- 747 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Garip bir zaman diliminde çalan telefon…
Telefonun sesi gecenin ilerleyen saatlerinde acı acı çalıyordu.
Gecenin bir yarısıydı, bakılmalı mıydı, tam karar verememişti.
Ama çalan telefonun sesi durmak bilmiyordu.
Evin hanımı çaresizliği yaşıyordu. Acaba şehir dışında bulunan beyi miydi? Yoksa acı bir haberin işareti miydi? Bilemiyordu.
Çaresizce yatağından besmeleyi çekerek telefonun yanına doğru ilerledi. Çok yorgundu.
Oldukça geç yatmıştı. Günlük okuduğu Kuranı kerimi okumaya gayret etse de, gözleri dayanamayıp kapanıyordu.
Gün içinde salça kaynatmıştı. Kolay değildi, 200 kilogram salçayı temizlemek, ateşini yakmak, kaynayıp kıvamına gelene kadar karıştırmak, sıçrayan sıcak salçaların kolları yakması da çabası tabii.
Fakat güzel olan kendi emeğinden çıkan, alın terin mis gibi…
Birde bunun başka bir zevki var…
Salça kaynarken patates közlenir, çay demlenir ve afiyetle içilir.
Diğer nevaleleri zikretmek istemiyorum çünkü kiminde vardır, kiminde yoktur diye anlatırdı Vildan hanım.
Komşuları tarafından çok sevilen, her dileyene elinden gelen yardımı esirgemeyen, fedakâr bir hanımefendiydi.
Beyi biraz sert mizaçlı ve evine son derece bağlı, kendi halinde bir insandı. Çocukları epey vardı. İkisi kız, dördü erkek olmak üzere altı çocukları bulunuyordu.
Evlerinde babanın otoritesi oldukça belirgin olan bu ailenin çocukları adeta davranış bozukluğuna kapalı bir halleri vardı.
Küçük olmalarına rağmen asla bir taşkınlıklarına şahit olamazdık. Son derce efendi ve uysal çocuklardı.
Sadece kendi kardeşleri arasın da bazen tartışmaları olurdu.
Annelerinin bir seslenmesi kâfi gelirdi.
Aile yapıları bakımından çevrenin örnek ailelerinden sayılırlardı. Son derece huzurlu ve mutlu olmaları kimsenin gözünden kaçmazdı.
Evin bası olan Bircan Bey, çocuklarıyla bisiklet sürer, top oynar, onlara araba sürmeyi öğretir, neşeleri mükemmeldi.
Bircan bey bazen işi gereği şehir dışına iş gezisine çıkardı. Yine Bircan beyin bulunmadığı bir vakitte telefonun çalması, Vildan hanımı tedirgin etmişti.
Çünkü Biliyordu ki Vildan Hanım beyi böyle bir saatte haç aramazdı. Kesin bir acı haber duyacağından da korkmuyor değildi.
Çocukların uyanmaması için ne kadar acele etse de telefonun başına gitmek için, hiçte kolay olmuyordu. Fakat başarmıştı.
Elini besmele çekerek uzattı ve ahizeyi aldı alo dedi ama ne kadar tedirgin olduğunu bilemezsiniz.
Çünkü çok çekingen bir hanımdı. Alo diye bir kez daha seslendi ses gelmedi. Birkaç kez daha denedi fakat yine hiçbir ses gelmiyordu.
Ahizeyi eline aldı, iyece bir baktı. Acaba telefon mu arızalıydı. Veya çok geç mi kalmıştı.
Bunları düşünüyordu içinden Vildan Hanım, çokta üzülmüştü.
Acaba beyinin başına kötü bir olay mı gelmişti.
Onumu haber veriyorlardı. Polisi mi arasaydı.
Çocukları mı uyandırsaydı, bilemiyordu. Uykusu kaçmıştı.
Yarabbi sen her şeyin hayırlısın nasip eyle diyerek niyazda bulundu.
En azından akşam okuyamadığım Kuranı kerimimi okuyum diyerek, abdestini alarak iki rekât Teheccüt namazı kıldı.
Tesbihatını çekti ve kalkıyordu Kuran okumak için.
Vitrinin üzerinden almak üzere uzanınca telefonun zil sesi yine duyuldu.
Acımasızca çalıyordu. Sanki her zaman çalan zil değil de, adeta bir siren gibiydi.
Bu sefer kararlıydı Vildan Hanım koşar adım telefonun ahizesine sarılmıştı ve yine besmeleyi çekerek alo demeyi denedi.
Ses yine gelmiyordu. Birkaç kez daha denedi fakat nafileydi. Ses gelmiyordu.
Haklı olarak bir kaygıya kapılmıştı.
Acaba beyi Bir canı mı aramalıydı. Uzakta olduğu için mi sesi gelmiyordu kaygısındaydı.
Sonra her zaman konuşuyorduk bir sorun yaşamıyorduk.
Acaba başka bir sorun mu var şüphesine kapıldı.
Bu durum karşısında daha çok kaygılandı. Ne yapabilirdi, bilemiyordu.
La havle vela kuvvet illa billahil aliyyil azim (hareket ve kuvvetin yalnızca sahibi cenabı haktır) demeyi ihmal etmemişti.
Yeniden yatak odasına doğru yöneldi ve yatağına uzandı.
Yorgun olduğundan gözleri yumuldu ve öylece uyuya kaldı.
Sabah namazının ezanını duyana kadar azda olsa uyuya bilmişti.
Şükürler olsun diyerek yeniden sabah namazı için hazırlık yapmaya koyulmuştu.
Nihayetinde abdestini alarak namazına durdu. Huzurluydu. Yorgunluğu kalmamıştı.
Gördüğü rüya onu çok rahatlatmıştı.
Zaten beyi Bircan da bugün gelecekti. Bu bakımdan nede olsa çok rahattı.
Çocukların her biri okula gidecekti, kahvaltı hazırlamaya koyuldu.
Çocuklara bu durumdan hiç bahsetmedi. Keyifli bir kahvaltı yaparak onları dualarla uğurlamıştı.
Kapıyı örttü ve içeriye girerek, sofrayı kaldırırken kapının zili çaldı.
Hayırdır inşallah diyerek, kapıyı açmak için ilerlemişti.
İçinden herhalde çocuklar bir şeylerini unuttular, onu almak için yeniden geldiler diye geçiriyordu.
Kapıyı açtı ama birden şaşırdı. Bu vakitte beklemediği sevgili eşi Bircan Bey gelmişti.
Vildan Hanım ne kadar çok sevinmişti. İçinde gizlediği kuşkular henüz netleşmemişti.
Bircan bey acıkmıştı. İyi bir kahvaltı yaptı.
Hal hatırdan sonra birazdan çıkacağını söylemişti eşine.
Vildan Hanım istiyordu ki hemen gitmesin henüz daha yeni gelmişti.
Daha konuşacakları vardı, söyleyecekleri bitmemişti.
Bu durumu Bircan Bey anlamıştı. Toplantım olduğu için gitmek zorundayım.
Akşam erken geleceğim, biraz sabredersen o zaman bol bol konuşuruz diyerek Vildan Hanımı biraz olsun teskin etmişti.
Zaman kalmadığı için ve birde gelir gelmez moral bozukluğuna sebebiyet açmamak için telefon konusunu açmamıştı.
Ama hiç aklından çıkmıyordu, bir an önce bu tatsız durumu anlatmalıydı.
Vildan Hanım normal ev işleriyle uğraşırken, gelen giden komşulardan akşamı etmişti zaten.
Bircan Bey söylediği vakitte erken gelmişti. Evlerine çekildiler, çocuklar henüz gelmemişlerdi.
Mutfakta biraz şakalaştılar ve gülerek devam ediyorlardı.
Zil sesiyle şakaya nokta konulmuştu. Gelenler çocuklardı.
Hepsinin yüzünde bir heyecan vardı.
Babaları gelmişti. Acaba onlara neler almıştı kaygıları bunlardı.
Bircan bet de bu durumları ihmal etmezdi.
Mutlaka hediyeler alır eli boş dönmezdi.
Bircan bey akşam yemeğine kadar çocuklarla sohbet etti.
Yemeklerini afiyetle yediler.
Vildan Hanın beyinin sevdiğini bildiği içli köfte, mantı ve tarhana çorbası yaparak, çoban salatasıyla sofrayı donatmıştı adeta.
Çeşit güzeldi, Bircan Bey afiyetle yedi, çocuklarıyla muhabbet ederek.
Çocuklar kendi odalarına çekilmişti.
Vildan Hanım kahveyi getirdi ve beyi ile afiyetle içti. Bulaşıkları yıkamak için mutfağa çekildi.
Şu kanaatteydi. Çay içerken konuşuruz diyordu.
Öylede oldu, baş başa çay içerken durun hakkında teferruatlıca bilgilendirmede bulundu.
Bircan Bey sualler soruyordu.
Vildan Hanım da olduğu gibi anlatmıştı.
Tamam, bir tanem sen merak etme, ben o saatte arayan ve seni merakta bırakan numarayı bulmaya çalışacağım dedi.
Vildan Hanım oldukça rahatlamıştı.
Bircan bey sabah kahvaltısını yaparak erken ayrılmıştı.
İlk iş olarak Telekom da müdürlük yapan arkadaşını ziyaret etti.
Bu tatsız durum hakkın da bilgilendirme yaptı.
Arkadaşı Fikret Bey sen meraklanma gerekeni her neyse yapar ve seni bilgilendiririm dedi. Bircan Bey kahvesini içtikten sonra müsaade alarak vedalaştı.
İş yerinde bekleyen evrakların tasniine koyulmuştu. Saat 11.00 civarıydı.
Telefon çaldı ve aryan Fikret beydi.
Bircan Konuyu araştırdım, bir telefon kulübesinden aramışlar.
Biliyorsun bu numaralar da şahsa ait değildir.
Fakat asla önemsemeni istemem, zira her gün binlerce böyle vakalarla karşılaşıyoruz.
Yanlış arama ola bilir.
Adam telaş içindedir.
Belki bir hastasını arıyordur veya kimi aradığını bilmiyordur.
Bir bilsen arkadaşım, İtfaiyenin, acilin, polis imdadın bu konuyla başı dertte.
Sen ve değerli eşiniz lütfen üzülmeyin olmaz mı diyerek selamlaşarak vedalaştılar.
Bircan Bey rahatlamıştı, hemen telefona sarıldı ve eşini aradı.
Durum hakkında bilgilendirme yaptıktan sonra, rahatlamasını tembihleyerek telefonla sevgilerini sundu ve telefonu kapattı.
Vildan Hanım Her zaman olduğu gibi komşusunun işine yardıma gitmişti.
Tabi oda beyinin anlattıklarından sonra çok rahatlamıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.