Babam ve Günlüğü
Size babamı anlatmak istiyorum. Yetmiş yaşlarında, emekli bir adam. Karısı yani annem iki yıl önce öldü. Kızıyla (kız kardeşim) beraber yaşıyor. TV seyretmeyi ve bulmaca çözmeyi seviyor.
Annemin vefatı babamı çok etkiledi. Kolay değil kırk küsur yıllık hayat arkadaşını kaybetmişti.
Babam şimdi yalnız. Yalnızlıktan dolayı bazen kendi kendine konuşuyor. Tv seyrederken bazen babamın gözlerinin ağır ağır kapandığını görüyorum. Ben akşamları babamın evine gidiyor, onunla sohbet ediyorum. Fakat fazla kalamıyor kendi evime dönüyorum.
Babam eskiden günlük tutardı. Daha doğrusu tutarmış. Ben gözlerimle şahit olmadım. Bir gün resimlerini sakladığı küçük sandığını açtığımda orta büyüklükte, meşin kaplı dört adet deftere rastladım. Bu babamın günlükleriydi. Babamın memuriyet görevi gereği 1960- 68 yıllarını yaşadığı Doğu Anadolu’daki küçük köydeki hayatını bu günlüklere el yazısıyla yazmıştı.
Bir akşamüstü bu günlüklerden üzerinde “Birinci Defter” yazan günlüğü alıp okumaya başladım. Günlükte babam annemden, abimden, arkadaşlarından bahsediyor, gördüğü yerleri anlatıyordu. (Ben ve iki kardeşim o zamanlar daha doğmamıştık).
Babam makine teknikeriydi. Bu küçük köyün yakınındaki elektrik santralinin müdür muaviniydi.
Günlükte babamın hayatının nasıl geçirdiğiyle ilgili ipuçları var. Babam balık avlamayı çok seviyor. Ava çoğu zaman yanında abimi de götürüyor. Babam kitap, gazete de sık sık okuyor. Bazen akşamları arkadaşlarıyla yemekli, içkili ortamlarının da olduğunu bu günlükten öğreniyorum. Bazen de kasabanın film salonunda film seyrettiğinden bahsediyor.
Babamın yetenekli biri olduğu günlükten seziliyor. Elektrik, ev aletleri tamirat işleri, ağaçların budama işleri, tarlaların ilaçlanması vs. vs. köylünün bir sürü işine babamın koştuğu anlaşılıyor. Babamın diğer bir tutkusu da motorsiklet. Almanya’daki bir arkadaşından getirtmişti motorunu.
Babam günlüğünde , sık sık yakındaki diğer köylere motoruyla ziyarete gittiğini anlatırdı. Bu köylerden en çok bizim köye beş altı km uzaktaki Tatlıdere Köyüne uğradığı görülmekte.
Babamın bu köye ziyaretindeki başlıca neden, bu köyde oturan Mustafa Amca ve hanımı Saliha Teyzeydi. Mustafa Amcanın beş altı yaşlarında bir oğlu vardı. Adı Kemaldi. Kemal özürlü bir çocuktu. Konuşamıyor, yürüyemiyordu. Gözleri bozuktu. Çerçevesi iple bağlanmış, bir camı kırık bir gözlük kullanıyordu. Anne ve babası Kemalin durumuna çok üzülüyorlardı. Dört kızdan sonraki tek oğullarıydı. Saliha Teyze bütün gününü Kemale adamıştı. Ev, tarla, bostan işleriyle diğer kızları ilgileniyordu.
Babam motoruyla iki üç günde bir Kemali görmeye Tatlıdere’ye gidiyordu. Kemalin babamı görünce sevincini belli eden kollarının havaya kaldırdığını, değişik sesler çıkardığını böylelikle sevindiğini ailesine gösterdiğini yazıyordu günlük. Babam yanında çikolata, şeker bulundurur, Kemale ikram ederdi. Kemal babamın ikinci oğlu gibiydi.
Babam Kemalin kaslarını güçlendirmek için süngerden top yapmıştı. Kemal topu sıkarak ellerindeki kasları güçlendiriyordu. Babam Amarikadaki bir doktor arkadaşından masaj yapmasını da öğrenmiş Mustafa Amcaya her sabah Kemale bu masajları uygulamasını tembihlemişti.
Kemalin günler geçtikçe boyu uzuyor fakat ellerini ve ayaklarını kullanmasındaki gelişme çok yavaş oluyordu. Genellikle evin penceresinden veya duvar dibine iliştirilmiş minderden, yakında akan dereyi bakarak zamanını geçiriyordu. Derenin çıkardığı ses küçük çocuğa ninni gibi geliyor, içine tarif edilemez bir huzur veriyordu. Babam oyalanması için ona kağıt, kalem vermişti. Kara kalemle kağıda annesine, babasına ve babama benzeyen insan resimleri çiziktiriyor bununla mutlu oluyordu.
Kemalin yürümesini en çok babam arzuluyordu Bir şeyler yapması gerektiğini hissediyordu. Bir gün doktor arkadaşına mektup yazarak Kemalin yürümesine yardımcı olacak bir aletin Amerikada olup olmadığını, varsa bir fotoğrafını göndermesini istedi.
Aradan yirmi gün kadar bir süre geçti. Postacı eve babamın merakla beklediği mektubu getirmişti. Mektubun içinden şu an çocukların kullandığı yürüteçin benzeri bir fotoğraf çıkmıştı. Arkadaşı fotoğrafın sağına soluna ok işaretleri yerleştirmiş hangi cins malzemeleri kullanacağını izah etmişti.
Babam hiç vakit geçirmeden yürüteç için gerekli olan profil demiri,tahta,vida,tekerlek gibi malzemeleri tedarik etmiş ,fotoğraftaki yürüteçin aynısını gerçekleştirmeye başlamıştı. Demirleri kendi kesiyor, vidasını kendi sıkıyor,kaynağını,boyasını kimseden yardım istemeden kendisi yapıyordu.
Üç dört gün içinde yürüteçi bitirmiş, Kemale götürmek için ertesi günü beklemeye başlamıştı. O gece babam huzursuz bir gece geçirdiği yazıyor günlüğünde. Rüyasında vücuduna iğneler batırıldığını görüyor; terleyerek uyanıyordu o gece.
Ertesi sabah babam, mesaiden sonra motorunun terkisine yürüteci sağlamca bağladı ve Tatlıdereye doğru motorunu sürdü. Köye üç yüz ,dört yüz metre kala olağandışı bir hareketliliği fark etti. İnsanlar etrafa dağılmış birşeyler arıyor, bağırıyorlardı. Mustafa Amcanın evine geldiğinde Kemalin ablaları ve diğer kadınlar hüngür hüngür ağlıyorlardı.
Kötü gerçeği Kemalin büyük ablası söyledi. Ablası arkadaşlarıyla dereye yakın yerde arkadaşlarıyla sohbet ederlerken yanlarında oynayan Kemal dereye düşmüştü. Çocuğun suya düştüğünden kimsenin haberi olmamıştı. Çocuğun kısık sesiyle bağırışlarını kimsecikler duymamıştı.
Babam jandarmaya haber vermiş, kapsamlı bir arama başlamıştı.Üç gün boyunca her taraf didik didik aranmış ama Kemalden hiçbir iz bulunamamıştı.Üçüncü günün sonlarına doğru jandarmadan köye haber gelmişti. Kemalin cesedi kilometrelerce uzakta karaya vurmuştu.
Jandarma cesedi babasına teslim etti. Babası oğlunu kucağına aldı, göğsüne doğru çekti. Yüzündeki her zamanki gülümseme hala duruyor gibiydi.
Kemal o günün akşamı köy mezarlığında toprağa verildi. Babam Kemalin mezarını köydeki gençlerle bizzat kendisi kazdı. Kemal dualar eşliğinde son yolculuğuna uğurlandı. Defin işlemi bitip herkes yavaş yavaş mezarlıktan ayrılmaya başlamıştı.
Mezarlıkta imamla babam kalmıştı. İmam da mezarlıktan ayrılmak için hareket ettiğinde babamın eline bir kazma geçirdiği görüldü. Babam kazılan yerin hemen yanına kazmayı vurmaya başlamıştı. Herkes merakla babama bakıyordu. Babam hiçbir şey söylemeden kare şeklinde bir çukur kazdı. Motorunun arkasından yürüteci çıkarıp kazdığı çukura itinayla yerleştirdi. Daha sonra bir kürekle kazdığı çukuru kapatmaya başladı. Kemal olmayınca yürütecin de varlığının bir anlamı yoktu babam için.
Birinci Defteri okumaya bıraktım, ağır ağır kapağını kapattım. Babama Kemali hatırlayıp hatırlamadığını sordum:
“-Onu unutabilir miyim oğlum? O da senin gibi, abin gibi oğullarımdan biriydi. Keşke yürütecin içinde bir dakika olsun görebilseydim “ diye cevapladı beni.