- 849 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NEREYE; BİR HAYATI YARIM BIRAKIP HEMDE...
Soğuk ve olaylı bir gecenin sabahı, yaşadığım..ayaz bir hava hakim bugün istanbula.sokaklar bomboş; kendim ve yalnızlığım dışında.yalnızlığı insanlar hep kendileri seçer diye düşünürdüm bugüne kadar; ama anlıyorum ki istemeden seççmek zorunda bırakılıyormuşsunuz..yüreğimden sürekli gemiler kalkıyor dün geceden beri.ne tarafa gideceğini bilmeyen, pusulası olmayan, rotası kayıp, dümeni kırık bir sürü gemi..kimilerine hüzünlerimi, acılarımı yüklüyorum; kimilerine hayallerimi umutlarımı...fakat bir şekilde açıyorum yelkenlerimi uçsuz bucaksız mavi sulara..kalkan her gemi benden birşeyler daha götürüyor, yüreğimin biraz daha hafiflediğini zannediyorum; ya da böyle olması işime geldiği için yapıyorum bunu...
çok çalkantılı bir dönemden geçiyorum.hayata emekliyorum henüz.ayağa kalkmaya, adımlarımı sabitlemeye çalıştığımda omuzlarıma binen yükler daha da ağırlaşıyor...böyle bir dönemde desteklerine en çok ihtiyaç duyduğum iki insan annem ve babam bile beni yalnız bırakıp; kendi hayatlarına o boş, rutin ve sefil hayatlarına devam ediyorlar...beklediğim bir parça sevgi...ama onlar tebessümden bile öyle uzaklar ki...annem hayatın sadece dekorasyon dergilerinden ve saçmasapan partilerden; babam da işyemeklerinden ve toplantılardan ibaret olduğunu düşünüyor.kendilerini bu rutin rüzgara öyle kaptırmışlar ki, ben bu karmaşa içinda hep yok oluyorum, beni asla farketmiyorlar..bu nedenle dün gece kaçmak; kurtulmak demek oldubenim için; onlar yine olağan kavgalarını yapıyorlarken..
şuan herşeyden öyle soyutlandım ki; ne hissettiğimi bile bilmiyorum..sırtımda çantam. kafamda binlerce soru işaretiyle, istasyondayım; yüreğimin götürdüğü yere gitmek için...işte bir tren daha kalkıyor..duman hareleri yükseliyor semaya doğru...gözüm takılıyor uzaklara, her duman halkasında ben de uzaklaşıyorum yeryüzünden.neden daha sonra benim bineceğim trenin gara yaklaştığını farkediyorum.tren önümde duruyor, ben usulca adım atıyorum içeriye..kompartımanıma yerleşiyorumm, hemen geçiyorum cam kenarına..istasyon çeşit çeşit insanla dolu..ama benim gibisi yok gibi görünürlerde..evet heybesini omzuna atıp seyyah olan, kendinden bihaber olan bir genç daha yok istasyonda...
hemen önümde gözüyaşlı bir aile var.önlerinde yirmilik bir genç..genç, belli ki askere gidiyor.annesi iki gözü iki çeşme..oğlan üzgün, gözleri neyle karşılaşacağını bilememenin masumiyetini taşıyor. son kez kucaklaşıyor ailesiyle; o da biniyor trene...eller görüyorm havada, sürekli birilerine sallanan...kendi ailem geliyor aklıma..bir anda yalnızlığın, kimsesizliğin, çaresizliğin verdiği acziyetle titriyor bedenim.yüreğim ilk defa bana, şahsıma sallanacak bir çift ele özlem duyuyor..
az ilerde iki sevgili görüyorum.kız hıçkıra hıçkıra sarılıyor sevgilisinin boynuna..çocuğun gözleri kıpkırmızı..işte ayrılığı kendileri seçmeyen bir çift daha diyorum; ve "zorunda olmak" kavramını algılıyorum buruk bir yürekle..çocuk boynundan kolyesini çıkarıp sevgilisinin boynuna takıyor; yokluğunda yerini bir parça doldursun, zor anlarında onu anımsatsın diye..
eller sallanmaya devam ediyor...yalnızlık zor şey..
biraz geride bir bayan görüyorum, etrafı minik yavrucaklarla çevrili.öğretmen olduğu anlaşılıyor.kız çocuklarının hepsi ağlamaklı, erkekler erkeklik içgüdüsünün verdiği metanetle, kız arkadaşlarına destek olmak için güçlü olmaya çalışıyorlar; öğretmenin durumu daha elem verici..kimbilir şimdi anadolunun hangi kasabasına gidecek bir başına..daha kimlere alışmaya çalışacak, işleri tam rayına otuttuğunda yeni bir ayrılık acısı nasıl burkacak yüreğini.. ama yine de benden şanslı olduğunu kabul ediyorum..en azından kendisine sallanan onlarca el var..
daha nice insanlar görüyorum..ortalarda dolaşan on iki onüç yaşlarında bir çocuk var; simit satıyor, "okulda olmalıydın şimdi sen,küçük" diyorum içimden; kimbilir hangi yükümlülükler getiriyor onu buraya.inanmak güç ama ona bile özeniyorum; işe yarayabilmeyi arzuluyorum.hayatın karmaşasını algılayamayacak yaşta bir çocuğun üzerine aldığı sorumlulukları yerine getirmek için; yırtık paltosuyla soğuğa aldırış etmeden ortalıkta dolanması yüzümü kızartıyor..
kendime dönüp ne yaptığımı kestirmeye çalışıyorum.koskoca bir hayatı yarım bırakıp, acizler gibi "kaçmak" gururuma dokunuyor.birden soluğum kesiliyor, kendimi boşluğa bırakıyorum, gözlerim doluyor...bana sallanan bir çift el görüyorum...emin olmak için etrafıma bakıyorum, kompartımanda benden başka kimse olmadığını farkediyorum.bana el sallayan o minik yavrucağın ellerinden tutup defalarca öpmek geçiyor içimden,ışıl ışıl gözleri nasıl da masum bakıyor. ne olduğunu anlamıyorum tam olarak ama, galiba mutluluğu tadıyorum ilk kez..
hayatıma yön vermenin vakti geliyor sanırım..güçlü bir hamlr yapıp dümeni sağa kırıyorum; arkamda kalan buz dağından kopan buz kütleleri, şahane sesler çıkarıyor yüreğimin okyanusunda...ben umut sahillerine yelken açıyorum....
YORUMLAR
Karar verince direksiyonu nereye çevirirsek oraya gideriz. Bir seçiş misali. Seçtik mi vazgeçtiğimiz bişeyler olur ve o da bizim hayatımıza yöne veren an olur. Ruh halleri değişkendir. Bazen çarezi, işe yaramaz hissederiz kendimizi ve o anlarda yazıdaki gibi küçücük yaşıyla boyundan büyük sorumluluk alan gerçekler uyandırır bizi bu karamsarlıktan ve o anda kendi gerçeğimizi yakalarız. Bu anlamda umut verici bir yazıydı. Duygu yüklü ve güçlü...