- 1007 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kara Haber
Kara haberin duyulduğu gün tersi döndü iklimlerin ya da öyle olduğunu sandı insanlar. Karayazılı köyünün tecrübeli çobanı Ahmet yamaçtan telaşlı telaşlı beliren silueti ile başladı her şey veya şer. İlk önce anlamlandırmaya çabalamadı yoksul köylüler olup biteni. Daha önce de yaşanmıştı bu tür olaylar. Ahmet ya yardım istemeye gelir,ya uçurumdan yuvarlanan bir koyunu mundar olmadan kesip mal sahibine ulaştırır,ya da yabani ot yiyen kuzuları bakım için meranın ortak ağılına getirirdi.Her halukarda telaşlı olurdu usta çoban.
Yamaçtan aşağı indikçe sesi de duyulmaya başlamıştı Ahmet ‘in. Bazı sözleri galiz küfürler doluydu yarım yamalak anlaşıldığı kadar. Mesafeler yakınlaştıkça yaylanın uysal sakinleri sözleri daha rahat duyar hale geldiler… Yaylanın akıllı uslu adamı, yaşlı çoban lanetler okuyordu.Hatta ağza alınmayacak küfür dolu sözler sarfediyordu.Taze gelinler çemberleri ile ağızlarını kapatıyordu yüzleri al al.Belli ki bu sözlerin ulu orta söylenmesi onları utandırıyordu.Orta yaşlı kadınlar yanlarındaki çocukların kulaklarını avuçlarının içine alarak bu sözleri Çoban Ahmet’ten duymalarını engellemeye çalışıyorlardı.
Nihayet Ahmet ile obanın sakinleri iki yamacın buluştuğu düzlükte yan yan geldiler, Küçük pınarın buz gibi suyunun ıslattığı yeşil otların, renk renk yayla çiçeklerinin bezediği alanda farklı bir telaş vardı bu gün… Köpekleriyle erkek ve kadınların tuhaf bir hal ile indiği bu alan aslında obanın her gün en muhteşem kavuşma manzaralarının yaşandığı yerdir.
Yayla mevsimi baharın kendini iyice hissettirdiği zamanda başlar… Canikten yaylaya başlayan göç için günlerce önceden başlayan bir hazırlık aşaması vardır.İhtiyaçlar bir bir sıralanır.Hayvanlar uzun yolculuk öncesinde insandan daha değerli hale gelir.İnekler ,koyunlar ve özellikle atlar bin bir özenin içinde bulurlar kendilerini…O zamanı sanki hisseden hayvanlar burunlarını yayla yollarına çevirir alışılageldik yolculuğa çıkmayı beklerler. Beklide binlerce yıllık geleneğin eşyaya hükmetmesidir yaşanan. Sıradan iradelerin doğanın zor şartlarında çıktığı yolculuk onlarca maceranın efsaneleştiği pek çok hikayenin yenilerinin yaşanacağı,nesilden nesile aktarılan yeni halkalara yol açar her yaz.
Karayazılı köyü sakinleri iki gün bazen üç gün yürüyerek ulaşır yaylaklarına. Köyden ayrılışları düğün bayramdır. Yaylaya varışları düğün bayram.Önce kış yorgunluğu yaşamış evler bakımdan geçirilir.En küçük çocukların bile yapabileceği iş vardır ilk günler.Evin temel eksiklikleri tamamlanır.Dam aktarılır.Ot ve yumuşak çamurdan taşların arası sıvanır. Ev yaylanın en önemli gereksinimidir çünkü…Sonra su kaynakları temizlenir.. Ağaçtan deden kalma yöntemlerle yapılan oluklar yerleştirilir. Hayvanların kullanacağı su kaynaklarına yine aynı usullerle yapılan yalaklar yerleştirilir. Sırayı hayvan ağıllarının bakım ve onarımı almaya başladığında işler azalmış demektir.Bu durumda çocuklar yavaş yavaş engin coğrafyanın tadını çıkarmaya başlarlar.Topraktan yaptıkları kalelerde asker oyunları,su kanallarından yaptıkları değirmenlerde papatya döndürmeye başlarlar.kızlar daima annelerinin en yakınındadırlar.Onlar yayla evinin minderlerini düzenler.Evin orta yerinde duran koca çam ağacının çivili kaburgalarına çakılı çivilerin nelerle donatılacağını annelerinden öğrenirler.Bakır güğüm ,ibrikler suyla dolar.Yazmalardan bebek yapma kursları daha küçük yaşta anne rolünü öğretir yavruya …
Çoban Ahmet’in eşi Fatma Kadın obanın en tecrübelisidir. Hangi hafta yağmur yağar,sert rüzgarlar nerden ve ne zaman eser ondan sorulur.Kadınlar onun gelmesini bekliyorlardı endişe dolu gözlerle…
Bu geniş düzlük daha önce neler yaşamıştı?Şimdi neler yaşayacaktı…Ama her gün yaşanan bir kavuşma sahnesi vardır ki dünyanın hiçbir müzisyeni aynı notaları henüz yakalayamamıştır.bu manzarayı dünyanın hiçbir ressamı henüz resmedememiştir.İki tepenin birincisinde bulunan obanın ağılında henüz anneleriyle otlaklara bırakılmayan yüzlerce kuzu vardır.Anneler sabah ayrılınca akşama kadar kuzularla ilgilenme işi obada kalın biraza yetişkin çocuklara verilir.Onların yaptığı da sınırlıdır.Kuzulara su verirler ,yiyecek taşırlar.Yavru hayvanlara göz kulak olurlar.Akşamım belli vakti vardır ..o vakti obada herkes bilir.Obanın ağacı ,taşı,toprağı ,kuşu o vakti bilir.
Obada yaşanan , mevsimini göre her gün tekrar edilen manzara ikinci tepenin uzak düzlüğünde koyunların görülmesiyle başlar O tepeye ulaşan kotunlar çobanın kontrolünden çıkarlar ,yamaçlardan aşağı doğru bir çığ yumağı gibi akmaya başlarlar..Düzlüğe yaklaştıkça kar taneleri büyür çığ haline dönüşür.O akışta sesler birbirine karışır.renkler birbirine karışır.Düzen,yerini bütün duyguları bastıran ,en kuvvetli iç güdünün emrindedir.Çoban bile kendini kaptırır bazen koyunların peşinden obaya doğru koşar…
Ayrı tepelerde daha çok çocukların gözetiminde olan kuzu ağılı o saatler yaklaştıkça hareketlenmeye başlar. En uyuşuk diye görülen kuzular bile ağılın kapısına doğru hucum etmektedir.Kapı açıldığında bütün kuzular aynı başıbozukluk içinde barakaların,su kaynaklarının arasından ,evlerin önündeki küçük tarlaların çitlerinden bazen zıplayarak boşanan sel gibi düzlüğe akmaya başlar.Bütün adımlar düzlüğe bir an önce varmak içindir.bütün adımlar,bütün sesler bir an önce anneye,yavruya kavuşmak içindir…Zaman uzun sürmez ve küçük pınar yalağının suladığı geniş düzlükte buluşan ezeli ve edebi sevdalılar yine iç güdülerinin sonsuz bir seziş gücüyle analar yavrularını sesinden,kokusundan tanırlar.Yavrular annelerini aynı gücün ilhamıyla sesinden koksundan bulurlar.binlerce irili ufaklı hayvan binlerce notanın aynı duyu tonuyla karışır durur.Aradan beş on dakikalık bir zaman geçmeye görsün bütün o melemeler,sağa sola saldırmalar yerini selden sonraki küçük akıntı etkilerine bırakır.obada tekrar hayat sıradan akışına geri döner.
….
Fatma Kadın kocaman avuçlarının arasında bir kuzu yavrusuyla görünür Çobanın başında…Artık olup biteni öğrenme zamanıdır.Susan insanlar hem çobanın soluklanmasına fırsat vermiş oldular,hem de Fatma Kadının eşinin yanına gelmesine .Öyle ya durumu en iyi sorgulayacak olan cevapları en iyi verebilecek olan da obanın en iyi insanlarıdır.Üstelik onlar hem birbirinden hem de akrabalarından bir şey saklamazlar,saklamamışlardı yıllardır.
Fatma Kadın olmuşların,olanların veya bundan sonra olacakların ehemmiyeti anlamış ağır başlı insanlar gibi Çöktü eşinin dizinin dibine..eliyle komşu kadınların ,gelin ve çocukların çökmesini işaret etti.Çöktüler bu komutu bekleyen askerler gibi hepsi,Pınardan doldurduğu testiyi çoban uzatan küçük gelin babasının suyu içmesinden hemen sonra hürmet duygularını belli ederek testiyi tekrar geri aldı.Akan suyun bir kısmından çabucak kurtulmak isteyen insan edasıyla elini çenesindeki damlaları sildi attı..Meraklı gözleri daha fazla bekletmemek için başladı anlatmaya…
Hani geçen seçim bizim muhtar yol yaptırıyoruz demişti ya…hatırladınız mı,unutmadınız dimi?
Soruya orada bulunan kadınlar kafalarını sallayarak evet cevabını verdiler.Ama bazıları hiç bir mana verememişlerdi duruma…eee dediler çobana… Çoban Ahmet geçen baharda obaya gelen memurlardan bahsetti. Geçenlerde kayaların bazı yerlerine işaret koyan memurları söyledi. Muhtarın siz nasılsa göçersiniz sanki ne olacak deyişini hatırlattı. Azaların bile çoğunun kendilerini yabancı gördüklerini anlattı.Dedelerinin adlarını bildiklerinin bu obaya gelip gittiklerini söyledi.İlk kurulan obanın yerini gösterdi.Sonra yeni obayı nasıl kurduklarını anlattı.köyü götüremedikleri cenazelerin en iyi bildiği birinin hikayesini kısaca anlattı.
Evet göçer değiller miydi? Bu topraklar sanki onlarındı? Biraz et,peynir,süt ,yoğurt ve yün karşılığında kalmıyorlar mıydı yıllardır burada…Adamlar obayı kaldırıp boydan boya yol yapacaklarmış?Sanki arabaların dönecekleri başka yer kalmadı koca yaylada…Kadınlara defalarca aynı soruları sordu Her defasında.yaklaşık aynı cevapları almaya devam etti.Başlarından aşağı pınarın buz gibi suyunun döküldüğü kadınlar az öce çöktükleri toprağa bu defa sanki yapışıp kaldılar..ya da öyle hissetiler...Şurası tarlasıydı..Hafize Kadın’ın. Burası Döndü’nün çamurla yeni sıvadığı eviydi. Mustafa’ sına bu evde yar olmuştu… Fatma Kadın tepedeki tümseği işaret etti eliyle Çoban anlamıştı olacakları …oğullarının mezarıydı tepedeki…Hacının Mehmetlerinde aynı yerde mezarı vardı… Dayıgilin kızları da orda yatıyordu…
Az önce sadece Çoban ve Fatma’ nın baktıkları tepeye dönen başlar irkildi yeniden…Yukarıdaki düzlüğe doğru dozerler, iş makinaları geliyordu Dağlar yankılanıyordu tuhaf tuhaf seslerle.Obanın dağı ,taşı,otu,kuşu bu tuhaf seslere alışkın değildi.En önde obanın bağlı bulunduğu köyün muhtarı, yanında azaları, takım elbiseli, kravatlı birkaç adam.Alışık olduğu tek ses vuran davulu ve biraz cılız çıkan zurna sesleriydi oba sakinlerinin.
Tüfekler ateşlendikçe,her mermi yakılışında ,davula tokmak vuruldukça her ses çıkışında heyettekiler mutluluk çığlıklarıyla haykırıyorlardı…Obanın birinci tepesinin düzlüğüne masalar kurulmaya başlanmıştı.,zafer kutlanmaya layıktı ..
Öbür taraftan gün tükeniyor, havada kuşlar dolanıyor,sürü çobansız olduğu halde obaya dönmeye başlıyordu. Olan bitenlerden habersiz çocuklar az sonra kuzuların bulunduğu ağıla dalacak ve kuzuları gelen annelerinin seline vereceklerdi.Ve yine az sonra binlerce yıldır tekrarlanan bir kavuşma sahnesi ,başka daha büyük ayrılıkların tarifsiz ızdırapları arasında tekrarlanacaktı…
Sinan YILMAZ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.