Yazarlar, Şairler ve Şehirleri
Merhum şair Edip Cansever, “İnsan yaşadığı yere benzer.”der. Ünlü Divan şairimiz Nedim, İstanbul’un bir taşına bütün Acem ülkesini feda eder. Necip Fazıl, “Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar.”övgüsünde bulunur İstanbul için. Ya, yine ancak Yahya Kemal tarafından dile getirilebilen, Yahya Kemal’in İstanbul sevdasını nasıl analatabiliriz?
Bu işin erbabı şehirleri erkek ve dişi diye iki sınıfa ayırmışlar ve İstanbul’u da dişiler hanesine kaydetmişlerdir. Ama biz İstanbul’un çarkına tükürmüşüz o ayrı konu. Tevfik Fikret, Sis şiirinde her ne kadar siyasî mülahazalarla ;
“Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı musahhir,
Ey bin kocadan artakalan bîve-yi bâkir.”diye (en hafif deyimiyle) İstanbul’a serzenişte bulunsa da genel anlamda tüm şairler İstanbul’a methiyeler düzmüştür.
İstanbul’da yaşayan birinin başka şehirlere alışması imkânsız derler. Yahya Kemal’in milletvekilliği döneminde, Ankara’ya gelip gitme mecburiyeti; İstanbul sevgisini daha da ziyadeleştirmiş olmalı ki
“Ankara’nın nesi güzel?”diye sorulduğunda: “İstanbul’a dönüşü güzel.”cevabını vermiştir.
Biz, millet olarak konar göçer bir topluluk olduğumuzdan, şehir hayatına intibak ve şehir kurma konusunda; devlet kurma kadar başarılı değiliz. Devlet yıkıp kurma işinde üstümüze yok. Ama, şehircilikte yaya kalmışız. Köklü bir şehir olarak elimizde sadece İstanbul var. Onun da kuruluşu bizden çok eskilere dayanır. Bizim kültürümüzden izler taşıyan Anadolu’daki Türk şehirlerinin tarihi ise Selçuklulardan ileri geçmez. Tabii bu şehirlerin uluslar arası şehir ölçütlerine uyup uymaması ayrı bir konu. Tanpınar’ın, “Beş Şehir’de”ele aldığı şehirlerden biri olan Ankara Cumhuriyetin ilk yıllarında bir bozkır kasabası hüviyetindedir ve Hacı Bayramı Veli’yle özdeşleşmiştir. Erzurum bugün olduğu gibi yayla şehirdir. Konya ve Bursa’nın da ele alındığı kitapta şehir hüviyeti taşıyan sadece İstanbul’dur. Onu da şehir olarak feth edip kendi mührümüzü vurmuşuzdur. Zaten Tanpınar’ın kitabı şehir ve şehircilik kaygısıyla değil, Türk kültürünün izlerini taşıyan mekanların kalıcılığını sağlamak kaygısıyla kaleme alınmıştır.
Cumhuriyet tarihinde Ankara kadar Sivas da önemlidir. Hem Selçuklulardan izler taşıyan hem de Sivas Kongresi’ne ev sahipliği yapan bu şehri Ahmet Turan Alkan, özgün ve nezih üslûbuyla bir hemşehri olarak ele almıştır, “Altıncı Şehir”adlı eserinde ve iyi de etmiştir kalemine sağlık. Sivaslı olmayan biri Sivas’ı bu kadar güzel anlatabilir miydi bilmiyorum.
Tanpınar’ın ele alamadığı bir de Amasya şehri vardır ki şehzadeler otağıdır. Yeşil ırmağın kıyısına kondurulmuş bir otağ. Ziya Paşa’nın valiliği döneminde mamur hâle getirdiği bir kent ki onu da Amasyalı olmayan bir kalem erbabı, Amasyalılardan daha güzel anlatmıştır “Yedinci Şehir” adlı kitabıyla. (Özkan Yalçın, Yedinci Şehir, Ötüken Neşriyat)
Bir de bir şehirle yetinmeyecek kadar muhteris yazarlar vardır. Birden çok şehre tutkun olan bu zevk ehlini, “şehir çapkınları”olarak adlandırsak abes mi olur bilmiyorum.
Bu arada, Cengiz Çandar’ın “Benim Şehirlerim”, Tarık Dursun K’nın “Kokulu Kentler”, Enis Batur’un “ŞehrEn’is” adlı eserlerini şehir ve insan konusunda kayda değer kitaplar arasına not düşmeliyiz.
Ayrıca, Mehmet Ali Kılıçbay’ın dünya şehirlerini ve şehrin ne olduğunu ele aldığı “Şehirler ve Kentler" adlı eserini de zikretmeden geçmememiz gerekir. Ve Mehmet Ali Kılıçbay’ın Ankara’yı da İstanbulluların kurduğu (Cumhuriyetle birlikte) -Ankara Palas, Eski Meclis Binası, Tren Garı üçgeni- ve Ankara Palasta konaklayıp Mecliste ülkeyi yönetip trenle de İstanbul’a döndükleri düşüncesine katılmamak ne mümkün.
Gönlüm istiyor ki her Anadolu şehri bir civanmert kalem erbabı tarafından ele alınsın ve bizler o şehirlerin gizemli yanlarına, sırlarına o kalem erbabının lütfuyla mazhar olalım. Ve ülkemize sevgimiz ziyadeleşsin. Çünkü sevgi bilmekten doğar.
Evet her yazarın bir şehri olduğu doğrudur ama o eseri okuyan her okuyucu da eser sahibiyle hemşehri olmaktadır.
Şehirlerin tarihî ve kültürel dokusunu korumak ancak böyle mümkün olacaktır. Behçet Necatigil’in İzmir’i daha bir başkadır. O İzmir ki “Kızı deniz, denizi kız kokarmış”bir zamanlar. Şimdi körfez foseptik kokuyor.
Necatigil’in de kemikleri sızlıyor.
Dilerim ki bir taşına yekpâre Acem mülkünün feda olduğu şehirlerde yaşamak her faniye nasip olsun. Bu anlamda güzellikler eksilmesin ziyadeleşsin.
Ankara,18.08.2002