- 2517 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Rum kızı Eyveli ile Osman'nın öyküsü
…..Kıbrıs çıkarmasının yapıldığı yılın, bir yaz akşamıydı, mevsim yaz olmasına rağmen yaz gününün sıcağında dışarıda sicim gibi bir yağmur yağıyordu.
…..Ben yanımdaki arkadaşlarımla beraber bir iş için gittiğim Gümüşhane ilimizin her tarafı ormanlarla dolu olan dağlık Torul ilçesinin Kürtün denen bir köyündeydik. Vardığımız bu köyde dışarıda kalıp ıslanmamak için, aceleyle bulduğumuz köy kahvesini gördük hemen içeriye girdik. Bir boş yere çökerken, kendimize de içimizi ısıtacak bir çay söyleyerek gelen çaylarımızı sıcak, sıcak içmeye başladık.
….Bizi gören biraz ötemizdeki yaşlı bir adam oturduğu yerinden kalktı ve bize yaklaştı ve sonra da kimseyi tanımadığımız bu yerde bizlere selam verip hoş geldiniz beyim dedi. Biz de ona buyur amca otur şöyle yanımıza da sen de bir çayımızı iç diyerek masamızdaki boş bir sandalyeye oturttuk.
….Bu yaşlı adam sanki bunu kendisine söylememizi bekliyormuş gibi, yan taraftaki masadan bir sandalye alarak hemen yanımıza koyup üzerine oturdu bizlerle konuşmaya başladı.
….Ve bize dedi ki.
…Haydin, gençler, söyleyin bakayım, şimdi sizler bu yağmurda nerelerden gelip nereye gidiyorsunuz.
….Dedi.
….Ve arkasından konuşmasına devam etti.
….Hani bizim buralar, pek yol üzeri değildir de, sizleri’ de buralarda ilk defa görüyorum size ondan sordum dedi yanımıza oturan bu yaşlı adam bize.
….Yaşlı adam kulağıma eğildi usulca silah almaya gelen tüccar falan’ mısınız yoksa sizler dedi bilerek şüpheli, şüpheli bakarken.
….Bunları bize söylerken bizleri tepeden tırnağa içindeki şüphe içinde süzüyordu.Çünkü bizler de biliyorduk ki, o yörelerde köylerdeki her evin altında bir silah atölyesi vardı ve o yörelerin halkı tamamen silah kaçakçısıydı.
….Ben adam orada hemen silahtan bahsedince birden ürperdim ve ona dedim ki, yok amca yok bizim silahla falan işimiz olmaz, ama duyduk ki sizin buralarda gerçekten de çok ve her türlü silah yapıyormuş deyince gülümsedi.
…..Yaşlı adam, silah deyince bir taraftan ısmarladığımız çayı içerken öbür taraftan anlatmaya başladı.
…. Anlatırken evet evladım herkes gibi sizler de duymuşsunuzdur, bizim buralarda her evin altında, birer silah atölyesi mutlaka vardır ve bu silah imalatı bizim buralarda her şeyimizdir demeye ve de silahların nasıl yapıldığından bahsetmeye başladı. Niçin silah yaptıklarını köylerinde orman işçiliği ve silah imalatından başka bir kazanç kapısı olmadığından tarla bağ bahçe olmadığından bahsetti.
….Derken devam etti bu yanımıza gelen yaşlı adam.
….Ben yanımdaki yeni tanıştığım bu yaşlı dostuma, bu defa orta şekerli bir kahve söyleyerek onunla koyu bir sohbete başladık kahvehanenin içinde.
….O anlatıyor ben dinliyordum. Yaşlı dostum işten güçten en çok da orada yapılan silahların çok kıymetli olduğundan bahsediyordu. Ve bir de oralardaki derelerdeki kırmızı benekli alabalıklarının lezzetinden bahsederek, bizleri ertesi gün için de dereden alabalık tutacağını ve bizleri de balık yemeğine davet ediyordu bir taraftan da bu yeni tanıştığım yaşlı dostum.
….Bir ara yaşını sordum. Aslında yaşını göstermeyen genç görünen bu yaşlı dostumun, mübalası yok tam doksan sekiz yaşında olduğunu söyleyince, kendimi onun yanında daha ilkokula yeni başlayan bir çocuk gibi hissetmiştim.
….Artık o andan itibaren bu yaşlı adama, ilgim daha da artmıştı ve ona daha çok saygı göstermeye başlamıştım. Devamlı olarak cevaplayabileceği cevabını merak ettiğim sorulardan soruyordum, yanımdaki bizimle beraber çay kahve içen bu yaşlı adama.
…Bir ara yaptığımız sohbet o kadar koyulaştı ki, bu yaşlı adam bizlere Rus –Türk savaşlarından, Enver paşadan bahsetti ve laf sonunda döndü dolaştı mübadele yıllarına geldi.
….Sorma dedi o yaşlı adam, o günlerin de bizim buralarda acı bir hatırası olan yer vardır, hele bunlardan biri var ki hala anlatılır bizim buralarda deyince, bu defa benim içimi iyicene bir merak sarmıştı onun bize anlatmak istediği.
….Kahveciyi tekrar çağırdım.
…..Bir kahve daha içmesini söyledim amma, o bunu kabul etmedi sadece bir bardak su isteyerek, onu da içtikten sonra şu benim merak ettiğim konuyu bizlere orada anlatmaya başladı.
….İstiklal savaşı kazanılmış ve artık Yunanlı’lar Anadolu’dan temizlenmişti dedi başladı geçmişten anlatmaya.
….O zamanlarda dedi, bizim buradaki Gümüşhane civarında, Rum ve Türk karışımı pek çok köylerimiz bulunmaktaydı. Bu köylerden biri de ilimize bağlı o günkü adıyla Avralı adında, Türklerin ve Rumların birlikte yaşadığı bir köyümüzdü diyerek anlatıyordu.
….Bu köyde Rum’lar ve Türk’ler o yıllarda beraberce yaşamaktaydı ve yıllarca da bunlar bu dediğim köyde ve buralarda birlikte yaşamışlar diyerek başladı
.….İşte o köyden birindeki Rum ailelerden birinin güzel kızı olan, Evyeli adındaki güzel bir kız, aynı köyden olan ve aslı nesli bir Türk olan yakışıklı Osman adındaki bir gençle tanışır. Ve bunlar birbirlerini görürler severler sonunda deli gibi birbirilerine aşık olurlar.
….Gel gör ki, bizim Türk ailesi, oğulları Osman’ n, o Rum kızı Evyeli ile evlenmesine bir türlü izin vermek istemezler. İlla da oğullarının köylerinden ya da oralardan bir Türk kızı ile evlenmesi isterler. Kız ile aralarındaki ilişki ne kadar ilerlemiş olsa da onları evlendirmemekte diretirler.
…..Ama onların aşkları, dillere destan olur, çevrede köylerde kasabalarda bunların aşkları söylenmeye dedikoduları yapılmaya başlanırdır.
….Onların aşkı hakkında çeşitli ağıtlar ve türküler yakılmaya söylenmeye başlanır değişik olan her yerlerde her köyde diyor anlatıyordu devamını yaşlı adam.
….Günlerden bir gün, bu Rum kızı Eyveli çok sevdiği genç olan Türk genci Osman’a, bir mektup yazar ve bu mektubu sevgilisine vermesi için bir çocuk bulur eline birkaç kuruş da para sıkıştırarak yazdığı bu mektubu sevgilisine götürüp vermek üzere o çocukla gönderir bizim Rum kızı.
….Göndermeyi gönderir amma, çocuğun babası onu yolda yakalar. Ve biraz sıkıştırınca çocuk elindeki mektubu babasının ellerine tutuşturuverir zavallı çocuk basının korkusundan.
….Mektubu eline alan çocuğun babası yazılanları merak eder ve mektubu açıp okur.
….Kızın oğlana yazdığı bu mektup bir aşk mektubudur ve yazılan bu mektubun en sonunda da bir mani vardır sevdiği Türk erkeği Osman için yazılmış olan.
….Bu mani şöyledir..
-Avralı da, yârim Avralı,
-olayım, Müslüman, al beni,
-Almaz isen eğer sen beni,
- Avralı da olsun, çöl naynesi.
…diye yazılmış bir manidir.
(meğer naynesi=çöl olası anlamınaymış Rumca. )
….Ve devam ediyormuş arkasından.
…Ben bir Türk’ü sevdim de, Avralı’ dan,
…Dediler olmaz, sen Müslüman olmadan,
…Veda et gel sen, zaman dolmadan,
…Ayrılık var yarın, dönüşü yok bu yoldan.
….Diye yazmış mektup şiirle devam edip gidiyormuş dedi bu hikâyeyi bizlere çay içerken anlatan yaşlı dostum.
….bize anlatırken ve olayın sonunu şöyle bitiriyordu.
….Ve sonunda ayrılma zamanı gelir bunlara,
….Sonunda zaman gelir, Türklerle ve bizim buralarda yaşayan Rumlar arasındaki mübadele olayları başlardır. Ve bir gün bu Rum kızına aşık, bizim Osman’ nın sevgilisi de, diğer Rumlar la beraber ülkeyi terk ederler Trabzon limanından bir gemiye binip Yunanistan’a göçerler.
….Kızın gitmesi ile bizim Osman’ın köydeki babası acele eder ve derhal harekete geçerek, Rum kızına âşık olan oğulları Osman’ ı, âşık olduğu Rum kızı Evyeli’yi artık bir an evvel unutması için bir başka kızla hemen evlendiriverirler.
….Bu evlilikten onların bir oğlan çocukları, iki de kızları olur.
…..Ama bizim Osman mübadele ile köyünü terk eden eski sevgilisi olan, Rum kızını hiçbir zaman unutamazdır. Ve bizim âşık Osman genç yaşında yakalandığı bir ince hastalığa yenik düşer bir gün rahmetli olur giderdir.
….Osman’nın ölümünden sonra geride bıraktığı sağ olan oğlu, büyür ve zaman gelir o da, bizim bu Avralı köyüne bir gün muhtar olur.
….Ve sonra, aradan yıllar geçer, 1972 yılın bir yaz gününde, ölen Osman ın köylerine bir Rum kafilesi gelirdir. Bu gelen kafile buradaki eski Rum Türk karışımı köyü görmek ve gezmek ister. Eski günleri de tekrar yâd etmek isterler bu köyden olup da bunlardan bazıları.
….Köy muhtarı o köyün muhtarı olarak onları karşılar ve onlara misafirperverlik gösterip onları köy odasında yedirip içirip ve muhtarlığını yaptığı köyünü gezdirmek ister.
….Gelen Rum kafilesinin içinde, Türkiye’den bu köyden gitme çok iyi Türkçe bilen, yaşı benim gibi sekseni doksanı geçmiş, ak saçlı yaşlı bir kadın bizim köy muhtarına döner ,ve ona orada şöyle der.
….Muhtar bey. Evladım;
….Sizin bu köyde, eskiden benim tanıdığım Osman isminde biri vardı, sen tıpkı ona benziyorsun sen onu tanıyor ’musun der eski sevgilisini sorar bilmeden sevgilisinin oğluna.
….Muhtar Osman kadının yüzüne dikkatli, dikkatli bakarak.
….Bİraz buruk ve de şaşkın bir halde onun yüzüne bakar kadına der ki;,
….Evet, sizin o sorduğunuz kişi benim babamdı der köye gezmeye gelen bu yaşlı Rum kadınına.
….Kadın, bu defa tekrar sorar karşısındaki muhtara.
….Peki, şimdi nerede o ben onu görebilir miyim sağsa, ya da ne oldu peki bu babana der.
….Muhtar olayı ve onun ne demek istediğini hemen anlamıştır. Ve onun sorduğu bu sorulara üzülerek cevap verir.
….Babam sizlere ömür, çok oldu daha ben çocukken ince hastalıktan, ölmüş ben kendisini doğru dürüst tanıyamadım bile der.
….Arkasından da, şimdi köyün çıkışındaki mezarında yatıyor diye ilave eder.
….Sevgilisini soran kadının birden gözleri dolar ve orada arkadaşlarının yanında muhtarın karşısında hemen ağlamamak için kendini zor tutardır.
….Kadın muhtara, der ki bu defa..
…..”Keşke taa, Yunanistan’ dan dan, kalkıp da buralara kadar gelmeseydim ve ben o çok sevdiğim baban Osman’ n bu şekilde öldüğünü öğrenmiş olsaydım der.
….Daha sonra onlar, köyü sessizce dolaşır ve o kafile, sessizce dolaştıkları eski köylerinden yine sessizce hiç kimseyle doğru dürüst görüşmeden gözleri yaşlı ayrılıp geldikleri gibi geriye yine memleketlerine döner giderler dedi hikâyenin sonunu bağlayan yaşlı dostum bana.
A. Yüksel Şanlı er