SİZİ ANLATMADIM ASLA…
Ben bu filmi yıllar önce izlemiştim; adam iyi niyetli sefil bir yazardı, kadın özgürllüğünü almış bir kadın ve bir haftanın sonuydu, şiirler okunmuş, sohbetler edilmişti. Bir öğle vakti, herşey durmuştu, el ayak çekilmişti, adamla kadın bir odadaydı.
- “Beni yaz demiştim sana ama neden reddettin?”
- “Herkesi yazmam ben seçtiklerimi yazarım, ısmarla ne şiir olur, ne de yazı. Yazmak için yazmıyorum, yaşadıkça ve duygular var oldukça o kalem yazıyor zaten”
- “Beni yaşama fırsatı sunsam sana?”
- “Sana dost dedim, o gözle baktım, dostum dediklerimi yazmam ben, yaşadıklarımsa hayatın gerçeği ve dostlarımı asla o gerçeklere sokmam ben”
- “Ama son yazında beni anlatmışsın, beni yazmışsın işte”
- “Her insan, okuduğu herhangi bir yazıda kendini anlatan bir yönünü elbet bulur ama ben seni asla yazmadım, yazmam da imkansız zaten. Hiçbir yazımda seni anlatmadım ve seni anlatan kelimeleri barındırmaz. Çünkü ben yazacaklkarımı seçerim, belki de sende diğerlerinin düştüğü hataya düştün, okudun ve kendini buldun, beni tanıdığın için seni yazdığımı düşündün. Alalade beni tanımayan bir insan da kendini buluyordu yazımda o an için. Bu hep böyle oldu. Unutma ben senin sana baktığımı sandığın gözle asla bakmadım. Ve hayatımda bir gölgem varsa, müsadenle gölgemle alacağımız çok yol var daha… hayatta hep kazınırsın umarım.”
Beni hayatınızın sahnesinde nereye koydunuz veyahut hayat denen uzun metrajlı filminizde ruhumu hangi karanlık karesine sıkıştırdınız bir bilsem. Ben; beni kendinde, düşlerinde ve yüreğindeki çeyiz sandığının en karanlık köşesinde; beni sadece tanısa da, beni doya doya yaşasa da, günahlarıma ortak olsa da, sevaplarını paylaşsa da, kendinde ismimi zikretmeden, başkalarıyla paylaşmayan öykümsü kadınlarımı yazdım. Ama ne kadar yanlış anlaşıldım dostane yüreklerin derinliklerinde bir bilseniz.
Hep senin yüzünden, hayallerimdeki siluetsiz kadın! Çıkıp gelmedin feryatlarımı duyupta, beni göğsüne basmadın, koluma giripo sahiplenmedin diğerleri gibi, hep başkalarının sahnesinde en zor karakterlerin rolünü oynarken bile seni düşünürken sen beni başkalarının ruhunda esir ettin, hep başkalarının filminde binbir çeşit karede sıkıştırdın ruhumu ve asla gelmedin bana ve ben hep yanlış anlaşıldım. Günahkar ilan edildim. Günahlar benim günahlarımsa asla utanmadım ama sevaplarımı hiç bilmek istemediler, herşey senin yüzünden, gelmeyeceksin anladım ve ben dostlarımıda kaybediyorum sayende… Ruhum, sıkıştı, can çekişiyorum ve ne olur gerçekliğine bürün ve gel! Kırayım şu kalemi de kendime karşı, önce seni kazanayım, sonra sen sahiplen beni ve herkesin gözünde ihanetperver bir günahkar olmaktan kurtar beni…
Artık ben kendi filmimde oynamak istiyorum. Günahlarımla, sevaplarımla, bu ruh tüm çıplaklığıyla sana kalsın istiyorum, onlarcası değil, sadece sen sahiplen bu fireri ruhu ve fırtınalı bu hayatın denizinden durgun sularda senin yüreğinde demir atayım ben… Sarılacaksam sana sarılayım, gözlerine bakıp yaşlanacağım biri varsa bu sen ol, son nefesimi verirken tüm sadakatimle, tüm adamışlığımla senin ismini söyleyerek vereyim. Ondan sonra karşına çıkan her kadın “Onu tanıyorduk” dediklerinde “Siz sadece tanıyordunuz, ben yaşıyordum” de, “O benimdi” diyenlere gülümse, “Siz sadece onu sizin olduğunu sandınız ama asıl bana aitti tüm ruhuyla” de, “O günahkardı” diyenlere “Ben onun helaliydim, günahları birlikte yaşadık, sevaplarımız gibi… Size asla baktığını sandığınız gibi bakmadığını anlamadınız mı?” de benim adıma da, benden sonra….
Nasıl sarsıldı ruhum bu günlerde bir bilsen. Hep yokluğun yüzünden bu kalem ne kadar yanlış anlaşıldı. Halbuki görüntün bile yetecekti ve ben bu şizofrenik yazarın, delilik ötesi kaybedişlerinin filmini tekrar izlemeyecektim yıllar sonrasında… Faturalar hep bu sessiz, yalnız adama kesildi habersizce… Acı üstüne acı yaşadım ve anladım ki bu dünyada benim gibi yaşamayacaksın hayatı. Ben ne yazdıysam, hayalimdeki sevgiliye yazdım, ben ne anlattıysam onu anlattım ve ben sizi yazmıyorum, size yazmayacağım, sizi anlatmadım asla…
Baki EVKARALI