0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
32
Okunma
2026 Eşiğinde Kapitalist Dünya Sistemi
2026’ya girerken dünya, kapitalist üretim tarzının yapısal krizlerinin artık “konjonktürel dalgalanma” olarak gizlenemediği bir tarihsel eşikte bulunmaktadır. Ekonomik durgunluk, bölgesel savaşların süreklileşmesi, devlet aygıtlarının otoriterleşmesi ve ideolojik hegemonya krizinin derinleşmesi, geç kapitalizmin çoklu çelişkilerinin aynı anda açığa çıktığını göstermektedir. Bu bağlamda 2026, ne “yeni bir istikrar dönemi” ne de kendiliğinden bir çöküş anıdır; tersine, hegemonik belirsizliğin kalıcılaştığı, sınıf mücadelelerinin yeni biçimler aldığı bir geçiş momentidir.
Marksist analiz açısından temel soru şudur:
Bu belirsizlik kimin krizidir ve hangi sınıflar için hangi tarihsel olanakları barındırmaktadır?
I. Kapitalizmin Yapısal Krizi: Aşırı Birikim, Düşen Kâr Oranları ve Finansallaşma
1. Aşırı Birikim ve Düşen Kâr Oranı Eğilimi
2026’ya girerken küresel kapitalizm, Marx’ın Kapital’de işaret ettiği temel yasayı yeniden doğrulamaktadır: sermayenin organik bileşiminin yükselmesi, emek gücünün üretim içindeki göreli payının azalması ve buna bağlı olarak ortalama kâr oranlarının düşme eğilimi. Yapay zekâ, otomasyon ve dijitalleşme, üretkenliği artırırken aynı zamanda değerin tek kaynağı olan canlı emeği sistematik biçimde dışlamaktadır.
Bu durum sermaye açısından üç sonucu beraberinde getirmektedir:
Reel üretimde kârlılığın düşmesi
Finansal spekülasyonun ve borçlanmanın artması
Emek maliyetlerini düşürmeye yönelik saldırıların yoğunlaşması
2026 ekonomisi, bu üç dinamiğin eşzamanlı işlemesiyle tanımlanmaktadır.
2. Finansallaşma ve Borç Ekonomisi
Kapitalizm, üretim alanındaki tıkanmayı kredi genişlemesi ve borçlandırma yoluyla ertelemektedir. Devletler, şirketler ve hanehalkları tarihin en yüksek borç düzeylerine ulaşmıştır. Bu, Marx’ın deyimiyle “gelecek emeğin bugünden ipotek altına alınması” anlamına gelir.
Ancak borç, krizi çözmez; yalnızca zamansal olarak erteler ve mekânsal olarak yayar. 2026’da beklenen finansal kırılganlıklar, ani kriz patlamalarından çok, uzun süreli durgunluklar ve bölgesel çöküşler biçiminde ortaya çıkacaktır.
II. Hegemonya Krizi - Emperyalist Merkezler Arasında Çözülme
1. ABD Hegemonyasının Aşınması
2026’da dünya, tek kutuplu Amerikan hegemonyasından çoktan çıkmış; ancak yeni bir istikrarlı hegemonik düzen de kurulamamıştır. ABD, askeri ve teknolojik üstünlüğünü korumaya çalışırken, ekonomik ve ideolojik liderliğini kaybetmektedir. Bu durum Gramsci’nin ifadesiyle “eski dünyanın öldüğü, yeninin doğamadığı” bir aralık yaratmaktadır.
Bu hegemonya krizi;
Koruyucu ticaret politikalarını
Teknoloji ve tedarik zinciri savaşlarını
Bölgesel vekâlet savaşlarını
kaçınılmaz kılmaktadır.
2. Çok Kutupluluk Yanılsaması
Çin, Rusya, bölgesel güçler ve BRICS türü oluşumlar sıklıkla “alternatif” olarak sunulsa da, Marksist açıdan bunlar kapitalist dünya sisteminin içsel yeniden hizalanmalarıdır. Emperyalizm, Lenin’in tanımıyla, birkaç ülkenin değil, sermayenin tarihsel bir aşamasının adıdır. Dolayısıyla 2026’daki çok kutupluluk, halklar açısından otomatik bir kurtuluş değil; yeni rekabet ve savaş biçimleri anlamına gelmektedir.
III. Savaş, Militarizm ve Krizin Askerî Yönetimi
1. Savaşın Ekonomik İşlevi
Kapitalizm için savaş, yalnızca jeopolitik değil, aynı zamanda ekonomik bir yeniden yapılandırma aracıdır. Aşırı birikmiş sermaye:
Silahlanma yoluyla eritilir
Emek disiplin altına alınır
Toplumsal muhalefet bastırılır
2026’ya girerken savaş, “istisna” değil, yönetim biçimi haline gelmiştir.
2. Sürekli Olağanüstü Hal ve Otoriterleşme
Savaş, terör, göç ve kriz söylemleri, devletlerin olağanüstü yetkileri kalıcılaştırmasını meşrulaştırmaktadır. Bu süreçte:
Burjuva demokrasileri içerik kaybeder
Hukuk, sermayenin güvenliği için askıya alınır
Emekçi sınıflar güvenlik adına denetim altına alınır
Bu, klasik faşizmden farklı ama otoriter kapitalizmin yeni biçimidir.
IV. Emekçi Sınıflar: Parçalanma, Prekarizasyon ve Yeni Mücadele Biçimleri
1. Emek Rejiminin Dönüşümü
2026’da emekçi sınıflar:
Güvencesiz
Parçalı
Kimliksel olarak bölünmüş
bir yapı içindedir. Ancak bu durum, sınıfın ortadan kalktığını değil; mücadelenin biçim değiştirdiğini gösterir.
2. Kendiliğindenlik ve Örgüt Sorunu
Bugün dünya genelinde grevler, ayaklanmalar ve toplumsal patlamalar artmaktadır. Ancak bu hareketler çoğu zaman:
Programdan yoksun
Süreklilikten uzak
Devrimci özneyle buluşamayan
bir karakter taşımaktadır.
Marksist açıdan temel sorun, kendiliğinden öfkenin tarihsel özneye dönüşememesidir.
V. 2026 ve Devrimci Olanaklar - Tarih Açık mı?
2026, devrimin kaçınılmaz olduğu bir yıl değildir; fakat devrimci olanakların yoğunlaştığı bir tarihsel momenttir. Bu olanaklar ancak;
Bilinçli
Örgütlü
Programatik
bir müdahale ile gerçekliğe dönüşebilir.
Özne inşası, çağımızın en kritik meselesidir. Devrim, nesnel koşulların otomatik sonucu değil; örgütlü öznenin tarihsel müdahalesidir.
Belirsizlik mi, Müdahale mi?
2026, kapitalizmin kendi krizini yönetmeye çalıştığı; ancak bunu her adımda daha derin çelişkiler üreterek yaptığı bir yıl olacaktır. Emekçi sınıflar için soru nettir:
Bu belirsizlik, sermayenin mi yoksa halkların mı lehine çözülecek?
Yanıt, ne piyasalarda ne de diplomatik masalarda; örgütlü sınıf mücadelesinde yatmaktadır.
Erdoğan ATEŞİN
23. 12 2025