avrupa balolarına, partilerine devam ederken, onlar savaşla devam ettiler hayatlarına.
Ailesini savaşta kaybeden Ayşe, amcasının yanında yaşamaya başladı. Amcası yaşadığı bölgenin ileri gelenlerindendi. Ama Ayşe’yi değil yeğeni, hizmetçisi kadar değer vermiyordu. Onların yanında yaşamak zorundaydı, gidecek hiç bir yeri yoktu. Adeta o küçücük oda onun mezarıydı. O karanlık ülkede, o karanlık evde yaşamını devam ettirmek zorundaydı.
Amcası ve onun ailesi Ayşe’ye hiç iyi davranmıyorlardı. Onu her seferinde aşağılıyor, şiddet uyguluyorlardı. Ayşe artık duramıyordu. Artık bunlara bir son vermek istiyordu.
Sokağa çıksa, ülkeyi saran caniler ona zarar veriyorlardı. Ama her hikayenin sonu gibi bu trajik hayatın da bir sonu olmalıydı. Bir süre bu şekilde yaşamayı sürdüren Ayşe, komşudan duyduklarıyla şok olmuştu. Ayşe’nin amcası, ülkeyi işgal eden, her yeri söğüşleyen canilerle bir olmuş, yaşadığı vatanına ihanet ediyordu.
Artık ölse de duramazdı bu evde...
Vatan hainiyle aynı evde yaşayamazdı. Bu vatan haini amcası olsa bile...
Evi terk etmek tek amacıydı. Bir şekilde gitmeliydi. Birkaç tanıdığı sayesinde evden ayrıldı. Bir süre onlarla yaşayacak ve sonra hayatını kuracaktı. Ama savaş hâlâ devam ediyordu.
Acılar onu çok yıpratmıştı. Yüzündeki çizgiler onu yaşından büyük gösteriyordu. Artık hayatını kurmalıydı...Savaşın etkilerine hem alışmış hem de artık sokaklarda cani askerler görünmez olmuştu. Zaten birkaç yerde de savaşın biteceği konusunda bilgiler duyuyordu. Bunu fırsat bilen Ayşe genç yaşına rağmen hayata atıldı. Önceleri barakalarda yaşamaya çalıştı. Ama bu bir genç bayan için hiç de kolay değildi. Bir gün açlıktan ölme derecesine geldi. Ama pişman değildi amcasının yanından ayrıldığına... Biraz da hastaydı. Sürekli öksürüyordu. Bu hastalığın çöpten bulduğu yemeklerden bulaştığını düşünüyordu. Ama zorunluydu, başka çaresi yoktu. Savaş konusuna gelince, savaş tüm hızıyla devam ediyordu. Ayşe, bu zor şartlar altında yaşamaya çalışıyordu.
Birkaç kişi çöp kutusunun başından ayrılınca Ayşe de çöp kutusuna doğru yaklaştı. Biraz önce çöp kutusuna birşey bırakan bayanın ne bıraktığını almak ve yemek için sabırsızlanıyordu. "Bu bayanı buralarda ilk defa görüyorum, ama olsun, acaba hangi lezzetli yemeği bıraktılar? Bayat da olsa ekmek ekmektir. İnşallah ekmektir..." diye umut ediyordu. Ve poşeti buldu. Önce ne olduğunu anlamak için poşeti yokladı. Bir şey farkedemeyince, poşetin ağzını açtı. Ve acı gerçekle karşı karşıyaydı. Herkes alışkındı bu tür olaylara... Ayşe patlamanın etkisiyle sürüklenmişti. Onu bulduklarında yüzündeki tebessüm herkesi çok duygulandırdı. Bu dünyanın acı günleri geride kalmıştı. Ama maalesef savaş hâlâ devam etmekteydi. Daha ne kadar Ayşeler, Mehmetler, Ahmetler kurban olacaktı savaşa bilinmez... Ama artık "Dur!" demeliyiz.