- 1103 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TAŞLARI YERİNDEN OYNATMAK
Yapraklar yağan yağmurlarla kendilerine gelmiş suzuluklarını gidermiş esinti de sallanıyorlar. Dağlar daha berrak görünüyor insanlar yağmur sonrası tüm bedenlerine hapsetmiş oldukları yağmur serinliğin de neşe içinde akıyorlardı sokaklarda.
Akdeniz suyu havası ile çok farklı bir dünya dışardan gelmiş İnsanlarıyla doğası ile rengarenk bir yer, bu durum bazı sıkıntıları yanında getirmiş olsa da umut veren doğal birçok harikayı sırtında taşıyan bir yer.
Ankara’dan sıkılmış macera gibi başlayan olaylar zincirine bağlı olarak Antalya’ya yerleşmiştim. Şehrin merkezinde küçük ev bulmuş yoğun pazarlıkta sonra tutmayı başarmıştım. Spot mağzalarından aldığım birkaç eşya ile oturulabilir bir yer olup çıkmıştı, umutla geldiğim bu yer gözüme farklı geliyor o duygularla denizin de doğasın da kaybolup gidiyordum.
Antalya Türkiye’deki iller bazında en çok toprağa sahip illerden birisi olmasına rağmen yapısı gereği, yazı çok sıcak,kışı yağmurlu geçen bir ilimiz bundan dolayı kışın nufusu normal seviye de olmasına rağmen yazın turizimin başladığı zaman nüfusunu dört beş katına ulaşıyor. Bu durum Antalya’nın genel doğası üzerine renk üzerine renk oluyor ve çok güzel bir tablo oluşturuyor.
Siz bu tabloya baka durun;
Ev oluşmuş başımı sokacak bir yerim olmuştu artık bu durumun devamını sağlamalı ve iş bulmalıydım güneşin, doğanın ve yeni gelmiş olmanın verdiği huşuyla özgeçmişimi hazırlayıp yolara düştüm. Her iş arayanın yaptığı gibi gazetemi aldım doğru çayhaneye çayımı söyledim ilanlara göz atmaya başladım. Birkaç ilanı not alıp günün başlangıcını verdim. Sora sora Bağdat bulunur misali sora sora, kalka düşe özgeçmişimi işyerlerine bırakmaya başladım güzel tepkiler vardı olumluydular ama gel haydi başla diyen olmamıştı iki gün öyle üç gün öyle umutsuzluk diz kapaklarımı vurmaya başlamıştı. O geçen zaman da insanları tanıyor dostlar kazanıyor iyice Antalya’ya ısınıyordum veya ben öyle sanıyordum zaman ilerledikce benim dermanım tükendi artık işe girme umudumu kaybetmiş başka yollar denemeye karar vermiştim. Beni bir müddet idare edeceğini düşündüğüm birikimlerim değişik renklerde sinyaller veriyor ama tehlike sınırına da biraz daha vardı ama benim pes etmeye hiç niyetim yoktu. Bir dükkan açmaya karar verdim pazarlamadan az da olsa anlardım allah da ya kulum yürü derse yaşar giderdim.
Bu fikir hoşuma gitmiş aklımda şimşekler çakmaya başlamıştı dükkan açacaktım ve umutlarım da kaldığı yerden devam edecekti. İyi bir karar gibi gözüküyordu büyüsü kaçmadan uygulanmalıydı.
Ertesi gün tüm umutlarımı da yanıma alarak attım kendimi sokaklara dolaş dolaş imanımın gevrediği bir anda tekrar bu düşüncemi gözden geçirmeye karar verdim. Dükkan kiraları tahminimin çok üstündeydi bu durum beni düşündürmüş hatta hatta bir adım da geri atmama yetmişti. Yılmamalıydım ayaklandım ve eve doğru yürümeye başladım aklımda biriken sorunlara çözüm bulmaya çalışıyordum ilerde cama yapıştırılmış bir kiralık yazısı ilişti gözüme bulunduğum yerden üçüncü katta gibi görünüyordu sanki bir iş hanı anımsatıyordu eski türk filimlerinde çaycını yukarı aşağı sürekli fink attığı yerler geldi birden aklıma ayarlanmış bir şekilde adımlarım o yöne doğru gitmeye başladı evet yanılmamıştım iş hanıydı aklımda ki resimden de içim kaynamıştı.
İş hanın hemen yanın da bir çömlekci vardı onun yanın da büfe ve bizim iş hanı girişten ikinci kat arkadan üçüncü katta idi ofisi gözüme kestirmiştim içimden gelen ses her şeyin güzel olacağını anlatırcasına kalbime baskı yapıyordu mimarisi de hoşuma gitmişti bir birinden bağımsız amerikan lojmanlarını anımsatıyordu girişten sonra merdivenlerle katlara çıkıyorsun yaklaşık her katta 6 ofis var hiç biri bir birine bağımlı deği tüm katlar bu şekil de girişte bir sınırlama yok yine herkes kapılarını demirlerle korumaya almış açıkta olmasının verdiği durum yüzünden olsa gerek yoksa niye yaptırsınlar… Tutmayı düşündüğüm büronun yanında ki kapıyı çaldım selam verdim eğer kısmetse yan tarafı tutmak istiyorum sizin büro ya bakabilirmiyim muhabettinden sonra teşekkürler eşliğinde büroya baktım küçük bir giriş tuvalet ve ofis odası güzeldi pek büyük sayılmazdı fakat benim işimi görebilecek kadar büyüktü zaten fazla detay yapamazdım ofisin bu durumda olması fazla eşya da gerektirmediği için bir yandan da işime geliyordu. Diğer ofislerde de muhasebeciler, dernek, emlakçı bu tür ofisler vardı eylenceli olabilirdi kalabalığı severdim aralarında kafa dengi birkaç arkadaş da edinebilirsem her şey güzel olacaktı üstüne birde para kazanırsam çok iyi olacaktı amaç zaten para kazanmak değimliydi eğlence bölümünü erteleyip hemen ofisi tutma aşamasına geri döndüm.
Hemen komşulardan ve camda yapıştırılmış olan kağıdın üzerinde ki numaradan taaruza başladım ve hemeni ofisin sahibine ulaştım randevulaştık, beklemeye başladım, ya olmazsa kiralayamazsam endişesi içinde yarım saat geçti geçmedi ihtiyar bir amca geldi ısınmıştım babacan bir görünümü vardı. Adliyede memur olarak çalışmış tanıdıkları olduğunu şimdi de orda iş koşturuyormuş kendini öyle bir anlattı ki avukatların ne iş yaptığı konusun da teredütlerim oluştu inşallah yeni ofis sahibim sadece davalara girmiyordu onun dışında kaçan da uçanda kurtulmuyordu anlatığına göre bir de davalara girse vay halimize…
Evet, evet anlaştık yetmiş milyona kontrat yaptık aldım anahtarı verdim kaporayı kirayı. Başarmışlığımın verdiği huşuyla eve doğru yollandım bu günü kutlamalıydım bu güzel güne birkaç bira biraz kuruyemiş aldım iş sahibi edasıyla eve ulaştım aklımdaki hayallerle güzel bir kutlama yaptım hata sona doğru bir ev bile almıştım.
Sabahın erken saatlerinde marketten temizlik malzemesi alıp doğruca ofise temizlik yapmaya, temizliği yaptım her yer pırıl pırıl spot mağazasından birkaç ofis mobilyası aldım evdeki tarihi bilgisayarımı ofise getirdim artık bir ofisim vardı ve ben mutluydum her şey güzel gidiyordu.
Büro sahibi o kadar kendini anlatınca korkmamak olmazdı kiramı geciktirmemeliydim hemen iş başı yaptım. İş olarak emlakcılığı düşünmüştüm Antalya’yı daha iyi tanıyabilirdim bunu yaparken para kazanacaktım ama nasıl yapacaktım zor olmamalıydı gerçi pazarlama yanım fena sayılmazdı, ilerleyen zaman içinde çalışma alanımı gidiş’e göre yönlendire bilirdim sonuçta bir ofisim olmuştu.
Birkaç gün araştıma yaptıktan sonra belirli aşamaya gelmiştim bu arada ofise alışmış kendime güvenim gelmişti işlerin güzel gitmesinin verdiği sıcaklıkla insanlarla da hoş beş sohbete başlamıştım. Bu arada iş hanını da yavaş yavaş öğrenmeye başladım dördüncü kattaki dernekte kumar oynatıyorlarmış vay, vay hiç haz almadığım bir şey kaç aile yandı o kadar yazıldı çizildi o yeri çizdim hemen.
Muhasebeci arkadaş Yılmazla tanıştım bilgili güzel bir insandı işini de oldukça ciddiye alıyor zevkle yapıyordu görüşlerimizde uyuşuyor du bir den yakınlaşmış sohbetler sarıp sarmalamıştı bizi.
Yine alta girişte Baha reklamcı arkadaş ilginç bir kimlik, gözü kara bir Antalya delikanlısı . Bu arkadaşta benden farklı değil bilgisi olmadığı halde reklamcılık yapıp para kazanmaya çalışıyor ama kazanamıyor sürekli aklında bir proje bir sistem. Onunla da kaynaştık sevmiştim.
Gel zaman git zaman ortam ısındı fakat uzun zamandır dikkatimi çeken beni rahatsız eden bir dükkan dikkatimi çeker olmuştu. O ana kadar kimseye de sormak aklıma gelmemişti iş hanın altında bir dükkan hınca hınç kağıt vb. şeylerle dolu biri orta yaşlı diğeri 15-16 yaşında çocuk iki kişi durmadan çalışıyorlar. Burada ilginçlik yok ilginçlik böyle bir işyerinin alt katında olması olurmuydu olmazdı ama oldurmuşlar. Neyse koyduk bu durumu bir kenara.
Her şey normal seyrinde gidiyor ufak tefek iş yapmaya başlamış keyfim yerine gelmişti. Aklım hala orta yaşlı adam ve çocuk’ta kalmıştı yaşam şekilleri çalışmaları ilginç gelmişti bana bir şeyler sezdim bu durumu araştırmalı rahatsızlıktan kurtulmalıydım. Aklıma Baha geldi ona sorabilirdim o benden epeyce önce buraya gelmiş konu hakkında bilgisi olabilirdi. İşlerimin birden artması bu düşüncelerden beni uzaklaştırmış işlere yoğunlaşmıştım ta ki o akşam ofise uğramam gerektiği zamana kadar meridvenler’den yukarıya doğru çıkarken merdivenlerin arka tarafa bakan yüzün de kağıtların arasında seslerin geldiğini bir hareketlenme gördüm ansızın bu hareketin bana verdiği korkudan olsa gerek tekrar dikkatimi yoğunlaştırıp daha önce oraya çok fazla dikkat etmemiştim biraz dikkat edince çocuğun karton kutularının kağıtlarından yaptığı yerde yattığını gördüm şaşırdım ve üzüldüm. Kaçınca yüz yılda yaşıyoruz diye fakat bu Türkiye’nin gerçeklerinden biri geçim sıkıntısı insanara hala sorun oluyor. O an anlamsız yüklü olarak ofise çıktım evrakları aldım inanmamış gözlerle tekrar baktım gerçekti ve orda yatıyordu artık inanmıştım neden, niçinlerle eve ulaşmış yarım ağız bir şeyler atıştırdıktan sonra döne döne sabahı yaptım. Birkaç poğaça alıp ofise geçtim gazate de emlak sayfasına baktım saat 11 gibi Yılmaz’ın ofisine geçtim.
Nasılsınlar hoş beş selamlar, sözü o insanlara getirdim. Yılmaz biraz durakladıktan sonra hatırlamak istercesine gözlerini açtı kapattı çayından bir yudum aldı ve anlatmaya başladı, zamanında orta yaşlı adamla konuşurlarmış çok yardım etmiş elnden geleni yapmaya çalışmış ama olmamış o da kendisini çekmiş sonun da orta yaşlı olan adamın durumu bir zamanlar çok iyiyimiş müzik dersleri veriyormuş evli iki çocuğu varmış kursuna gelen kızlardan birine aşık olmuş ve ne olduysa ondan sonra olmuş alkole düşmüş eşinden boşanmış kurs dağılmış gitmiş o da artık arızalı olan müzik aletlerini tamir edip aynı zamanda da orda kalıyormuş alkol daha baskın olunca o işi de yapamaz duruma gelmiş o da aç kalmamak için kağıt toplayıp onları satıp öyle geçiniyormuş ya çocuk oğlumu diye sordum. Yılmaz yo hayır o çocuğu bende tanımıyorum beraber çalışıyorlar bir bildiğim yok dedi ama uzun zamandır oralardaymış çaylar birmiş biz zamanı bayağı bir ileri taşımışız kalktım ofise geçtim.
Ertesi gün Baha iş hanın en geniş alanı zaptetmiş kocaman bir brandayı yaymış üstüne yazı yapıştırmaya çalışıyordu kolay gelsin dedim nasılsın iyimisinlerden sonra Baha işin bitince çay içmeye gel dedim ve ofise geçtim.
Akşam üzeri Baha elinde iki simit daldı içeri abi ben geldim hadi simitleri de aldım deyinece çayları söyledik başladık sohbete ordan buradan biraz sohbet ettikten sonra ben Baha’ya orta yaşlı adamla çocuğu sordum. Baha da orta yaşlı adam hakkında Yılmaz’ın söylediği şeylerden farklı bir şey söylemedi çocuk için ise iyi bir çocuk öğle göründüğüne bakma doğudan gelmiş babası vefaat etmiş annesi başkası ile evlenmiş anlaşamamış kaçmış gelmiş Antalya’ya iş bulur çalışırım diye işler istediği gibi olmamış tabii o da kalacak yer olmadığından arkada kağıtların arasında yatıyor gündüzleri de orta yaşlıya yardım ediyor günlük yiyeceğini sigarasını kazanmaya çalışıyor Zaman zaman iş hanı da ufak tefek taşıma işleri yapıyor aldığı parayla da yaşamaya çalışıyormuş.
Bazı şeyleri öğrendikçe merakım gidermiş acımaya başlamıştım Bahaya yardım edeblirmiyiz diye sordum baha abi ben yardım ediyorum fakat her yardımı kabul etmiyor çok inatçı dedi. Peki dedim onu kırmadan yardım ederiz göze batmayacak şekilde kazanırız belki dedim en azından aç kalmaz. Fakat böyle insanlar kendilerine sıkı sıkı bir dünya kurarlar ve hiç kimseye güvenmediklerinde orda kapalı bir şekilde yaşarlar çok dikkat edilmeliydi zaten bu duruma bu yüz den düşmemişmiydi..
Evden giymediğimiz gömlek ceket bazısı yeni araya sıkıştırarak getirmeye başladık yavaş yavaş kırmadan veriyorduk sigara da kullanıyordu paket alamıyorduk fakat arada tek tek istediği zaman veriyorduk bu durumdaki birine de sıgara içme diyemiyor insan…çocuk ta olsa. Son zamanlar da arkadaşlarla baya ısınmış sohbetler ediyor yemekleri ortak yapıyor onu da ya çağırıyor ya da yemeğini gönderiyorduk.
Adının Murat olduğunu öğrendiğim genci sevmeye başlamıştım zekiydi ne kadar da okumamış olsa da aradan dereden üstünde yattığı gazatelerden kağıtlarından bir şeyler almıştı.
Zaman ilerledikçe değişiyor bir şeyler üretiyordu Baha zaman zaman yardımcısı gibi çalıştırıyor iş öğretmeye çalışıyordu kendince bazen kızıyor ama koruyordu üstü başı düzelmiş aç kalmıyordu artık. Ve bizede güven duymaya başlamıştı eskisine nazaran artık sohbet edebiliyorduk dertleşiyorduk.
Hatta bir keresinde bir seyyar araba ile meyva sebze satmaktan bahsetmiş hoşuma da gitmişti. Bu yeni hayata dair bir kıvılcımdı. Baha’ya anlatmamıştı herhalde o anlık bir fikirdi. Baha söyledim neden olmsın abi çok da güzel olur Muratla da konuşup ilk önce gecekondu gibi bir yerde olsa tutup kalacak bir yer ayarlanacak sonra seyyar bir araba ayarlayacaktık. Bunları hemen yapamazdık o zaman içine kapanıp uzaklaşıyor birkaç gün yanımıza gelmiyordu bizde daha dikkatli bir proğramla bunu yapacak ve Murat’ın güvenini boşa çıkarmadan onu kazanacaktık.
Biz böyle düşünürken tabii ki hiçbir şey istediğimiz gibi gitmiyor zaman zaman işler sıkışıyor ilçelere gidip geliyor bazen ayda bir de olsa Ankara’ya geliyordum bu da proğramı aksatıyordu. Cuma günü öğleden sonra bir patırtı bağrış çağrış ortalık kıyamet ne olduğunu anlayamadık attık kendimizi dışarıya orta yaşlı adam Murat’ı itiyor kakıyor vuruyor hemen indik aşağı ayırdık hiç iyi olmadı canımız sıkıldı çünkü Murat eskisi gibi dışarıda değil kağıtları koydukları depoda kalıyordu bu iyi olmamıştı biz düşündüklerimizi uygulamalıydık Murat tekrar dışarıda kalmıştı.
Cumartesi günü murat yanıma geldi sigaran varmı abi dedi verdim ona aldığımız paketten tuttum sigarayı anlat dedim neden tartıştınız.
Murat’ın gözleri donuklaştı abi her şeyi bana yaptırıyor yapmayınca küfür ediyor bağırıyor çağırıyor artık yetti derken sigarayı nefesinin son noktasına çekiyordu. dışarıda daha rahattım yıldızlarım vardı gece olduğunda onları sayarım uyumadığım zamanlar, bazen de korkarım yıldızlar beni korur abi dedi ve ben gidiyorum diye fırladı abi bir şeyler alınacakmı diye sordu o an aklıma bir şey gelmedi karnın açmı diye sordum yok abi dedi bir sigara istedi çıktı. Canım sıkıldı anyamadığım bir şeyler olmuştu.
Yıldızlar onu korurur du anlamadım toplandım eve geçtim. O kadar uğraşmıştık ve geldiğimiz nokta iyi değildi oysa her şey güzel gidiyordu.
O gün öğleden sonra telefon geldi Ankara’ya haraket ettim işlerden dolayı arkamda bir şeyler bırakmıştım ve bu durum beni rahatsız ediyordu.
İşlerimi hallettim birkaç gün sonra Antalya’ya döndüm geldiğim de değişen fazla bir şey yoktu gözlerim Murat’ı aradı Baha’ya uğradım Murat’ı sordum iyi abi dedi malzeme almaya gönderdim birazdan gelir dedi durdu abi murat içine kapanıyor bazen ulaşılmaz oluyor dedi.
Murat’ı bir daha kayıp ediyorduk bu çocuksu yaşına rağmen neler neler sığdırmıştı hayatına, biz daha hiçbir şey bilmiyorduk. kimbilir.
Ofise geçtim Baha Söylemiş Murat yanıma geldi abi nasılsın özledim seni bende seni çok özledim dedim haydi çay kap gel bir demlenelim dedim gitti çayları getirdi ne yaptın dedim nasılsın iyiyim dedi. Araba olayını açtım alalım sana bir araba dedim çalışırsın ödersin bizde meyve sebze için dört dolaşmayız dedim. Hiçbir heyacanı yoktu Baha haklıydı olur da demedi olmaz da demedi Konuşmak ister gibi bakıyordu anlamıştım ve anlat anlat dedim sende bir şeyler var bak ben sohbetlerimizi özledim dedim cebinden bir resim çıkardı gazateden kesilmiş daha çok yırtılıp alınmış bana uzattı.
Kağıdı aldım açtım yıldızların olduğu bir resim güneş ortada her tarafı gezegenlerle dolu . Çok güzel dedim evet abi dedi bana yıldızları anlatırmısın dedi evet ama bende fazla bilgili değilim dilim döndüğünce anlatayım istersen dedim.
Başladım yıldızlar böyle güzel, bazıların da mutlaka hayat vardır yoksa bu teknoloji ile onlar istemese de biz olacağız hoşuna gidiyordu bende gaza geldim onu öyle görmek mutlu etmişti uzay filimlerinden de alıntı yaparak anlatyordum bazen gülüyor bazen ciddi ciddi düşünüyor. Tamam geri döndü dedim kendime, abi ben okusaydım astronot olurdum dedi ve uzaya giderim mutlaka evet dedim tam senlik olurdu artık gelmezdin buralara oralardan bakar bakar gülerdin bize. Sohbet güzeldi zaman geçip gitmişti Murat ben kalkayım dedi ve gitti ben ise yıldızlarda kaldım yıldızları hiç onun anlattığı gibi düşünmemiştim kalktım bende eve gittim.
Birkaç gün geçti geçmedi Murat elinde küçük bir yavru köpek ofis’den içeri girdi birden şaşırdım gözleri parlıyor mutlu gözüküyordu. İş hanında birinin köpeğiymiş güzel cins bir hayvan birkaç günlüğüne işi varmış sen bakarmısın demiş Murat’da kabul etmiş herkese gösteriyordu. Murat kendisine güvenilmiş olması ve birkaç günlüğüne de olsa sevimli bir arkadaşının olması çok hoşuna gitmiş yerinde duramıyordu. Bir seviç’le çıktı gitti.
Yine Ankara’ya yolcu idim kısaydı ama gelmeler gitmeler hırpalamaya başlamıştı sabah yine yolculuk vardı erken yattım. Ankara da ki işlerim tahminimde uzun sürdü iki gün hesaplıyordum nerdeyse bir hafta olmuştu Antalya’yı arkadaşları özlemiştim.
Sabah birkaç poğaça, gazetemi aldım doğruca ofise iş hanına geldiğim de anlamsız bir sakinlik vardı herkes dükkanlara çekilmiş bir şeylerle uğraşıyordu ben bakınırken Baha karşıladı selamlaştık abi sana bir şey söyleyeceğim dedi kötü bir şey oldu seni üzmemek için telefon etmedik dedi nedir demeye kalmadan Murat’ı kaybettik dedi donmuşum abi Murat kendini astı dedi arkasından şok olmuşum poğaçalar bir yana gazete bir yara ben bir yana şakamı diye bildim. Bu süre içinde bağlanmış onu sevmiştim duymak istediğim bu değildi daha biz onu okula yazdıracaktık.
Ne oldu dedim? Neden? Abi elinde bir köpek yavrusu vardı hatırladın mı evet dedim o köpek ertesi gün kayboldu Murat her yerin altını üstüne getirdi bulamadı orta yaşlı adamla da tartıştı delirmişti. Köpeğin sahibi geldiğin de durumu açıkladık kendine o da üzüldü Murat’ı ikna ettik ama Murat arama ya devam etti sabah geldiğimiz de merdiven korkuluğuna kendini asmış bir şekilde bulduk dedi. O an Antalya’nın yeşil örtüsü, denizi dağları bir şey ifade etmez oldu. Gözüm orta yaşlı adamı aradı o da gitmişti..Biz taşları yerinden oynatmıştık.
Murat’ın dediği olmamıştı yıldızları onu koruyamamıştı yanına almıştı. Kazandığı güven onu yıldızlara taşımıştı.
O günden sonra Antalya da artık hiçbir şey eskisi kadar güzel olmayacaktı … ,21.01.2007
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.