- 706 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
MAKİNEM OLDU / OLMADI
Kos helvacı olarak atmıştım,ilk adımımı sinemaya.Daha sonra un kurabiyesi,gazoz ve kuruyemiş sattım seyyar sinemacıların sinemalarında.Afişlerini mahallelerde gezdirip rek-
lamlarını yaptım.Sinema perdelerini asmak için direklere,ağaçlara tırmandım.Çıraklık edip
makinelerini kurmayı,çalıştırmayı öğrendim.Onlarla birlikte İstanbul’a gidip Galatasaray’da
Yeşilçam sokakta,Bursa sokaktaki filmcileri öğrendim.Filmlerde oynayan aktörleri,figuran-
ları gördüğümde mutlu oldum,arkadaşlara hava attım.Erol Taş’ın o zamanlar çok makbul o-
lan Samsun sigarasını reddetmemle hala övünürüm.Behçet Nacar’la,Bilal İnci ile sohbet etti
ğimi,Cüneyt Arkın’la aynı köftecide karnımı doyurup,aynı berberde tıraş olduğumu,Necdet
Tosun’u sürekli Erler Film’in altındaki köftecinin önünde bir taburede otururken gördüğü-
mü vb.yıllarca övünerek anlattım.
Elektrikler geldikten sonraki,sinemacıların sayısının çoğaldığı günlerde,bunlardan biri de
’Maça’ lakaplı,eski minübüsçü İsmail Ağbi idi.Alman malı Tetra marka 16 mm.lik sinema maki
nesinin ikincisini almıştı.Kısa boylu,kel kafalı,kırklı yaşlarda,bitirim tipli biriydi.Beni sever
ve güvenirdi.İki köyde aynı anda sinema oynatmaya başlamıştık.Birinin başında ben oluyor
dum,diğerinin kendisi.Sonradan aldığını bir türlü kullanamıyordu.İkinci el olduğu için sık sık
arıza çıkartıyor,bu da onu sinirlendiriyordu.Bir akşam kendi sinema oynattığı köyden makinelerini toplamış,beni almaya gelmişti.Ben sinemayı problemsiz bitirip hazırlanmış onu
bekliyordum.Geldiğinde hasılatı teslim ettim.O da sevinip yevmiyemi verdi.Makineleri Feka
marka minübüsüne yükleyip yola koyulduk..
- Sen bu işi iyice öğrendin,he ufaklık.
- Eh be ağbi,yavaş yavaş öğrenmeye çalışıyorum işte!
- Benim Tetra yine su koyverdi bu akşam.Ben beceremiyorum galiba.
- Alışırsın be ağbi.
- Sana vereym mi,istermisin ?
- Neyi ağbi anlamadım ?
- Tetrayı ?
- Farketmez ağbi,ben hangisini verirsen onu kullanırım..
- Temelli vereyim,satayım sana!
- Bende para nerde ağbi !
- Peşinat falan istemem,çalışır ödersin.
- Ağbi,şakamı yapıyorsun ?
- Sen boşver şimdi,altı bin liraya aldım.Ayda beşyüz ödermisin ?
- Ödemem mi ağbi !
- Al öyleyse senin olsun.Çalış,öde.
Uçuyordum mutluluktan.Kahvemizin önüne geldik.Tetrayı kucaklayıp kahveye indirdim.Pe-
şinden trafo ve hopörlörü.İsmail ağbi gitti bile.
- Hayrola oğlum,dedi babam merakla.
- Makine bizim artık,dedim.İsmail ağbi peşinat istemiyor.Ayda beşyüz beşyüz,toplam altı
bin ödeyeceğiz.
- Allah allah ,dedi babam,şaşkınlıkla.
Bütün gece uyumadım.Sabahleyin erkenden İstanbul’un yolunu tuttum.Ondört yaşında or-
ta ikiye o sene geçmiştim ve yaz tatiliydi.Sinemaların bahçelerde oynatıldığı,kadın ve kızla
rın da gelebildiği için iyi para kazanıldığı günlerdi.Önce Galatasaray Lisesi’nin yan sokağın
daki darfilm’e gittim.Film vermek için depozito istediler,veremedim ve onlardan film alama
dım.Yeşilçam sokakta Nuş Film’e gittim.Hüseyin ağbi beni tanır ve severdi.Tereddütsüz
film verdi bana.Akşam hemen kendi kahvemizin bahçesine kurdum makinemi.Ağaçların ara-
sına perdeyi gerdim.Hopörlörü bahçe duvarına yerleştirip plaklar çalmaya ,sinema olduğu-
nu duyurmaya başladım.Bahçedeki çınar ağacına afişimi asmıştı m:Susuz Yaz,Hülya Koçyi-
ğit’in ödüllü filmi.Daha sonra afişi alıp,mahallelerde gezdim.Bağıra bağıra ilan ettim.İnsan-
lara bizim kahvenin bahçesinde oynayacağını anlattım.Akşam hava karardığında mikro-
fonla acele etmelerini,sinemamızın başlamak üzere olduğunu anlattım.Doluştu insanlar,
kahvemizin bahçesine.Ön tarafta erkekler,arka tarafta kadınlar kızlar.Başlattım sinemayı
Film bir taraftan oynarken en önden bilet paralarını topluyordum.Büyükler bir lira,küçük-
ler elli kuruş.Antrakta kuru yemiş sandığımı kapıp dolaştım insanların arasında.Babam da
çay,gazoz sattı.Babamın mutluluğu daha bir başkaydı.Alnımın akıyla bitirdim filmi.Topladım
makinemi ve daha sonra sandalyeleri,perdeyi.Hepsini babamla birlikte kahveye taşıdık.
Hasılatı saydığımızda mutluluktan uçtuk babamla birlikte.Bir başka uyuduk ogece kahvenin
bir köşesine kurulu yatağımızda.O akşam hangi köyde oynatacağımın hesabını yapmaya
başlarken İsmail Ağbi kahvenin kapısında görüldü.
- Ne haber ufaklık ?
- Sağol İsmail Ağbi,hoşgeldin.Oturdu eski tahta sandalyelerden birine.Babamla birlikte yanına oturduk,çay ikram ederek.Teşekkür etmek,mutluluğumuzu anlatmaktı niyetimiz.
- Yahu ufaklık,deyip kesti sözümüzü.
- Ben diyorum ki,biraz peşinat verseniz.İki-üç bin lira..
- Ama İsmail Ağbi,sen demiştin ki.
- Sen bayağı ufaksın.Düşürüp kırsan,ben kimden alırım makinenin parasını ? Hem hiç peşin-
siz makine mi verilir?
- Ama İsmail Ağbi.....
- Valla ben bilmem.Ya iki-üç bin lira peşinat verin,ya da ben makineyi alıp giderim..
- Yapma İsmail Ağbi...
- Bırak-dedi babam.Bırak alsın.Ben inanmamıştım zaten bu adama.belliydi böyle yapacağı.
Alıp gitti makinemi.Ağlayamadım.Büyüktüm artık,sinemacıydım.İçime attım üzüntümü.
Şimdilik bitmişti rüyam ama ben sevilen biriydim.Birileri el koyacaktı bu işe ve ben yeniden
makine sahibi olacaktım.Hem de sıfır 1969 model Ukrayna.
Onu da izninizle başka zaman anlatayım.Dilerim,bana anlatmak size de okumak kısmet olsun.Hoşçakalın..
Fikret TEZAL (Namı diğer Sinemacı Ufaklık)
YORUMLAR
çok güzeldi fikret bey
geçmiş zamanla bu zaman kıyaslanınca
yok be o zamanlar başkaydı sanırım
okurken sankı bende bir koşede seyreder olmuştum
sürükleyici ..fikret bey devamını getırın hikayenin
sabırsızlıkla bekliyeceğim ..güzel dizelerdi kutluyorum
kaleminiz tükenmez işallah.sevgi ve saygılarla....