- 735 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
BABAMIN TOKATLARI
Kahvede yaşayan zavallı küçük bir çocuk olduğum için,herkes acır severdi ya,ben de biraz
nazlı olmuştum herhalde.Ufacık bir şeyde,kolayca ağlayıveriyordum.Örneğin,birisi çıkar
da şaka ile,’baban evlenecekmiş’dese,başlardım ağlamaya.Bunun için defalarca ağlatıldığımı
bilirim.Canım babacığım gerçekten beni üzmemek ,bana üvey anne göstermemek için mi evlenmemişti tekrar ?Kendisi üvey annesine,ablasına zulmettiği için sopayla vurmuş,de-
dem de onu onüç yaşında evden kovmuş.Aslında babam tekrar evlenseydi,ikimiz için de iyi
olabilirdi.Herkes onun üvey annesi gibi olacak değildi ya.Sonuçta annemden sonra ölünce-
ye kadar evlenmedi.
Kurtköy’de hiçbir akrabamız yoktu.Babam Gebze’nin Mollafenari (Akören)köyündendi.Bur-
dan da sadece dedem,birkaç ayda bir babamla beni görmeye gelirdi.Akrabalarımızın hepsi
Gebze’nin köylerinde oturur.
Babam Kurtköy’ün garibi olduğumuz için bana,kimsenin çocuğuyla kavga etmememi,kendisi
ne laf getirmememi tenbih ederdi.Ben de genellikle,çocuklardan dayak yer,ağlaya ağlaya
gelirdim.Yine kavga ettim sanıp,bir de o azarlardı.Oysa,kimseye el kaldırmazdım,gü-
cümün yeteceğine bile.
Yaz mevsimiydi.Kısa pantolon giymiştim.Her çocuk gibi benim de dizlerim yara olmuştu.
Çok sinek vardı köyde.Kahvenin bahçesinde,kendi halime otururken dizlerime sinekler kon
maya başladı.Bir türlü başedemiyordum onlarla.Sonunda sinirimden bağıra bağıra ağlamaya
başladım.Öyle fena bağırmışım ki,babam koşarak geldi yanıma.Adamcağız önemli birşeyin
olduğunu sanmış,paniğe kapılmış;
-Ne oldu oğlum,dedi heyecanla.
-Sinekler ısırıyooor..deyince,ilk tokadı patlattı suratıma..Canım babacığım,ellerin dert gör
mesin.Bu kadar da nazlı olmamalıydım.
Çok sinirli,öfkeli,asık suratlı biriydi belki ama asla dayakçı değildi.
Yine yaz mevsimiydi.Gece kahvenin ortasında,bir güzel yıkamış,tertemiz etmişti beni.
Ertesi gün akranlarım arasında en yaramaz çocuklar olan Hilmi ve Nuri’ye uyup,dereye yüz
meye gittim.Soyunup,kıyafetlerimizi derenin kenarına bırakmıştık.Dereye yakın koyun
ağılları olan İrfan ağbi geçerken,benim kıyafetlerimi alıp doğruca babama götürüyor.
Babam çok kızmış.Öfke ile dereye kadar geldi.Çıktığımda yine esaslı bir tokat patlattı.
Bu defa enseme vurmuştu ve fena halde sarsıldım.Öyle bir getirişi vardı ki beni,sanki
yıllarca aranan ulusal bir suçluymuşum gibi.Bütün köye reklam oldum.Ve ceza verdi;kahve-
nin bitişiğindeki ahıra kilitledi.Saatlerce orda kapalı kaldım.
Canım babacığım,canın sağolsaydı da her zaman dövseydin.Senin cahillikten başka hiçbir
suçun,hiç bir zaman olmadı.Yaşadığın hayat ve içinde bulunduğun ortamın sana yaptıra-
cakları hataların en azını,iyilik güzellik adına olanların da en fazlasını yaptın sen.
Son tokadını da unutmadım.Delikanlı olduğum günlerde,tartışırken,kopası dilimden,
’lan’gibi rezil bir kelime sarfetmişim sana karşı.Birtek tokat atmıştın o da yumuşacıktı.
Canım babacığım,sana çok güzel günler yaşatmayı isterdim.Pek mümkün olmadı.Şimdi mezarında rahat uyu.Adına kötü söyletmiyorum,sana sövdürmüyorum çok şükür.Sen de en çok bunu isterdin herhalde.Rahat uyu.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Sevgili arkadaşım;
Kelimelerinde öyle bir sihir var ki, kapılıp gitmemek mümkün değil. Uzun yazı ilk bakışta korkutur insanı. Satır aralarını okuruz kimimiz. Öyle ki senin yazılarını okuduğumda aaa bitmiş diyorum. Öyle bir kapılıyorum ki, sonuna geldiğimde ağzıma çalınmış bir parmak bal ile kalakalıyorum.
Boşuna söylemiyorum roman yazmalısın diye. Bir çırpıda okunup biter hatta neden devamı yok ki derim ona da eminim ki..
Pek çok insan hayatından kesitleri sunabilir, yazıya dökebilir. Pek çok insan yaşadıklarını uygun kelimelerle anlatmaya çalışabilir. Ama kelimelerinde anlamlandıramadığım bir saydamlık, bir refahlık, bir akıcılık seziyorum. Ve ben kendi payıma diyorum ki, çok geç kalmışsın yazmak için... Biz sizden çok mahrum kalmışız bunca zaman...
Özellikle kafamın rahat olduğu zamanlara bırakıyorum yazılarınızı. Duygunun içerisine iyice girip, yazıyı layıkıyla okuyabileyim diye...