Sisli Gecelerde Yolunu Kayıp Etmiş Hayaller
Gecenin sabaha ikram ettiği zamanın; yıldızların allahısmarladık
ışıkları ile güneşin merhaba fısıltısının birbirlene selam durduğu
vaktin zamansızlığında, çok gürültülü sokakların en sesiz vaktinde
ve çok katlı, kasvetli apartmanların arasındaki gökyüzüne yakın,
denize göz kırpan dairelerin birinde her zamanki sabah
nöbetlerindeki sesiz çığlıkla uyandı. Yarı açık gözleri ile önce
beyaz, aydınlanmaya yeni başlamış tavana sonrada başını iyice
arkaya atarak dışarıya, gökyüzüne bakmaya başladı…
Yüksek ve meşe ağacından yapılmış, çocukluk zamanından
beri ona koynunu açan yatağı, camın kenarında hemen pencerenin önünde duruyordu… Bir süre öylece; başı geriye durur şekilde; aydınlanmaya başlayan, ama yıldızların da gitmeye razı olmadığı,
sanki ay’ın bütün hepsinin kollarında çekiştirir bir şekilde vaktin dolduğunu,
artık sahneyi bir sonraki perdedeki rolünü ortaya
koymaya gelmiş güneşe terk etmenin gerektiğini haykıran
telaşındaki gökyüzüne odaklanmış şekilde yatağında uzanıyordu. Üstündeki ince
pikeyi de yanına, birazda altına savurmuştu…
Sonra merakla saatine baktı.. vakti değildi onun, bu aydnlığa göre..
ama yine de emin olmak için saatine göz attı; 6:17 evet henüz
onun vakti değildi yataktan kalkmak için., daha yaklaşık 1 saati vardı..
Genelikle hafta içi saat 7;20 ile 7:30 arasında uyanırdı..
Saatini emin olmak için saat 07:17’ye kurardı hep..
ne olur ne olmaz diye, ama hep zil çalmadan 1-2 dakika önce
uyanır ve zilin sesini beklerken şimdiki gibi kafasını geriye atmış bir şekilde gökyüzüne bakardı… sanki o uzaklardan bir ses veya bir gölge beklermiş gibi.. evet ama şimdi onun vakti değildi, bir süre öylece gökyüzünü seyredip durduktan sonra, yatağında doğruldu; önce ayaklarını parke kaplı yere koyarak ama yatağından kalkmadan gerildi….
Kalkmak ile kalkmamak arasındaki kararsızlıkla öylece bir kaç saniye bekledi…
Sonra kararını verdi; onun vakti henüz değildi, nasılki güneş sahne alamamışsa o
da sahne almayabilirdi…
Ayaklarını yatağının üzerine çekip, sırtını duvara verdi.
Daha sonra dizlerini karnına doğru çekerek soğuk duvara iyice
sırtını vererek yaslandı.. Şimdi bulunduğu yer tam penceye paraleldi, üstelik denizde gözlerine sanki günaydın dermiş gibi parlıyordu..
Kafasını dizlerinin üstüne koyup, ruhunu da deniz, son kalan sabah
yıldızı, güneş ve zamana teslim etti bir süre öylece.. Kendini düşünmek zorunda hissedipte, düşünmek istemediği o kadar çok şey vardı ki.. Yatakta biraz doğrularak, dizlerinin üstünde dikilerek pencereyi açtı.
Belki sabahın bu saatinde denizin iyot kokusunu hissedebileceğini düşündü…
Evet yanılmamıştı, havada yosun kokusu vardı.. Hava da haifçe serinceydi.. Biraz üpermişti. Başını pencereden uzatıp, yatağın üzerinde dizlerinin üstünde öne doğru eğilerek, yüzünü denize doğru çevirince; yüzüne doğru esen sabah yelini hissetmesi onu biraz olsun kendine getirmesini sağlamıştı.. Bir kaç dakika öylece kaldıktan sonra kendi sırtı üstü yatağın üzerine, geriye attı.. Gözleri artık iyice irileşmiş, uyku mahmurluğunu üzerinden atmıştı. Şimdi öylesine düşünmek istiyordu, sıradan şeyler yaşama dair.. Ama ne kadar uğraşada, tam başlayıp yol almaya niyet duyduğunda sıradanılığa, düşüncelerine yine gelip otuyordu düşünmekten kaçındıkları...;
Ben tanrı mı olmaya çalışıyorum, anlayamıyorum…
Ama arada bir fark var, benim yarattığım sadece hayaller, ya da yaratığımı sandığım.. Sanırım vucud bulmuş olan üzerine kurgularım sadece.. Kendi kahramanımı yaratmam..
Rüyalarımın, hayallerimin, kendi yarattığım kahramanın kendimi yok etmesine seyirci kalmam.. İçimde savaşım içinde olan öfkem ile
sevgimi daha ne kadar seyredebilirim. Taraf olmak zorunda kalmak istemiyorum bu sefer.. Ne öfkeme destek olmak nede sevgime arka çıkmak..
İkisi de beni fena halde şaşırtmadılar mı bu yaşamımda..
Her seferinde, özelikle her kazandığımı sanmamı sağladıkları
anda sırtım hep yere gelmedi mi? Peki tarafsız kalmak
mümkünmüydü.. Şimdi bütün yenilgilerimin arkasından bakınca…
Hayır malasef imkansızdı bu.. En ufak bir ihtimali bile olmayan ihtimalsizlikler…. Oysa şöyle bir adım geriye atıp, durduğum yerde herşeyi dışardan bir gözle; en azından kısa bir süre seyretmek
isterdim, tarafsız taraf olarak... Ne öfkemi ihanetler ile nede sevgimi mutluluklarla… Ama zaten benim seçimim değildiki bunlar,
sadece önüme konulan sahne ve rol…
Seyircide belli ve tek.. Peki o, Tanrı..
O ne düşünüyor..
Gülüyor mu? Eğleniyor mu? Ağlıyor mu? Kendi yarattığı
sahnede ve kendi yazdığı rolde oynayan benim için ne düşünüyor? Başaralımıyım, başarısızmı rolümde? Onu düşündürebiliyormuyum
acaba? Bunların kritiğini aynen gerçek yaşamda olduğu gibi; sahne bitince yorumcuların ağzından ve kaleminden duyulduğu gibi, yaşam bitince de elbet öğreneceğim ondan.. Ama ben şimdi istiyorum bu yorumları, sahne kalkmadan, perde inmeden… Ama bu da imkazsız.. Bitmeyen rolde, role yol vemek diye birşey de olamaz.
Kendimi şimdi tıpkı bir aynanın karşısında durmuş bir çocuk gibi hissediyorum.. Hangisinin gerçek olduğunu anlamayan çaba sarf eden minik bir çocuk gibi.. Yansıyan mı gerçek olan? Yoksa yansıtan mı?
offf…. Offfff..
Her sabah yeni yenilgilere kalmak istemiyorum artık..
Sabah beni uyandıracak yeni yaşam sevinçleri, bahar
sabahları tazeliği hissetmek istiyorum.. Yağmur yollarını özlüyorum.. Güneş gülümsemelerini.. Tıpkı bir rock konserindeki bateri gibi
çılgınca kalbimin atışlarını.. Hayallerimin rüzgarlarının beni benden alıp uzaklara götürmelerini özlüyorum, istiyorum…
Geceleri artık korkulara nöbet beklemek istemiyorum.… Binlerce zorba, acıtan anı istemiyorum.. Belleğim artık yorgun, hayallerim bu denli kanatsız….
İşte beni benden aldın, şimdi mutlumusun peki?
Belki de için için gülüyorsundur bu hallerimi seyrederek..
Belki de girdiğin bir idaa’nın kazanmanın sevinçlerini yaşıyorsundur kahkahalarla…"
Gözlerinden biriken nemlenmeye engel olmadı her ne kadar
istesede. İçerdeki diğer odadan annesinin seslenişi duydu;
“-mustafa, oğlum, uyandın mı? Geç kalma..”
“-Kalktım anne..”
Annesinin bu sözlerini duyar duymaz hemen yataktan kalktı.
Gözlerinde biriken nemlenmeyi ellinin tersiyle sildi. Annesinin
gözlerindeki nemlenmesini görmesini istemiyordu..
Çocukken bile göz yaşalarını kimselere göstermemişti.
Hızla toparlandı, artık kendine biçilen hayata "günaydın" demek zamanıydı…