0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
45
Okunma

insan bazen dünyaya bir adımlık mesafede yaşar ne tamamen içindedir olan bitenin ne de dışına çıkabilecek kadar uzağında. o ara yerde hiçliğin kıyısında durur. adı konmamış bir eşikte. ne kapıdır ardında kalan ne yol önünde uzanan. sadece bir sızı vardır anlamı olmayan ama yokluğu daha da ağır bir sızı. işte orada başlar insanın asıl hikâyesi elinden kayan şeylerin ardından bakmakla yetinmediği düşüşü bir kader değil bir çağrı gibi duyduğu yerde.
her şey avuçlardan kayarken zaman da bir nesne olmaktan çıkar. saatler ilerlemez ağırlaşır. gelecek denilen şey bir vaat olmaktan çok eski bir borç gibi tekrar tekrar kapıya dayanır. geldikçe eksiltir. geldikçe insanın içindeki sesi inceltir. ölümün gelişi bu yüzden korkutucu değildir asıl dehşet yaşamın her gün biraz daha eksilerek sürmesidir. çünkü insan çoğu zaman ölüme değil kendine hazır değildir.
bu çağda kaybolan şey umut değildir yalnızca anlamın kendisi de yitiktir. sözcükler çoktur ama söz yoktur. kalabalıklar vardır ama tanıklık yoktur. herkes konuşur kimse duymak istemez. böyle zamanlarda insanın benliği lime lime olur ruh taşıyamaz hâle gelir. içten içe erir. işte tam orada karanlığın en koyu yerinde cılız bir ses kalır geriye. ne bağırır ne susar. sadece direnmeye devam eder. bu ses bir ahlâk değildir belki bir inanç da değil ama insanı hâlâ insan yapan son iptir.
aşk da bu ipten yapılmıştır. ne kurtarıcıdır ne masum. bir mucize yaratmaz çoğu zaman. ama yokluğunda dünya daha da çıplak kalır. aşk çölün ortasında unutulmuş bir ordudur susuz yenilmiş ama hâlâ sancak taşır. bazen bir bakışta bazen bir kelimenin titreyişinde belirir. beton yüreklerin arasında çiçek olmaya çalışan bir çatlak gibi. o yüzden aşk bu çağda bir sevinç değil bir direniş biçimidir.
vicdan da öyledir. sessizliği seçmeyenlerin içindeki sızı. çoğunluğun fark edip sustuğu yerde konuşmaya devam eden azınlığın yükü. buzdan bir çöl vardır herkes yanından geçer. kimileri görmez kimileri görür ama bakmaz. o çölü tarif etmeye çalışanlar ise delilikle suçlanır. oysa delilik değildir bu aksine en çıplak aklın hâlidir. çünkü gerçek en çok inkâr edildiğinde görünür olur.
insan bazen bir masada bir sokakta rastgele bir sohbette hatırlar bunu her şey kaybolmamıştır. hâlâ tanıklık eden gözler vardır. hâlâ utanmayı unutmamış yüzler. hâlâ biz buradayız diyebilen kırılgan ama inatçı kalpler. sayıları azdır evet. ama ışık hiçbir zaman kalabalık üretmez. ışık karanlığı çoğaltmaz onu bozar.
yaşam çözümü olmayan bir trajedidir belki. mutluluk çoğu zaman bir söylenti adalet gecikmiş bir misafir merhamet yasaklı bir kelime gibi dolaşır ortalıkta. ama insan bütün bu eksilmelere rağmen hâlâ bir şeye tutunabiliyorsa bu tutunuşun kendisi bir anlam üretir. dünya tutunabildiğin kadar senindir. ne fazlası ne eksiği.
ve bazen tam da her şeyin tükendiği sanıldığı anda biri gelir. bir ses damlası gibi. ne kurtarmaya söz verir ne kalmaya. sadece hatırlatır hiçlik bir son değildir. hiçlik insanın kendine doğru düşmeye başladığı yerdir.