h. prisinin kaleminen-11- (yazık adam..)
Akşam pansiyona döndüğünde yorgunluktan bitap düşmesine rağmen ısrarla tepedeki eve gitmek için hazırlanıyordu. Patronu şimdi yanında kızı ve damadı olması şartıyla ve gecede dönmesini emrederek izin verince üçü birden yola çıktılar. Bu saatten sonra bir şey yapacak değildi ama sabah Esme teyzeye dediğini yapacaktı. Havanın kararmasına rağmen bu akşam gökte yıldızlar hala görünmüyordu. Sıla;
— İyi misin Aylin hiç konuşmuyorsun. Dedi genç kıza yaklaşarak. Aynı hizada yürüdükleri halde Aylin onlardan açıkta ilerliyordu.
— İyiyim, yorgunum biraz.
— Ne gerek vardı o zaman yarın gelirdin.
— Bu gece burada biraz vakit geçirmek istiyorum.
— İyi de babam dönmeni söylemişti. İş yapacak halin mi kaldı sanki. Ne inat bir kızsın sen ya, verseydin ya şurayı ustalara. Haline bak perişansın.
— Böylesi daha içime siniyor. Her şeyinde bir parça emeğim olsun istiyorum. Sanki bir mabet inşa ediyordu.
— Eğer gerçekten sadece bir parça, dedi işaret parmağının ucunu işaretliyordu. Emeğin olsun istiyorsan. Eşyalarını ve bazı şeyleriyle işte ilgilensen yine olurdu. Hem anlamıyorum bu kadar zor mu yeni bir yere alışmak? Hem bütün bunlar için gerekli parayı kazanmakta senin emeğin değil mi sanki? Dedi, İlker de onu onaylıyordu.
— Öyle ya.
— Siz isterseniz biraz durur gidersiniz.
— Olmaz. Hem söz verdin orası benim tanıyamayacağım hala gelmedikçe girmem ben oraya.
— Hah işte ağzınla söylüyorsun. Bunun için iyi bir plana ihtiyacım var. Duvarların da yerini değiştireme ki.
— Mümkün olsa.
Oysa Aylin orasının aynen eskisi gibi kalmasını arzuluyordu. Sıla’nın ısrarla kaçtığı hüznü yakalamak istiyordu. Boş arsaya doğru yaklaşırken;
— Öyleyse Sıla biraz Esme teyze de oturursunuz. Oraya taşınmadan biraz ısınayım istiyorum. Hem kadını da sevindirmiş olursunuz.
— Hah işte daha ısınamadıysan vazgeç gitsin.
— Yapma Sıla, daha küçücük kabarık saçlı bir çocukken bile burayı hayal ederdim ben.
— Sen misin o gerçekçi, realist kız.
— Uzatma ya. Bunu İhsan’dan duymaya alışıktı.
Onlar yaşlı halalarının kapısını aralarken Aylin bahçe kapısını açmak üzereydi. Tam bu sırada pis kokulu ve hantal vücutlu birisinin onun arkasından sımsıkı sarılması ve sıkarak sarsmaya başlamasıyla Aylin’in çığlık atması bir oldu. Sıla korkudan olduğu yerde kalmış, donmuş gibi onlara bakarken İlker atılıp adamı Aylin’den ayırmaya çalıştı. Boğuşma Aylin’in çığlıklarıyla birlikte epey sürdükten sonra İlker’in artık adamı dövmeye başlaması ve onun da topallayarak hızla kaçması bir oldu. Yakalamaya yöneldiyse de dönüp Aylin’le ilgilenmenin daha doğru olduğunu hatırladı. Genç kız ne olduğunu anlamamış hala çığlıklar atarak İlker’e sığındı. Sıla yanlarına gelip Aylin’e dokununca tekrar kulaklarını kapatarak olduğu yerde çığlıklar atarak bayıldı. Onu Esme teyzenin evine taşıyıp bir sedirin üzerine yatırdıktan sonra ayıltmak için ne denedilerse kâr etmedi. Yaşlı kadın ayılması için elini yüzünü kolonya ile ovdu, soğuk suyla serinletti, hatta soğan bile koklattığı halde uyandıramayınca onu kendi halinde uyumaya bıraktılar.
Sabaha karşı uyandığında kendisini pansiyondaki odasında buldu. Hava henüz aydınlanıyordu. Yandaki yatakta oturan adamın gölgesi İhsan’a benziyordu.
— Kulaklarımda kendi çığlıklarım var. Dedi. Sesi kısılmıştı ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
Aylin’i uyandıramayınca İlber Bey telaşla tertibini aramış oda İhsan ile birlikte üç saatlik yolu iki saatte geldiğinde Aylin’i bir kliniğin ufak beyaz odasında bulmuşlardı.
Aylin hıçkırıklar arasında boğulurken İhsan onu sakinleştirmeye çabalıyordu.
— Aç adamdı o. Dediğinde hıçkırıkları biraz daha azalmıştı.
— Kim?
— O işte. Aydın’da ki aç adam. Yazık adam diye geçirdi aklından onun için bu tabiri de kullanırlardı eskiden.
— Emin misin?
— Of İhsan çıldırtma insanı hayal görmedim ya ben.
— Tabi, ama ne bileyim birden ortadan kaybolmuştu ya o.
— Şimdi burada çıktı işte. Dedi, biran sustu. Biliyordum onun geleceğini.
— Nerden biliyordun?
— Bilmiyorum hissettim işte.
— Niçin yalnız yaşamak istiyorsun?
— Ne zaman geldin sen?
— Konuyu değiştirme. Aylin hala kendi sorusunun cevabını bekliyordu. Ne zamandır uyuduğunu da merak ediyordu.
— Bugün.
— Tesadüf mü?
— Hayır. Niçin öyle istiyorsun dedim.
— Çünkü sorumluluk almak istiyorum.
— Saçmalık. Ne demek sorumluluk, zaten öyle değil misin?
— Öyle miyim?
— Neden hep kendine olması gerekenden daha fazla yük bindiriyorsun ki sanki?
— Arta kalanını sen taşı diye. Kendi hayatımın sorumluluğundan bahsediyorum burada. İhsan sinirleniyordu.
— Senin sorumluluk anlayışın nedir Allah aşkına? Kendine sorunsuz yaşayamamak mı, bak Aylin zaten kendinden yeterince sorumlusun. Hiç kimse başkalarının yardımı olmadan hayallerinden dahi sorumlu değildir.
— Ben hayalperest değilim.
— Onlarla görüşmesen de ailenden de ve dünyadan dahi sorumlusun Aylin.
— Sorumluluk özgür olmayı ister.
— Özgürlük birazda bencillikle kazanılan bir şeydir. Ayrıca yine bencilce kullanıldığında pekte kıymeti olmayan bir değer, göz alan bir hevestir.
— Ama benim istediğim sorumluluk biraz da özgürlükten yardım almak zorunda. Sanki çaresizce ağlamak üzereydi. Zavallı hissetti biran. Öyle olmalı. Öyle değil mi?
— Aylin öyle olsa bile insan önce kendi güvenliğinden sorumludur. Sonraki iş o özgürlük mü, sorumluluk mu her ne haltsa.
— Peki ne yapsaydım? Mesela yanımda silah taşısam güvende olur muyum İhsan. Aç adamı öldürsem. Her zaman insanların yanında çalışma karşılığı kalsam o sence nasıl bir durum biliyor musun? Tek kaşı havada aralıksız konuşuyordu. Ona göre işte sormak diye buna denirdi. Of bunları seninle tartışmayı isterdim belki ama şimdi çok başım ağrıyor. Hem benim demek istediğim sadece sıradan bir bireysellik değil ki insan dediğinin aksi imkânı varken dahi ahlakının da sorumluluğunu taşıyabilmesi gerekir. Anlıyorum.
— Neyi?
— Belki de senin açıkça demek istediğin yani şu kız başına hikâyesinin altında da bu yatıyor. Ama şunu unutma İhsan, ahlaki sorumluluğu her zaman savunanlardanım ben merak etme. Herkesin nefsi var ama önemli olan onun seni değil senin onu yönetebilmendir ve her kim isterse kendi fikir ve özgürlük arzusunun içinde bilerek ve düşünerek kontrollü yaşarsa o insan için iyiyi ve kötüyü ayırt edebildiği sürece hiç bir sorun çıkmayabilir. Yani bazen gençler hevesleri uğruna iyiyi ve kötüyü ayırt edemezler bende pekâlâ farkındayım ama sadece özgürlük değil özgürlük artı sorumluluk ve bilinç her açıdan ahlaklılığı da sunar insana. Yeter ki bilerek ve görerek yaşanabilsin.
— O zaman bunu kendi başına büyük çabalar harcayarak sağlayacağına ‘insan’ ailesinin yanında bunları düşünmeden başka şeylere mesela daha iyi bir geleceğe doğru ilerlese bu nasıl olurdu acaba? Ayrıca senin şu nefs dediğinde sadece cinsel kimliklerle sınırlı değildir. İnsanlar her konuda kendine hâkim olmak zorundadırlar.
— Bende böyle düşünüyorum ama bu hayat benim ki anlıyor musun? Bu fikrim ise sadece ben haricindekiler için geçerli.
— Çok bencilsin. Sadece sana bir şey olmaz sanıyorsun herhalde ama yanılıyorsun. Sen onlarla ne sorun yaşadın bilemem ama en kötü aile bile en iyi arkadaştan daha emniyetlidir.
— Herkes sen değil İhsan.
— Tamam, ben neyim Aylin?
— Ben sorumluluğu savunuyorum sen ise erdemi. Oysa benim istediğim de aynı. Takılmışsın bir yere gidiyorsun. Bazen de saçmalıyorsun. Bende fikir olarak iyiyi, doğruyu, doğalı savunanım. Sabrı takdir eden, adil davranmayı benimseyenlerdenim aynı zamanda. Sadece tabiri farklı, anlamlar aynı. Sesi biran iknaa etmek ister gibi çıkmıştı. Ama bunun yanında birazda bencil olmak istiyorum. Anlıyor musun? Bu da bunların yanına bir artı işareti ekleyip sorumluluk ve bilhassa şu basit kelime özgürlüğünde sığdırılmasıyla olur. Sen ise açıkça bahsetmesen de ahlaki iyiliği savunuyorsun. Endişende bundan kaynaklanıyor da buna itiraz eden yok ki. Bu da benim kötü huyum olsun.
— Yanılıyorsun.
— Neden?
— Senin erdemden anladığın şu hep yanlıştansa doğruyu tercih eden bay doğruysa buna en başta uymayan da sen oluyorsun zaten bunu bir hatırla istersen. Seninkisi aynı bilmem biliyor musun ama imam- cemaat ilişkisine benziyor.
— Neymiş o?
— İmamın dediğini yap yaptığını yapma derler.
— Ben sana istisnalardan söz etmiştim.
— Senin o ufak istisnalar dediğin evini terk edip hiç bilmediğin yerlerde kaçak gibi yaşamak mı? Her gidişinde insanların ortasına kocaman tesirli bir bomba bırakmak mı, şaka mı bunlar söylesene? Allah aşkına Aylin derdin ne?
Aylin İhsan’ın haklı ani çıkışlarını bastırabilmek için yorgunluğunu ileri sürerken eski patronunun odaya girişiyle ona İhsan’dan yakındı. Hem siniri bozulduğu için ağlıyor hem de yine de arkadaşından şikâyet ediyordu. Bütün kasları tutulmuştu. Zorlanarak kalktı dedesine sarıldı.
— Dedeciğim bu adamı niçin getirdin?
— Ne demek o kızım? İhsan hırsla ayağa kalktı.
— Öylemi Aylin Hanım umarım bu adamı bir daha görmezsin. Dedi ve hızla uzaklaştı. Diğerleri ona engel olmaya çalıştılarsa da önüne geçemediler.
— Aman boş verin görürsünüz birkaç saati arkadaşlarında geçirir. Öğleye de gelir. Dedi genç kız, kendisini avutuyordu. Eski patronu onun burada hiç bir tanıdığının olmadığını söyleyince telefona sarıldı ancak ulaşamadı. Ve bu sefer de üzüntüden kendisini uykuya verdi.
İhsan gittiğinden beri Aylin eski keyfini yarı yarıya yitirmiş, rehberlik işine de daha neredeyse başlamadan ara vermiş sürekli yeni eviyle ilgileniyordu. Bundan artık ne kadar keyif aldığı da şüpheliydi. Günlerini evinin eksiklerini tamamlamaya çalışarak evle pansiyon arasında artık aç adam tehlikesiyle karşılaşmayacağından emin gidip gelerek geçiriyordu. Ona göre aç adam gerçekte var olmasına rağmen Aylin’in korkularıydı ve onlarla şiddetli bir karşılaşmayla yüzleşmişti.