Özdemir Asaf
Şeyceresinden Gözüne Dünya Kaçan Şair:Özdemir Asaf
Dün gece Spree Kanal’da dolasirken,Özdemir Asaf icin yazacagim yaziyi düsündüm.O sirada Anadolu yanikti gözlerimde.Gözlerimdeki külden yeniden doguyordu intihar eden sairler.Alevlerindense sezgim besleniyordu.Icimin icime sigmamasinin saskinligiyla,dostluk agaci olarak belledigim bir agaca yaslayiverdim sirtimi daha sonra.Ardindan sairlerimizin miras biraktigi siirlerin caniyla suladim bu agaci.Bunun üzerine Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht agacta suretlerini gösterdiler bana!Onlarin suretleri bir anahtar gibi imgelememime düstü aniden.Bu anahtarin hayatin yeni bir boyutuna kilit acmasi icin anahtar bir söz bulmaliydim.Buldum da sonunda!Bu söz Özdemir Asaf’in ’dünya kacti gözüme’ dizesiydi.Gözlerimde yanan Anadolu,dünyaya dönüsen bir semenderdi demek ki.Edip Cansever’in deyimiyle sairlerimizin ölünce de siirler yazdiklarini benligimin en derinlerinde duyumsadim daha sonra.Onlar,güle oynaya güller icin oynayan oyuncusuydular hayatin.Sairlerimiz ki ask agaclarinin kökleriyle bagliydilar yildizlara.Iletken asklari günesleniyordu siirlerde.Yaralari ilacti sevgililerin Anadolu bagrina.Onlar,’Beni öyle bir söze sözle ki hayatin damarlarindan akip kalbime ulasabilsin.Sinsin siirlerimin doruklarina!’diye ciglik atanlardi.Gözyaslarinda yassizliklari sakliydi.Kalplerinin yakasindaki siir ise saklisizdi.Dostluk denizleriyse kiyisizdi.Onlar,yasamin kokusunu bir bayrak gibi göndere cekiyorlardi siirlerde.Yazdiklari her bir dogurgan siir,bir cocugun düsüydü sanki.Siirlerindeki sesler,ferahlatici bir rüzgar gibi dagiliyordu seslerimize.
Ey okur!Bu gece yazacaklarimla,Özdemir Asaf’tan tattiklarimi tattirmaya calisacagim sizlere!Ilkönce yazinin basligindan baslayalim isterseniz.Özdemir Asaf,Yuvarlagin Köseleri adli özdeyisler kitabinda,’Ben aynaya bakinca,aynayi görürüm ilkin.’ diyordu.Dün Yagmur Yagacak adli öykü kitabinin Seycere adli öyküsünde ise,pencereden bakmanin herkes icin,ama pencerelere bakmanin herkes icin olmadigini söylüyordu.Siir,disaridan önce pencerenin görülmesi degil midir zaten?Pencereden disari gidenlerin,iceri girenlerden her zaman daha az oldugunu söylüyordu Özdemir Asaf.Sairler,bizlerden aldiklarinin daha fazlasini seycerelerinden geri verirler bizlere siir olarak.Bizler pencerelerden disari bakarken,sairler seycerelerinden bakarlar icimize!Seycerelerinden bakan sairlerin sezgilerinde,insanligin seceresi(soyagaci) yesillenir.Acilarda,ayriliklarda,yalnizliklarda,özlemlerde,asklarda,sevinclerde cirakligimiz,sairlerin seycerelerinden iceri girer,ustalikla da disari cikarlar.Sairler,seycerelerinden,seylesenlere(kendine yabancilasanlara) karsi siir cikarmasi yaparlar.Mantigi asabilme sayesinde,seyler(insan ve doga) arasindaki evrensel bagintiyi sezmenin cevresinde her dönüsleriyle,sonsuza dogru sürekli genisleyen bir yörünge cizerler.Özdemir Asaf,Yalnizlik Paylasilmaz adindaki siir kitabinin Sey adli siirinde,’Bir gün sözlügü actim,SEY nedir diye baktim;/Gördüm filozoflarla düsüp-kalkan bir kadin.’ diyordu.Bu dizeler sayesinde seycere sözcügü ask sözcügüne bedelleniyor icimde!
Seyceresinden gözüne dünya kacan sairin kendikaleminden biyografisini sunmakla devam edelim isterseniz.’Dogumum 11 Haziran 1923,Ankara.Danistay üyesi Mehmet Asaf’in(ölümü 1930) ogluyum.Ikiz kiz kardesim Özgönül,benden 31 saat sonra,12 Haziran 1923,saat 15.30’da dogdu.Babamin öldügü yil Istanbul’a geldik.Galatasaray Lisesi ilk kismina girdim.1941 yilinda 11. Sinifa gecince,Kabatas Erkek Lisesi’ne bir ek ara sinavi ile girip 1941 yilinda mezun oldum.Hukuk Fakültesi’ne,Iktisat Fakültesi’ne(3.sinifa kadar) ve bir yil Gazetecilik Enstitüsü’ne gittim.Bu aralarda Tanin ve Zaman gazetesinde calistim.Ceviriler yaptim.Ilk yazim 1939 yilinda Servetifünun-Uyanis dergisinde cikti.Sanat-edebiyat dergilerinde 1962 yilina kadar cogunlukla siir olmak üzere yazi ve cevirilerimi yayimladim.Artik yalniz kitap cikararak yayimliyorum.(Tertip ve baski yanlislarindan nefret ederim.)
1951 yilinda Sanat Basimevi adiyla bir basimevi kurdum.Kitaplarimi Yuvarlak Masa Yayinlari adi ile yayimliyorum.
1954 yilinda bir Atlantik ve Amerika’nin dogu kiyi siirleri turu yaptim.1959’da Laponya’dan baslayarak hemen tüm Avrupa’yi gezdim.
1966’da Yugoslavya’ya gittim.Makedonya Yazarlar Birligi’nin cagrilisiydim.’
Özdemir Asaf,biyografisinden de anlasilacagi gibi yolculuk doymaziydi.Kocaman bir öpücügün kenarinda geziniyor gibiydi yolculuklarinda.Bütün dünyayi kucaklamak istemis,fakat kollari yetismemisti.Kendimizle Basbasa adli öyküsünde sanatcilar icin,’Disaridan bir seyler beklemeyip icindeki fazlaliklari disina,ic dünyalari az olanlara gönderiyorlar.’ diyen Asaf’in gözlerinde maceralarin en derini vardi.Cigliginda kan gibi akiyordu sesi.Bütün taslar,topraklar,agaclar doluyordu sonsuz gözlerine.Hepsinde sayisiz gözlerinden biri kaliyordu.Binlerce el icindeydi.O,gören körlere inat,elleriyle ve kulaklariyla da görenlerdendi.Ne zaman gözlerinden söz edilse aklina dudaklari geliyordu.Fal adli siirinde,’Kimi aradigini yitirir aradikca./Kimi de arayandir,aranan onu bulur.’ diyordu.O,yasami boyunca siirin pesinden kostu.Siir her defasinda buldu onu.Metin Altiok’un deyimiyle anasinin biraktigi yerden sarildi ona siir.Özdemir Asaf,düslerin,askin ve sayginin giysilerini maviye boyamaya calisti yasami boyunca.Uygarlikta,sevgide yavasa karsiydi.Siirlerden,eskimez güzelliklerden,tükenmez gülümsemelerden geliyordu o.Hicbir bakisi öbürüne benzemiyordu.Cünkü yasadigindan baska anisi yoktu.O,hep kendine cikan bir yokustu.Ne yazmissa,asilacak birisine ’son sözünü söyle’ demisler gibicesine yaziyordu.’Felsefe bilmeyen beni ne övebilir ne yerebilir.’ diyordu.Pablo Neruda’nin Sorular kitabindaki,’Bir gün kac haftadir/ve bir ay kac yil baktin mi?’ dizelerindeki sorulari kendine pusula yaparak,saniyedeki dakikaya,dakikadaki saate,saatteki güne,gündeki aya,aydaki yila yelken acabiliyordu.Denize öyle bir acilmisti ki doyulmamis arzularla doluydu yelkenleri.Zaman,tarihin hammaddesi,ekonominin malzemesi,bilimin yürümesi,sanatin felsefesiydi onun icin.Dün Yagmur Yagacak adli öyküsünde,hic baslamamis bir dünde oldugunu söylüyordu.’Hic baslamamis bir yarin cok var.Hic bitmeyen bir dün de cok var.’ diyordu.Ona göre yanitlarindan önce sorulari baglardi kisiyi.’Yanitlarini degil,yasamasi boyunca sorularini gözden gecirip düsünen daha cok ögrenir.’ diyordu.Sorular adli siirinden birkac soru sormak istiyorum sizlere:’Bir susmayi bakislarda seslendiren,/Hüzünsel yanginsal aska döndüren nedir./(...)/Her seyi,ama her seyi olagan disinda,/Örnegin bir gülü yesil gördüren nedir./Gözlere isiltili anlamlar baglayan,/Yasami ölüme güldüren nedir./Kalabaliklar,kalabaliklar icinden/Kisiyi yüceye sürdüren nedir.’
Evrensel Ballad adli siirinde,herkes askinda evreni kucakladiginda,büyüklügünden öyküsünün de büyüyecegini dile getiriyordu.Sabaha Kadar adli siirinde ise,’Dünya o kadar büyük ki;/Bir noktayim ortasinda ne yapsam./Bazan da o kadar kücülüyor ki dünya,/Devrilecek saniyorum,kimildarsam.’ diyordu.Insanlarin icindeki öyküyü ariyordu o.Ararken,iclerine öykü koyuyordu insanlarin.O,ormanlar düsünerek uyuyordu ve düsündügü ormanlarda kayboluyordu uykusunda.Köprüler adli öyküsünde,’Sulamayacagin cicekleri sevme,sevemeyecegin sulamalari cicekleyemezsin.’ diyordu.Cicekleri,bir sölen olan yasamda,renklerin en büyük orkestrasi olarak görüyordu.Canbaz adli öyküsünde,gülmesinin caninin sikintisi oldugunu söylüyordu.Okuldan sonra kitaplarla ilgisini kesenlerin coklugu yüzünden de cani sikiliyordu.Caninin sikintisini giderecek araclar ararken yine kitaplarla kucaklasiyordu.Her insanin bir öyküsü olmasi,ama her insanin bir siiri olmamasi da canini sikiyordu.Bu can sikintisi yüzünden,odasi cok sicaksa sobayi yakiyordu sogusun diye.Soguksa pencereleri aciyordu isinsin diye.Bu oda,onun siir dünyasiydi elbette.Öyle bir siir dünyasi vardi ki sicaginda sogugu,sogugunda sicagi hisedebiliyordu.Bu hissedis sayesinde anlamdan da öteye gidebiliyordu.Seni Öldürecegim adli öyküsünde,’Can sikintisi bir ciftliktir.Ciftliklerin en büyügü,en zengini...Can sikintisi..Ben canim sikildigi icin korkmuyorum.Biliyor musun.Sen de benden korku isaretleri bekliyorsun.Dedim ya,elimde degil korkmak.Cünkü canim sikiliyor.Her seye,senin haline,senin gibilerin haline,kendi halime,her seye..O kadar ki,o büyüyor,büyüyor..dedigim gibi..bana bir sicaklik veriyor.’ diyordu.O,can sikintisinin verimiyle,basinin ayaklarina,ayaklarinin gözlerini komutan yapabilmisti.
Özdemir Asaf,civil civil insanlar arasinda yasamalari sartiyla,sanatcilarin istedikleri kadar kendi kendileriyle basbasa kalmalarinin cok görülmemesini savunuyordu.Özdemir Asaf’ca adli kitabinda,’Yalnizliktan korkanlarin coklugu yüzünden insanlararasi iliskiler bozulmus,yalanlar,yapmaciklar araya dolmustur.Yalnizlik her büyük sey gibi agir,ulu ve güzel oldugundan insanlar onun sorumlulugunu tasimak agirligina katlanmaktansa,onun kötü oldugunu,dayanilmaz oldugunu öne sürerek,hafiflemeyi yeglemisler,ona atmak icin hazirladiklari camurlarla kirlenmislerdir.’ diyordu.Yalnizligin disaridan gelmedigini,insanin icinde oldugunu biliyordu o.Yalnizlikla kimsesizlik arasindaki farki derinden hissedebiliyordu.Bir insanin tek basina yapamayacagi tek sey varsa o da yalnizlikti ona göre.Insanin tek basina yapamadigi yalnizligin paylasilamayacagini düsünüyordu.En yalnizin istese de istemese de en yasayan oldugunu seziyordu.Yalnizligin yarisini bir seye benzetemiyordu.Cünkü yalnizligin tümü vardi yasamda.O,gözlerimizde,yüzlerimizde yansiyan kendisine bakarak anlayabiliyordu yalnizligin ne oldugunu.Onun gözleri,yalniz kalmaktan gelmekti.Yalnizlik adli siirinde,’Yalnizlik/Müzigin bile seni dinlemesidir./Yalnizlik/Insanin kendine mektup yazmasi/Ve dönüp-dönüp onu okumasi/Yalnizligin da ötesidir.’ diyordu.Yalniz,bir an’in icinde bin yil yasayabilendi ona göre.Yalniz,kendi cölünde bir orduydu;sonsuz savaslarinda kendi ordusunu hep yenendi.Sobasinda,üsüyen bakislari yanandi.Hem bilgesi hem de delisiydi kendi dünyasinin.Yalniz,benliginin ötesiydi.Sonra olacaklari önceden sezebilendi.Yalniz,hep ikinci uykusuna uyanandi.Penceresi disina kapanik,kapisi icine örtük olandi.Yalniz,kendi kendisinin sanigiydi.Benden Sonra Mutluluk kitabinin Yalniz’in Durumlari siirinde,’Yalniz,/Kendisini hic yalniz birakmaz../Hep yanibasindadir/Kendisinin.! diyordu Özdemir Asaf.Insanda alismanin en güclü kovucusunun yalnizliktan korkmama durumundan gectigini bilendi o.Ask,insanin daha büyük,daha öte bir yere cikmasini sagliyordu;bu yerse yalnizlikti ona göre.
O,siirler sayesinde kendini askla saran bir sairimizdi.O,ask sayesinde,susmalarimizda bile seslerimizi bulan müziklerin ezgisiyle dolduruyordu arka bahcesini.Sevgiliyi gecesine örebiliyordu.Katmer katmer ördügü bir aski tasiyordu sevgiliye.Ask,hem bir hastalik hem de saglik gibiydi onun icin.Göz göze gelen sevgililerin birbirlerini yagmurlandirdigini bilen bir sairdi o.Kendisini asarken ormanlasiyordu ask sayesinde.Bir özdeyisinde,’Öpüs kadar sicak söz vardir.Hicbir öpüs bir sözü gecemez.Ama hicbir söz de bir öpüse varamaz.Cünkü onlarin ikisi de ayni anda bir arada olamaz.Birinin öbürüne yer vermesi gerekir.Gözler olmasaydi.’ diyordu.Nerede iki sevisen varsa,orada onlarin bekcisi oluyordu.Sevene,sevilenin suskularina dalmasini,sevilenin bahcesinde kendisini aramasini salik veriyordu.Sevgiliyi düsündügünde,kitaplarla birlikte yürüyordu düsünüsleri.Sevgilinin sesi,basinda rüzgar gibi esiyor,esin oluyordu siirler icin.Özdemir Asaf,doganin asktan geldigini,askin dogadan büyük ve üstün oldugunu,bunun icin de ölümü tanimadigini savunuyordu.Doganin ölümde,insanin askta ulu oldugunu savunuyordu.Sevgi ya da Mutlu adinda bircok insan olmasi,ama Ask adinda hic kimse olmamasini yadirgiyordu.Özdemir Asaf,düsünde karsilastigi askin insani,uyandiktan sonra karsilastigi insanin ise aski aradigini söyleyerek,ask icin düsle gercegi birlestirmemiz konusunda düsünmeye yöneltiyordu bizleri.Aski ölcemeyecegimizi,ama askin bizleri ölcebilecegini kabullenmisti.Ask,iki insanin birbirlerinden saklanamamasiydi ona göre.Yillardir yasamasindan caldigi zamanlar,sevgilisinin adina dügümleniyordu.Adlar aradigi sevgilisinin ardinda adsiz kaliyordu.Sevgiliyi düslerine aldiginda uykusuz,uykularina aldiginda düssüz kaliyordu.Tentation adli siirinde,’Bana yasadigin sehrin kapilarini ac/Baska sehirler özleyelim orada seninle/Bu evler,bu sokaklar,bu meydanlar/Ikimize yetmez.’ diyordu.Gözlerinden giriyor,icinde yer ediyor,oradan sesleniyordu sevgiliye.Hem de bir kelimeye bin anlam yükleyerek sesleniyordu sevgilisine.Sensiz adli siirinde,’Sensiz de seni sevebiliyorum.’ diyordu.’Sen bana bakma,/Ben senin baktigin yönde olurum.’ diyecek kadar askin icindeydi o.Perspectif adli siirinde,’Senin icine girdigim zaman/Disimda kaliyorsun/Senin disindan sana bakinca/Icime sigmayorsun’ diyerek askin sigmazlik gercegini dile getiriyordu.Aski sayesinde dünyanin nüfusunun ikiye bölündügünü,yarisinin kendisi yarisinin da sevgilisi olabildigini söylüyordu.Noktasiz adli siirinde,’Gidiyorum ben sana/Benimle gider misin.’ diye soruyordu sevgilisine.Sana adli siirinde,’Kücük cocuklar yapip geceleri kendimden,/Seni öpsünler diye gönderiyorum sana./Bana kucaklarinda seni getiriyorlar;/Ben de sonra o seni getiriyorum sana.’ diye sesleniyordu sevgiliye.Sevgiliyi bulmaktan önce aramak,sevmekten önce anlamak,onu bir yasam boyu bitirmek degil de,ona hep yeniden baslamak istiyordu.Ansizin adli siirinde,’Unutturmayacagim,seni yasatacagim,/Kendimi cogalttikca seni kusatacagim,/Her zamanda,her yerde sen bende yasadikca/Sen evreninde sana seni aratacagim.’ diyordu.Senden adli siirinde ise,’Seni,senden de yakin,yalniz ben taniyorum,/Sana seni en sicak bir ben anlatiyorum./Kimse varamaz senin ben kadar yakinina;/Cok zamanlar kendimi sanki sen saniyorum./Sana seni anlatsam,anlatirim kendimi./Sende seni ararken kendimi ariyorum.’ diyerek sevgiliyle senli-benli oluyordu.Bagli adli siirinde,’Beni öyle bir yalana inandir ki,/Ömrümce sürsün dogrulugu.’ diyordu.Cünkü o,yalanin gercege dönüsme olasiligi tasidigini biliyordu.Yalanin,iyi söylenememis bir dogru olabilecegini,ondan yeni gercekler dogabilecegini kabul ediyordu.O,dogru-yalan’lara varmak istiyordu askin icinde.Güzel yalanlara kisilik kazandirmaya calisiyordu.Yalanin gercegine ulasmak icin cabalayip duruyordu.’Dogru,kisa ve kesin olarak kendine varir.Yalan,gittikce uzun ve karmasiklasarak kendini arar.’ diyordu.Yalandaki gercek payinin,gercekteki gercek payindan daha cok oldugunu söylüyordu.Bir özdeyisinde,’Büyük yalan ustalari:Gercekcilerin öncüleri.’ diyordu.
Özdemir Asaf’in siirlerinde sevgi,yalnizlik,ayrilik,ölüm,yasam baslica temalardi.Siirleri sayesinde kendisiyle ve yasadigi cagla hesaplasmasini yapabildi.’Sen-Ben’ sözcükleri ekseninde insanlar arasi iliskileri sorguladi.Benligimizin ötesindeki ben konusunda derinlesme yönünde cabaladi durdu.Bu cabasi beraberinde alay ve taslamayi da getirdi.Özgün diliyle,bilgece bir söyleyisi siirlerine yansitabildi.Yasamin celiskilerini,mantikla ve dille oynayarak siirlerine yedirebildi.Özdemir Asaf,akil ve duyguyu birbirlerine dayanak yaparak,siirde bir düzey tutturabilme yolunda önüne cikan zorluklarin üstesinden gelmeyi basarabildi.O,’Öyküyü,romani bol bol besleyen yasam,yani yasanmislik ve yasanti deneyimleri,siirin disinin kovugunda kalir.’ diyerek siir yaratiminin ne kadar zor oldugunu vurgulamis oluyordu.’Siir,olmayan bir seydir.Onun icin yassizdir ve tanimi yapilamaz.’ diyordu.Siirin ne olmadigini saptamakla ,siirin tanimlanmasi yolunda ancak bir ipucu elde edilebilecegini savunuyordu.Siirin yüceligini,cok denenip varilmasinda degil,birkac sairin varmis olmasinda görüyordu.Bir maskeli baloda siirin de bulunmasi durumunda,siirin maskesinin maskesizligi oldugunu söylüyordu.Sair,amansiz düsmani kelimelerle bogusurdu ona göre.Kelimeleri siirin amaci degil,araci görüyordu.Siirin kelimelerle yapilmadigini savunan Özdemir Asaf,onlari hediye kutularina benzetiyordu.’Hediyelerin kutulari vardir ama veren de alan da kutuyu verip almis olmaz.Hediye verip almis olur.Yani o kutularin icindekini.’ diyordu.O,’Sairlerin güzeli ararken eristikleri gercekler,filozoflarin gercegi aramak yolunda eristikleri güzelliklerden coktur.Ki ne sairler gercegi bulmak amacindadir ne de filozoflar güzeli.’ diyerek bir kiyaslama yapiyordu.Güzelligin bir bütünün sonucu oldugunu,bunun icin kolay görülmedigini,kolay varilmadigini,kolay anlasilmadigini savunuyordu.O,güzeli ikiye ayiriyordu:Söylemesi güzel ve yapilmasi güzel olan.Bunlari da kendi icinde bir daha bölüyordu:Yapilamayan güzel ve söylenemeyen güzel.Buradan hareketle siirin yapilmasi ve söylemesi güzel olan bir sey oldugunu söyleyebiliriz sanirim.Ve bu güzellige varmak icin de insan ve doga bütünlügünü sezebilmek gereklidir.
O,kültürü,insan sobasinda bilgi ile görgünün sezgiyi yakmasi ile olusan bir kül olarak degerlendiriyordu.Sanati insanin velisi olarak görüyordu.’Sanat,bilginlerin vasisidir.’ diyordu.Bir özdeyisinde insanin bedeninde ameliyat yapmak icin bayiltmanin,ruhunda yapmak icinse ayiltmanin gerektigini söylüyordu.Bu ayiltmayi saglayanin da sanat oldugunun bilincinde olmaliyiz elbette.’Sanatin gülleri,toplumun dikenleridir.Ama toplumun dikenleri sanatin gülleri degildir.’ diyordu Özdemir Asaf.O,Marksizmi elestirirken bile sanati ölcüt alacak kadar kendini adamisti sanata."Marksizme karsit olanlar var.Marksizme göre olanlar.Karsit olanlarin kampi ile bir iliskim yok.Göre olanlarin kampi ile bir celiskim var.’Ondan baska bir sey yoktur’ demeye getirenlere ’vardir’ diyorum.’Nedir o’ diye soruyorlar,’sanat’ diyorum.’Sanat da ona göredir’ diyorlar.Iste o zaman diyorum:Dogmaya girilir ve bu yaratmayi önler.Bana acircasina bakip duruyorlar.Oysa is sanat kavraminda ilkin.Onu konusmali.Bilim kendi basini yemekten,siire carpinca(carparsa) kurtulacak.O da yakin görünüyor." diyordu.Kaptanlarin limanlara,askerlerin siperlere siginmasi gibi,aydinlarin da siirlere siginmasi gerektigini savunuyordu Özdemir Asaf.
Umudun,insana umutsuzluklardan daha cok zarar verdigini savunuyordu.Umudu ve kalesini yikmaya caba harcadi hep.Cünkü onlar olmasa umutsuzluk da olmaz diye düsünüyordu.’Umut insana bircok sey veriyor göründügü oranda alir.Insan da ondan aliyor sandigi oranda verir.’ diyordu.Umudu,gelecek adina gecmisin büyümesini hizlandiran bir düs olarak görüyordu.Umudun daima insanin ve isin arkasindan gelmesini savunuyordu.Umuda gögüs degil de sirt dönmekle is yapilabilecegi görüsündeydi.’En umutsuz pilot ileriye bakar...Umuda bakmaz.’ diyordu.Benden Sonra Mutluluk kitabinda,’Öylesine aydinlik bir umutsuzluk icinde ki /Cünkü umutsuzluk bir asamadir/Kendini doyuran bir aclik icinde’ diyerek kendini anlatiyordu aslinda.Bir sairin kendini anlatmasi kadar,bir sairin baska bir sair hakkinda anlattiklari da önemlidir elbette.Bu yüzden Cemal Süreya’nin 35 numarali günlügünde,Özdemir Asaf’la ilgili yazdiklarini aktarma ihtiyaci duyuyorum sizlere:"Dünya Kacti Gözüme,onun mistisizmden ’kabalistik’ bir dünyaya dogru hizla yer degistirmeye calismasinin bir ürünü:Acemi ve beklenmedik bir disa dönüklük,utangac bir adamin birdenbire cadir tiyatrosunda en güldürücü rolleri üstlenme cabasi.
Daha sonraki kitaplarinda bu cizgide rahatlamasini bildi.Bence özgün olamadi,ayrikligin tatlarini yasadi.
Kimsenin okuru,Özdemir’inki kadar türdes degildir,diyorum.Bütün okurlari birbirine benzer;siir sevmezler,yalniz onun siiirlerinden tat alirlar;sofra begenisini görsellestirmislerdir,kis turizminin bagnaz müsterileridirler.Özdemir’in lirizmi terk ettikten sonraki siirlerinden lirizm süzmek isterler.(...) Özdemir Asaf’in siiri,usta bir tiyatro oyuncusunun,ölümünden sonra da aklimizdan silinmeyen bir rolü gibi." 63 numarali günlügünde ise,’Özdemir Asaf’a haksizlik mi ettim yoksa?Onun siirini kendi baglamindan kopararak mi degerlendiriyorum?’ diye soruyordu.Cemal Süreya,Özdemir Asaf’a haksizlik ediyor kanimca.Asaf’in bircok siiri,siirin temel dayanaklari acisindan elestirilebilir.Ama bir sair olarak özgün kimligiyle siirde yarattigi basarili düzey yadsinmamali sanirim.Özdemir Asaf’in okurlariyla ilgili Süreya’nin söylediklerini zamanin dogrulamadigini düsünüyorum.Diyelim ki bir Özdemir Asaf okuru,Türk ve dünya siirini önemsemeyen bir tutum icinde.Bu durum okurun tutarsizligiyla aciklanabilir ancak.Kaldi ki bir saiiri degerlendirirken okurlarini göz önünde tutmak ne derece dogrudur?Süreya’nin,Asaf’in siirinde saptadigi mistiklige gelince,her sairin yasama bakisinda su ya da bu ölcüde bir mistik yan yok mudur?Siir,dogasi geregi icinde mistikligi de barindirmiyor mu zaten?Yargiyi siz okurlara birakarak,Asaf’in ölümüne deginmek istiyorum simdi.Özdemir Asaf,29 Ocak 1981’de ölümle kucaklasti.Onun icin ölüm,yasamin gelecegiydi.Gitmenin kalmaya acilan kapisindan tekrar dönüyordu yasama Özdemir Asaf.O,ölümü,bir odaya benzettigi yasamin bir kapisi olarak görüyordu;öyle ki zaman onu aciyor fakat kapayamiyordu.Bir anlam firini icinde piserek ve anlamli güzeli sevmis olarak gitti o ölümün kucagina.Okulu da ögrencisi de kendisi olabildigi icin,kendisinin yarisi ölümden önce,yarisi da ölümden sonradaydi.O bir özdeyisinde,’Eger ölümün tarifi yapilabilseydi,insanlik bugün toplumsal ve kisisel kurumlari ile anlam ve kavramca oldugundan cok, pek cok ileride bulunacakti.’ diyordu.
Cezmi Ersöz’ün yillar önce Bursa’daki bir söylesisinde,Özdemir Asaf’la ilgili anlattigi bir aniyi aklimda kaldiginca sizlerle paylasmak istiyorum:Kasim 1979’da İndependenta adli petrol yüklü bir Romen tankeri Haydarpasa önlerinde,sabaha dogru bir Yunan silebiyle carpismisti.Özdemir Asaf,carpismanin oldugu gün arkadaslariyla ickili bir sohbetin ardindan evine gec saatte gidiyor.Esini ve cocuklarini uyandirmamak icin elinden geldigince gürültü yapmamaya calisiyor.Bogaza yakin olan evine tam adimini attigi anda,korkunc bir patlamayla odaya kapaklaniveriyor elinde olmadan.Sarsintidan dolayi evin camlari kirilmistir.Asaf,bayginlik gecirmektedir.Uyanan esi ve cocuklari,Asaf’i ayiltmaya calisirlar.Asaf kendine gelir gelmez,’Özür dilerim karicigim,sizleri uyandirdim,bu kadar gürültü yaptigimin farkinda degildim.’ der.Nihayet yazinin sonuna geldik sevgili okurlarim!Sizlere sundugum bu yazidaki sözlerin parlakliginin gözlerinize bulasmasidir dilegim!
2000-OMAYRA MAY
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.