0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
45
Okunma
Çağın Sahabeleri: Sessiz Dirilişin İzinde
Yazar: Murat Kerem
Sessizliğin Yazdığı Tarih
Tarih her zaman gürültüyle yazılmaz. Bazen en kalıcı izler, sessiz adımlarla bırakılır. Kılıçların, sloganların ve alkışların ötesinde; sabrın, ahlâkın ve istikametin imtihan edildiği devirler vardır. Bu satırlar, görünmeden yürüyen; fakat yürüdüğü her yerde kalpleri ayağa kaldıran bir yolculuğun izini sürmek için kaleme alındı.
Bir Özlem ki Asırları Aşar…
Bazen bir topluluğu anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır. Çünkü o insanlar yalnızca bir hareketin değil, bir kalbin ve bir hakikatin temsilcileridir. Onlar, zamanın ötesinden gelen bir cemaat gibidir; Sahabe’nin ahlâkını, Tâbiîn’in sadakatini, Tebe-i Tâbiîn’in sabrını taşıyan bir yolun yolcularıdır.
Biri Mekke’de taşlanmış, biri Yesrib’de açlıktan yere serilmişti. Biri Uhud’da can vermiş, biri Haccâc-ı Zâlim’in zindanlarında sabretmişti. Bugün ise birileri çağın mağaralarında sabırla beklemekte, birileri hicret yollarında yürümekte, birileri zindanda Kur’ân’la dirilmekte, birileri ilimle insan yetiştirmekte, birileri de dua dua ümmete hizmet etmektedir.
Asır değişmiş, zaman akmış, şartlar dönüşmüştür; fakat imtihan değişmemiştir. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“İnsanlar, ‘İman ettik’ demekle imtihandan geçirilmeyeceklerini mi sandılar?” (Ankebût 29/2) [1]
Hz. Peygamber’in Hüznü ve Mucizevî Müjdesi
Asırlar geçse de bazı sözler vardır ki yüreklerde yankısını kaybetmez. Efendimiz (s.a.v.) bir gün ashabına bakarak, “Ben kardeşlerimi özlüyorum” buyurur. Ashab hayretle, “Biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye sorar. Bunun üzerine Efendimiz şöyle devam eder: “Siz benim ashabımsınız. Kardeşlerim ise beni görmeden bana iman edenlerdir.” [2]
Bu söz yalnızca bir özlem ifadesi değildir; aynı zamanda bir müjde, bir emanet ve ahir zamana uzanan bir çağrıdır. Efendimiz (s.a.v.) ümmetinin en ağır zamanlarını gören bir Peygamberdi. Taşlandığında da, yalnız bırakıldığında da hep ümmeti için dua etti. O duaların yankısı, asırlar sonra ahir zamanın bağrında bir cemaat olarak filiz verdi.
Bu cemaat, onu görmeden sevdi; mübarek sesini kulaklarıyla duymadan anladı; davasına imanla ve sadakatle bağlandı. Bu, gayba iman edenlerin neslidir. Kur’ân bu hakikati şöyle ifade eder:
“Onlar, gayba iman ederler…” (Bakara 2/3) [3]
Hakkı görmeden seven bu topluluğun gelişini, büyük âlimler asırlar öncesinden işaret etmişti. İmam Rabbânî, ahir zamanda zuhur edecek bir cemaatin kalplerinin marifetle dolu olacağını, ellerinin işte, gözlerinin ise duada bulunacağını ifade eder [4]. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî de Mesnevî’sinde, gece ve gündüz uyanık olan, Allah’a kul, halka hizmetkâr bir topluluğun geleceğine dikkat çeker [5].
Bir Yolun İzinde: Sahabe’den Ahir Zamana
Zamanlar değişse de hakikatin izinde yürüyenlerin ruh hâli değişmemiştir. Sahabe Mekke’de taşlanmış, aç bırakılmış ve işkencelere maruz kalmıştır. Bugün de bu cemaat, inandığı değerler uğruna yurdundan, işinden ve sevdiklerinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Tâbiîn sahabenin izini takip ederken zaman zaman yalnız bırakılmış ve yanlış anlaşılmıştır; bu çağın mü’minleri de çoğu zaman en yakınları tarafından dahi yadırganmıştır. Tebe-i Tâbiîn ilim ve hikmetle ilerlemek isterken zulümle karşılaşmış, bugün de insanlık için didinenler suçlanmış fakat adalet yolundan sapmamıştır.
Tarih tekrar eder; fakat hakikat sabit kalır. İmam Ahmed bin Hanbel aylarca kırbaçlanmış, İmam-ı Azam zindanda vefat etmiş, İmam Gazâlî makam ve saltanatı terk ederek yalnızlığa çekilmiştir. Bugün de biri zindanda Kur’ân okumakta, biri hicrette büyüyen çocuklara ilim öğretmektedir. Çünkü dava aynıdır, yol aynıdır, yön aynıdır.
Bediüzzaman’ın Müjdesi: Doğacak Olan Nur
Zaman akıp giderken Allah’a adanmış ruhlar her devirde yeniden dirilir. Bediüzzaman Said Nursî, Medrese-i Yusufiye’nin demir parmaklıkları ardında dahi umutla şöyle seslenmiştir:
“Risale-i Nur, Kur’ân’ın bir mucize-i manevîsi olarak bu zamanda fütuhat yapacak. Bir cemaat-i nuraniye eliyle dünyanın her tarafına yayılacak.” [6]
Bugün bu nurun izleri Amerika’da üniversitelerde, Afrika’da yetimhanelerde, Orta Asya’da eğitim merkezlerinde ve Avrupa’da kültür ocaklarında görülmektedir. Karanlıkta doğan bir mehtap gibi gecelere umut taşımaktadırlar. Bu cemaat, hayatlarıyla bir tefsir, ahlâklarıyla yaşayan bir delil olmuştur.
Çağın Güzeli’nin Sessiz Hutbesi
Her çağın dili değişir; fakat gözyaşı hep aynı dili konuşur. Çağın Güzeli’nin gözyaşları, bir şahsın değil, ümmetin acısını taşıyan bir merhamet çağlayanı gibidir. Onun duası çağın en sessiz ama en derin hutbesidir; hizmette sebatı, adaleti ise zalime karşı dahi kaybetmemeyi niyaz eder.
Bu sözler bir niyazdan öte, bir duruşu ve ahlâkî istikameti ifade eder. Bu yol bir unvan ya da şöhret yolu değil, iman ve Kur’ân hizmetine adanmış bir emanet yoludur. Hz. Ebû Bekir’in doğruluğu, Hz. Ömer’in adaleti, Hz. Osman’ın edebi ve Hz. Ali’nin hikmetiyle yoğrulmuş bir istikamettir.
Kur’ân’ın emri nettir: “Kötülüğü en güzel olanla sav.” (Fussilet 41/34) [7] Bu yolun düsturu ise görünmemek, bilinmemek ve alkış beklememektir; Allah’ın bilmesi yeterlidir.
Sessiz Dirilişin Şahidi Olmak
Belki de bu çağın en büyük imtihanı, hakikatin gürültüde değil sükûtta saklı olduğunu fark edebilmektir. Bazıları iz bırakmadan yürür; fakat onların geçtiği yerlerde kalpler yeşerir, umut dirilir. Tarih bir gün yeniden yazıldığında, satır aralarında şu cümle okunacaktır: “Onlar görünmediler; ama bir ümmeti ayakta tuttular.”
Kaynakça
[1] Kur’ân-ı Kerîm, Ankebût Suresi, 29:2
[2] Müslim, Tahâre, 39; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/112
[3] Kur’ân-ı Kerîm, Bakara Suresi, 2:3
[4] İmam Rabbânî, Mektûbât, 1. Cilt, 260. Mektup
[5] Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Mesnevî, 5. Cilt, Beyit: 1342
[6] Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası-I, s. 259
[7] Kur’ân-ı Kerîm, Fussilet Suresi, 41:34